|

Kültür olmadan toplum güçlenmez

İngiliz kültür eleştirmeni Matthew Arnold’ın başyapıtı “Kültür ve Anarşi: Siyasal ve Toplumsal Eleştiri Alanında Bir Deneme”, yayımlanmasından 150 yıl sonra Türkçe’de okurla buluştu. VBKY’den çıkan kitapta Arnold, kültürün kusursuzluk arayışı olduğunu ve kültüre önem vermeden toplumun ulvi birlikteliğinin sağlanamayacağını savunuyor.

04:00 - 15/10/2020 Perşembe
Güncelleme: 15:24 - 15/10/2020 Perşembe
Yeni Şafak
Matthew Arnold
Matthew Arnold
ÖMER ÇEŞİT

İngiliz şair, eleştirmen ve kültür adamı Matthew Arnold, çalışmalarıyla 19’uncu yüzyılda yaşanan modernleşme hareketiyle ilgili çarpıcı bilgiler veriyor. Bu dönemde yaşanan sanayi devrimi sonucu şehre göç eden insan kitlelerine paralel gelişen liberal hareket, İngiltere’yi bireysel özgürlüklerin merkezi haline getirdi. Arnold da serbest ticaretin kaçınılmaz taleplerinden “bireysellik anlayışı”nın yanlış uygulamalarını eleştirdi. İngiliz toplumunun kimseye karışmama özgürlüğünün, yalnızca ilerlemeci Protestan ahlakını öne çıkardığının ve insanların bir düşüncenin niteliğine değil niceliğine önem verdiğinin tespitini yaptı. Arnold’ın bir başka eleştirisi ise insanların zenginleşmeyle bağıntılı mekanizmaları kutsallaştırıp bunun farkında olmamaları. Sanayileşme ile ilgili olan hemen her kavram yine bu dönemde kutsallaştırıldı.

GÜZELLİKLE YOĞRULMUŞ BİR TOPLUM


Serbest ticaretin yol açtığı düşünce özgürlüğü vesilesiyle her yeni fikre yalnızca yeni olduğundan dolayı sahip çıkılmasını eleştiren Arnold’a göre asıl ihtiyaç, kültürün ışığında aydınlanmış, tatlılık ve güzellikle yoğrulmuş bir toplum. Onun kültürden kastettiği mefhumsa, insanların ve toplumun kusursuzluğunu isteyen, bunun yanında da toplumu bir arada tutan değerler bütünü. Bunlar, pragmatik şekilde düşünülen kurallar değil. Üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gereken insanın yaşantısındaki ışığı ortaya çıkaracak derin düşünceler… Günümüzde, dijital devrimle birlikte insanların zamanı yavaşlatıp değerleri daha derin bir biçimde yeniden düşünmelerini savunanların sayısının gittikçe arttığına sık sık tanık oluyoruz. Sanayi devrimi sonrası Arnold’ın gelişmelere karşı duyduğu kaygıları da bu minvalde anlamaya çabalayabiliriz.

ARİSTOKRASİ DÜŞERKEN

Yeniliklerin hızlandığı dönemlerde yeninin eski karşındaki galibiyeti insanları her daim endişelendiriyor. Arnold bu nedenle yeni fikirlerin eski kurumsal yapıları yerle bir ettiğinin farkında olarak sözlerini sakınmıyor. Arnold’ın insanların yaşananları durup düşünmesini ve iyinin ne olduğu konusunda mesai harcamasının acil olduğu düşüncesini bu çerçevede incelemek mümkün. Öte yandan sanayileşmenin getirdiği yeniliklerin ortaya çıkardığı yeni sorunların da olduğunu kabul etmek gerek. İşçi sınıfının ortaya çıkışı, aristokratların ticari ve sosyal hayatın dışında kalması, burjuvazinin güç kazanarak sözünün daha çok geçtiği bir dünyada manevi değerlerden çok ekonomik imtiyazlara daha çok önem veren toplumsal yapının oluşması bizleri şaşırtmamalı.

Arnold iyi ve kötü kavramlarının sorgulanması yerine yalnızca liberalizmin pragmatik bir gölgesini oluşturan ifade özgürlüğünün eleştirilmesinin irrasyonelliğine dikkat çekiyor. Bu eleştiri bizlere 20’nci yüzyılda İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği büyük yıkımın sonrasında “eleştirel teori” filozoflarının tespitlerini anımsatıyor. Araçsallaşan insan aklının ve kurumlarının modernite ile birlikte nasıl daha iyi olmaları gerektiğiyle ilgili değil, yalnızca mevcut işlevleriyle tanımlandıkları kanaati Arnold’ın eleştirisine bir hayli benziyor. Arnold bunun çözümü olarak, insanın kusursuzluğuna giden ışık olarak tanımladığı kültürü korumak adına hareket eden güçlü bir devlet modeli öneriyor. Anarşinin olmaması için de kültürün ön plana çıkması gerektiğini şart koşuyor. Ayrıca, bir toplumu geleceğe ulaştıranın maddiyat yerine maneviyat olduğunu söyleyen Arnold, kömürün ve demirin bu doğrultuda önemsizliğine dikkat çekiyor. Arnold kitapta şunları söylüyor: “Yarın İngiltere’yi deniz yutsa, şu ikisinden hangisi bundan yüzyıl sonra bile en fazla sevgi, ilgi ve hayranlığı uyandırmayı başaracak, dolayısıyla bir büyüklüğe sahip olunduğunun kanıtlarını gösterecektir: Son yirmi yıldaki İngiltere mi, yoksa muazzam bir manevi çabanın görüldüğü ama kömürümüzün ve kömüre dayalı sınai faaliyetlerimizin çok az gelişmiş olduğu Elizabeth dönemindeki İngiltere mi? O halde, kömür veya demir gibi şeylerden İngiltere’nin büyüklüğünü oluşturan öğeler olarak bahsetmek nasıl da sağlıksız bir zihinsel alışkanlıktır ve şeyleri olduğu gibi gören, dolayısıyla bu tür yanılgıları defedip gerçek olan kusursuzluk standartları belirleyen kültür ne de hayırlı bir dosttur!”

DÜZEN KUTSALDIR

Yaşadığı dönemin önemli düşünürlerinden Arnold’ın VakıfBank Kültür Yayınları’dan çıkan “Kültür ve Anarşi”si, kültür anlatısıyla ilgili temel metinlerin başında geliyor. Bunun yanı sıra bu kitap, muhafazakâr teorinin de en rasyonel metinlerinden biri olarak öne çıkıyor. Çalışmalarıyla özgün bir kültür anlayışı geliştiren Arnold, kitabında, toplumsal düzenin kutsallığını vurguluyor. Kültür ve anarşi kavramlarını birbirinin mutlak karşıtı şeklinde yorumlayan Arnold’a göre kültür, bir kusursuzluk arayışı ve bu arayışın temelinde ise güzellik, zekâ ve ışık bulunuyor.

#Matthew Arnold
#Kültür ve Anarşi
#VakıfBank
4 yıl önce