|

Kutlu’yu okuyanlar ve dinleyenler

Mustafa Kutlu tüketim kültürünü eleştirmiş, kentleşmenin zararlarını anlatmıştır. Bizi hikaye sahasına çekerek “görünür” kılmış ve şunu demiştir; “Ey modern dünya senin ezim ezim ezdiğin bu hayatlarda neler var var neler...” İşte bu sebepten sen de Kutlu okurken ey okur hikayeye katkı sağlamalısın. Kutlu eline sazı aldığında sen de hiç bir şey bilmiyorsan el çırpacaksın ki anlatılan hikaye yerine otursun.

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/11/2017 Cumartesi
Güncelleme: 04:17 - 4/11/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
“Ey modern dünya senin ezim ezim ezdiğin bu hayatlarda neler var var neler...”
“Ey modern dünya senin ezim ezim ezdiğin bu hayatlarda neler var var neler...”
MUSTAFA ÇİFTCİ

Mustafa Kutlu hikayesi hakkında epeyce yazıldı çizildi. Ben yazılan, söylenen onca şey arasında “Nasıl okumalıyız?” sorusuna bir cevap bulamadım. Bir kılavuz, bir yol haritası beklemiyorum. Ama nasıl okuyacağımızı bilsek kötü mü olur? Çünkü nasıl okunacağını bilince bu lüleden akan suyun tamamını hiç israf etmeden içebilme imkanınız da artar. Çünkü Kutlu hikayesi su gibi akar ve kabın ne kadar ise o kadar istifade edersin. İşte nasıl okuyalım sorusu da bu istifade miktarını artırmak içindir. Ama akademisyenler, edebiyatın nazariyesine vakit ve emek harcayanlar bu soruya pek itibar etmediler. Ben de kendi göbeğimi kendim keserek kendi okuma usullerimi buldum Kutlu okumaları için.

TAŞRA HAYATINDAN AYRINTILAR

Son kitabı “Tarla Kuşunun Sesi” için de bu metotlarım caridir. Metotlarımı tek tek sıralamadan önce spoiler vermek durumuna düşmeden Kutlu’nun son kitabının içinde mollalar, cami kürsüleri, kahvehaneler, çilingir sofrası ve daha türlü sahneler ile bizim hayatımızdan sahici tablolar içerdiğini söylemekle yetineyim. Bu tablolarda taşra hayatından çok fazla ayrıntı var. Taşra zaten ayrıntı konusunda bakmasını bilene çok fazla malzeme sunar. Çünkü modernizmin tek tipleştirici etkisi merkezlerden uzaklaştıkça azalır. Hal böyle olunca taşra bazen de inatla kendi hayatındaki farklılıkları korumaya çalışır. İşte son kitabında da bizi taşradan manzaralarla karşı karşıya bırakan Kutlu, okuması yaparken nasıl okuyacağımız meselesine dönecek olursak. Kutlu okurken ilk bileceğiniz şey bu hikayeler araya fasıla konarak okunmaz. Ara verirseniz hikaye ölür. Çünkü bu hikayeler yazılmaz, anlatılır. Anlatılan hikayenin damarı ise sürekliliğinde atar. O sürekliliği kestiğin anda hikayenin can damarını kesmiş olursun. Bazen bu anlatıcı o kadar sahicidir ki kitabı bırakıp kalkınca “Birader madem lafımızı tamamlatmayacaktın hikayeye neden başladın?” der gibi sitem eder. “Tarla Kuşunun Sesi” kitabında artık anlatıcı iki tanedir ve kahvehanede birbirlerine girecek kadar bir hikayeyi çekiştirir durur bu iki hikayeci.


BAĞDA BAHÇEDE OKUNMALI

Kutlu okumanın ikinci metodu, Kutlu hikayeyi kendi mecrasında akıtırken sen de durmayacaksın aklına gelen ayrıntıları, mekanları, kişileri hikayeye ekleyeceksin. Çünkü Kutlu senin hikayeni anlatır. Bunca yıl ısrarla ve neredeyse inatla benzer mekanları, benzer kişileri seçmesi bize yani okura olan yakınlığı korumak çabası değil de nedir. Hani bir reklamda diyor ya, iyi şeyler tekrarlanırsa bir şeyler değişir diye. İşte Kutlu, seni beni anlata anlata yani iyi şeyleri tekrar ede ede bir şeyi değiştirmiştir. Nedir o değişen? Şöyle ki artık seni, beni yani Türkiye modernleşmesinin kör baktığı “bizi” modernizmin tam da göreceği yere koymuştur. Tüketim kültürünü eleştirmiştir tamam. Kentleşmenin zararlarını anlatmıştır tamam. Bireyleşen insanın yalnızlığını anlatmıştır hepsine tamam. Ama bence Kutlu bizi hikaye sahasına çekerek “görünür” kılmış ve şunu demiştir; “Ey modern dünya senin ezim ezim ezdiğin bu hayatlarda neler var var neler...” İşte bu sebepten sen de Kutlu okurken ey okur hikayeye katkı sağlamalısın. Hani interaktif okuma diyorlar ya, yani karşılıklı okuma, yani aşık atışması gibi Kutlu eline sazı aldığında sen de hiç bir şey bilmiyorsan el çırpacaksın ki anlatılan hikaye tam yerine otursun.

Kutlu okumanın bir diğer usulü de mümkünse bağda, bahçede okumaktır. Olmazsa balkon bile el verir. Hiç birini bulamıyorsan masanda , kanepe yanında bir saksı içinde bir çiçek, belki akvaryumda bir balık ya da kafesçiğinde bir kanarya bulunması hikayeyi canlandırır. Bazı kitaplarda okuma sırasında dinlenecek müzik önerileri olur. İşte bu Kutlu için olmaz. Kutlu okurken duyman gereken ses tabiatın sesidir. Tabiata yakın oldukça Kutlu hikayesinden istifade imkanın artar. Müzik dinlemek olmaz. Çünkü müzik ile Kutlu hikayesi aynı çatı altında hem kavgalı hem sevdalı kuzenler gibidir. İkisi de sana seni anlatır. Bu sebepten Kutlu hikayesi ile müziğin talip olduğu yer aynıdır. Yani tercih yapacaksın, ya Kutlu ya da müzik. İkisini aynı anda bünyen kaldırsa da kalbin kaldırmaz.

YENİ KEŞİFLERE FIRSAT VERİR

Kutlu okumak konusunda daha nice usuller söylenebilir. En azından ben çok fazla usul sayabilirim. Hepsi de kendi buluşumdur. Çünkü Kutlu okurken insana yeni keşifler yapacak fırsatlar verir. Ve sen eğer halis bir niyetle yani anlamak için okursan görürsün ki okumaya, anlamaya ve anlatmaya açılan nice yollar vardır. Son olarak bir tespite daha yer verelim de lafı tadında bırakalım. Kutlu hikayesini bir “okuyan kişiler” bir de “dinleyen kişiler” vardır. Taşrada yaşayan ve zaten kendi hikayesine kahraman olmuş kişiler Kutlu okurken emmisini, dayısını dinler gibi olurlar. Kitap okumuş gibi değil de muhabbet etmiş hissiyatı hakimdir. Bu sebepten Kutlu okuyan kişinin ucundan kıyısından taşra ile bağı varsa. Kutlu okumak nefes almak gibi gelir onlar için. Çünkü taşrayı bilen okuyucu için Kutlu yakın akrabaları gibi, kirveleri, ahretlikleri, baba dostları gibidir. Ama okumuş yazmış, ömrü merkezde geçmiş insanlar Kutlu’yu taşradan esen tanıdık bir rüzgar gibi değil de uzak bahçeleri anlatan bir edebiyatçı olarak okurlar. “Okurlar” diyorum dinlerler demiyorum. Çünkü taşra çocuğu Kutlu’yu “dinler”. Merkezin çocuğu ise Kutlu’yu “okur”.

Tarla Kuşunun Sesi ise okuyanlar için de dinleyenler için de rayihalı, cümbüşlü, renkli bir hikaye vadediyor vesselam...

#Mustafa Kutlu
#Tüketim Kültürü
#Tarla Kuşunun Sesi
6 yıl önce