|

Kimleri dost edinmeliyiz?

İnsanlarla barış içinde olmak Kur’an’ın temel ilkelerindendir ama herkesle dost olmak mümkün müdür? Dostluk kurmaya değer insanların ya da dostluklarından kaçınılması gerekenlerin nitelikleri Kur’an'da belirtilir.

Zeynep Betül Erhun
04:00 - 2/02/2024 Cuma
Güncelleme: 01:40 - 2/02/2024 Cuma
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Bir ismi de “El-Vedûd” olan Allah Teâlâ, tüm kainatı dostluk temeli üzerine yaratmıştır. Buna bağlı olarak da, başta mahlukatın en şereflisi olan insanları, birbirleriyle dost kıldığı gibi, kainatın diğer unsurlarını da, birbirleriyle tam bir uyum ve hassas bir düzen içinde birbirlerine dost etmiştir. Böylece Allah insanı, çok geniş bir dost çevresiyle kuşatmıştır. Resul-i Ekrem; “Kişi dostunun dini üzeredir; buna göre her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin!” hadisiyle, dost çevresinin önemine ve bunun iyi seçilmesine dikkat çeker. İnsanın insan çevresi, insanın hem dünya hem ahiret hayatını olumlu veya olumsuz yönden yakından etkileyen son derece önemli bir husustur.

REHBERİMİZ KUR’AN VE SÜNNET

Kullarını son derece seven ve onlara çok merhamet eden yüce Allah, kullarının, birliktelik noktasında herhangi bir sorun yaşamaması için, onlara gerek yüce Kitabı, gerekse de, Resul-i Ekrem’i vasıtasıyla danışmanlık ve rehberlik imkanı sağlamaktadır. Böylece bir müminin, kendisi için oldukça önem arz eden dost ve arkadaş seçimi noktasındaki rehberlikten yararlanmak üzere ilk başvuracağı kaynaklar, hiç şüphesiz Allah Teâlâ’nın Kitabı ve O’nun Resulünün Sünnetidir. Kur’ân, müminlerin dost çevresini bazen direkt, bazen de dolaylı olarak belirlemiştir.

DOST SEÇİMİ DE KUR’AN’A GÖRE

Kur’ân-ı Kerim, bir Müslüman için önde gelen dost çevresini şu ayetleriyle net bir şekilde belirlemektedir:

“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekatı veren müminlerdir.” (Maide, 55);

“Kim Allah’ı, O’nun elçisini ve iman edenleri dost edinirse, kesinlikle bilsin ki, galip gelecek olanlar, Allah taraftarı olanların ta kendisidir.” (Maide, 56)

Bu iki ayette, müminler için bir dost çevresi sıralaması yapılmakta ve bu sıralama peş peşe gelen bu ayetlerde tekrarlanmaktadır. Her iki ayete göre, bir mümin için dostluk sıralaması şöyledir:

ALLAH DOSTLUĞU

Başta insan olmak üzere kainattaki tüm varlıkların yaratıcısı olan Alemlerin Rabbi, mümin kullarının birinci dostudur. Kur’ân bu gerçeği birçok ayetiyle vurgular. Bunlardan bazılarına bir göz atalım. “Allah iman edenlerin dostudur” (Bakara, 257), “Allah da müminlerin dostudur” (Al-i İmran, 68), “Allah takva sahiplerinin dostudur” (Casiye, 19), “İşte burada gerçek dostluk Allah’ın dostluğudur” (Kehf, 44). Bu ayetler ve benzerleri, Allah dostluğunun daima birinci derece olduğunu, O’nun dışındakilerin sevgi ve dostlukların da mutlaka alt derecelerde kalarak O’nun sevgi ve dostluğuyla eşit tutulamayacağını, aksi takdirde, şirk gayyalarına düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalınacağını açıkça beyan etmektedir.

PEYGAMBER DOSTLUĞU

Allah ile kulları arasında yaradılıştan var olan ancak fetret dönemine rastlayan cahiliye döneminde sarsılan dostluk bağının yeniden tazelenmesinin ve canlı tutulmasının en büyük vesilesi, Resul-i Ekrem (sav) olduğuna göre, yüce Allah’tan sonra ikinci derecedeki dostluğa hakkıyla layık olan O’dur. Bu liyakati,“Size kendi cinsinizden (insan neslinden Muhammed adında) bir elçi gelmiştir. Sizin sıkıntıya düşmeniz, ona ağır gelir. O size düşkündür, müminlere çok şefkatli ve merhametlidir” ( Tevbe, 71) ayeti göstermektedir.

MÜMİN DOSTLUĞU

Ayete göre Allah ve Peygamberinden sonra üçüncü derecede müminlerin birbirleriyle olan dostluğu yer almaktadır. Bu hükmü de; “İman eden erkek ve iman eden kadınlar, birbirlerinin dostudur”, “Müminler, ancak kardeştirler”(Hucurat, 10) ayetleri gibi birçok ayetler bu ayetin hükmünü teyit etmektedirler.

Resulullah’ın Medine’ye hicret ettiklerinde gerçekleştirdiği en önemli sosyal uygulama, Ensar ile Muhacir müminler arasında gerçekleştirdiği dostluk ve kardeşlik uygulamasıdır ki, tarih boyunca emsali görülmemiş bir şekilde dönemin sosyal hayatına damgasını vurmuştur. Asr-ı saadette, dost ve arkadaş anlamında sahabî diye tabir edilen birbirlerine düşkün öyle dost bir nesil yetişmiştir ki, bu neslin fertleri, mümin kardeşlerini ertesi güne kadar görmeye sabredemeyecek ve dayanamayacak, ayrı kalma süresi en çok üç gün olabilecek derecede birbirlerine bağlı bir toplum oluşmuştur.

Resulullah (sav), getirdiği sevgi medeniyetinde yetiştirdiği müminlerin birbirlerine bağlılık ve düşkünlük kıvamını şöyle bir benzetmeyle dile getirmiştir: “Müminler, karşılıklı dostluklarında, merhametleşmede, karşılıklı sevgi duymada, bir vücut gibidirler; bir organ rahatsızlık duyduğunda, vücudun diğer uzuvları, yüksek ateş ve uykusuzlukla birbirleriyle çağrışırlar.”

MELEKLERİN DOSTLUĞU

Allah, üstün bir mertebede yarattığı hep güzel nitelikli bu varlıklarını bir kısmına insana yönelik yardımcılık, koruyuculuk, elçilik ve bağışlama dileme gibi çeşitli görevler vermekle onlarla, mümin kulları arasında da bir dostluk tesis etmiştir. Bunu da “Biz (melekler olarak) dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız” (Fussilet, 31) ayetinden anlıyoruz.

YAKINLARIN DOSTLUĞU

Allah, Resul-i Ekrem’e, risalet ve tebliğ vazifesi karşılığında, yakınlık dostluğu hariç, hiçbir ücret istemediğini söylemesini şöyle emretmektedir: “Ben (yaptığım tebliğ görevine karşılık sizden yakınlık sevgisi ve dostluğundan başka bir şey istemiyorum.” (Şura, 23)

Ayette geçen yakınlık anlamındaki “el-Kurba” tabiri, ister mümin kişinin kendi akrabaları, ister Resulullah’ın (sav) akrabaları anlamında alınsın, her iki halde de, yakınlar arasında dostluk ve muhabbete en lâyık kişiler, kuşkusuz Resulullah’ın sünnetine en çok uyanlardır.

SADIK İNSANLARLA DOSTLUK

Herkesçe malumdur ki, dostluğun temeli sadakat ve samimiyettir. Sadakatsizlik, bir ihanettir. Allah Teâlâ ise, hainleri sevmediği gibi, hiçbir insan da kendisine ihanet edilmesinden ve ihanet edenlerden hoşlanmaz. Görünürde dost, içten pazarlıklı ikiyüzlü insanları, Kur’ân-ı Kerim münafık olarak nitelendirmektedir. Münafıklar ise, yalancı ve kandırıcı karakterli olduklarından en zararlı insan tipleridir. Bu nedenle yüce Allah, müminlerden, imanın ve takvanın bir gereği olarak bu tip insanlardan sakınmalarını ve her yönden sadık olan insanlarla beraber istemektedir:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınınız ve sadık insanlarla beraber olunuz.” (Tevbe, 119) Bu ayet sadıklarla beraber olmayı emrederken, onlardan ayrılmayı da yasaklamaktadır. Buradaki sadıklardan kasıt; imanlarında, ahitlerinde, niyetlerinde, söz ve davranışlarında sadık olanlardır.

ALLAH DOSTLARININ DOSTLUĞU

Allah dostları, Kur’an-ı Kerim’de, “Evliyaullah” olarak tabir edilir. Bütün insanlar, yaratılıştan Allah’ın kulları, masnu’u ve mahlûku olmaları itibariyle Allah’ın dostlarıdır. Ancak insanların bazıları, bu fıtrî dostluğu tek taraflı olarak bozarken, bazıları da gittikçe bunu güçlendirerek sürdürme çabası içinde olmuşlardır. Böylece insanlar, Allah dostları ve Şeytan dostları olmak üzere esas itibariyle iki kategoriye ayrılmışlardır. Bu noktayla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerim’de, şu beyanlar yer almaktadır: “Biliniz ki Allah dostları için hiçbir korku yoktur. Onlar, üzülecek de değildirler.” (Yunus, 62); Şeytan hakkında; “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu Cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır.” (Hac, 4)

Yüce Allah, böylece her iki yolun yolcusunun akıbetini belirttikten sonra, sonucuna katlanmak şartıyla bu iki kafile içinde bulunanlarla dost ve beraber olma tercihini insana bırakırken, Allah dostlarını dost edinmeyi ve şeytanın dostlarından da kaçınmayı dolaylı olarak tavsiye etmektedir.




#İslam ve İnsan
#Din
#Aktüel
#Toplum
3 ay önce