|

Lâle ne der?

Lâle Der ki adlı kitap Kamil Büyüker imzasını taşıyor. Büyüker, okurunu bir medeniyet yolculuğuna çıkarıyor ve şehir medeniyetin izlerini sürerken geçmişiyle de yüzleştiriyor. Bir devri laleler üzerinden anlatırken aynı zamanda bir medeniyetin zerafetli dünyasını farklı pencerelerden de göstermeyi ihmal etmiyor.

04:00 - 15/08/2020 Cumartesi
Güncelleme: 04:02 - 15/08/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Kitabın en önemli ve en güzel yanlarından biri kitabın aile ve gençliğin ufkuna son derece açık olması.
Kitabın en önemli ve en güzel yanlarından biri kitabın aile ve gençliğin ufkuna son derece açık olması.
BÜLENT ACUN

Corona virüsünün baharımızı kışa çevirmeye azmedip kastettiği günlerde, bu toprağı mayalayan şahsiyetler ve değerlerin yıllardır yılmadan izini süren Kâmil Büyüker kitap dostlarına bir demet Lâle takdim etme meyanında kaleme aldığı “Lâle Der ki “ isimli kitabıyla raflarımızdaki yerini aldı.

Kâmil Büyüker’in “Lâle Der ki” (Nisan 2020, 144 s.), isimli kitabı son okuma tarihi geçmeyen kitaplar neşretmesiyle maruf Büyüyenay yayınlarından okura “merhaba” dedi. Yazar kitapta okura adeta şöyle diyor: “Ey Okur! Bu kitabı bir solukta oku, fakat muhtevasının üzerinde bir ömür düşün.” Bundan dolayı olsa gerek yazar, okuru önsöz koridorlarında dolaştırarak yormak istemiyor. Kısa bir selamlamanın hemen ardından okur kendisini uzun soluklu bir yürüyüşün küçük ama mühim ayrıntılarının büyük anlam dünyasının içinde buluveriyor. Yazar kitabında okuru şehir ve medeniyetimizin nişanelerini keşfe davet ediyor, bu yolculukta olabildiğince çok sayıda refikle yola revan olmak istediğinden olsa gerek kitabında alabildiğine sade bir üslupla adeta şu mesajı veriyor:


“Şehir ve medeniyetimizin nişanelerinin keşfi için çıktığımız bu yolda anlaşılmayan hiçbir şey kalmasın.” Sohbet tadında bir üslupla kaleme alınan kitap, ele aldığı her konunun beslemesini o konuyla alakalı söylenmiş meşhur ve maruf sözler ve şiirlerle çekiyor.

Kitabın en önemli ve en güzel yanlarından biri kitabın aile ve gençliğin ufkuna son derece açık olması. Kitabı biri liseli biri de 8. sınıf öğrencisi iki kızımla (Hatice ve İkbal) birlikte okuduğumda ikisinin de yorumu şu noktada birleşti: Meğer küçük gördüğümüz, farkında olmadığımız şeylerin ne büyük anlamları varmış.

ZİKİRLER VE ÇİÇEKLER

Kerim Kitabımızdan öğrendiğimize göre “Her şey Allah Teâlâ’yı hamd ile tesbih ediyor. Lakin biz onların tesbihlerini duymuyoruz.” Kâinata marifet nazarıyla bakan arifler ve şairler can kulaklarıyla duydukları nispette bize bu tesbihatta haberler vermeye gayret gösteriyorlar. Yunus’un sarıçiçeğin ve dertli dolabın diline tercüman olma gayretini bu zaviyeden okumak fevkalade isabetli olacaktır. Kâmil Büyüker “Lâle ne der?” sorusuna cevaben “Lale Der ki” diyor ve kitabına isim olan yazısında okura müthiş bir sırrın anahtarını veriyor:

“Çiçekler arasında da hususiyeti olan çiçekler olmuş. Bir devre adını veren lâle de çiçekler arasında hep özellikli bir çiçek olmuş. Sadece bir devre adını vermesiyle değil, harflerin sayısal değerini ifade eden ebced hesabıyla 66’ya yani lafzatullah’a (Allah) tekabül etmesiyle hep özel bir çiçek olmuş. (s.40). Hazır Lâle’nin sırlar dünyasını keşfetmeye niyetlenmişken yolculuğumuzu biraz daha sürdürelim: “Lâle’nin her soğanının bir tek sap ve bir çiçek vermesini tasavvufta tevhide yani Allah’ın birliğinin simgesi olarak yorumlamışlardır.”

İŞTE ZERAFET İŞTE MERHAMET

Yazarın “Lâle der ki” kitabının ilk bölümü bazıları unutulmuş, bazıları unutulmaya yüz tutmuş medeniyetimize dair meslek, gelenek, nezaket, sanat, zanaat ve inceliklerden oluşuyor. Yazar bu bölümde bizi küçük zannedilen ayrıntılar aracılığıyla büyük bir medeniyetin anlamlar dünyasının tam içine götürüyor. Bölümün ilk konusu “Diş kirası”. İlk olarak Kutadgu Bilig’de zikredilen hediyeleşme sünnetinden mülhem diş kirası geleneğiyle ilgili verilen bilgileri okuduğumuzda modern zamanda neleri kaybettik sorusuna esaslı bir cevap buluyorsunuz.

Kitabın özgün yazılarından birisi de sultanların kimi neden, nasıl ödüllendirdikleriyle ilgili “Hediyenin devletlüsü ihsan-ı şâhâne” başlıklı yazı. Yazarın kitapta sahaflara hatırı sayılır bir yer vermesi dikkatlerden kaçmıyor.

Şu satırları birlikte okuyalım: “Sahaf, eskiden kitap satan, kitapçı yerine kullanılan bir tabirdir. Osmanlı Devletinde ilk olarak 15. asırda Bursa’da ortaya çıkmıştır. Devletin merkezinin Edirne’ye nakli sebebiyle sahaflık burada saygınlık kazanmıştır. İstanbul’un fethiyle birlikte sahaflığın merkezi İstanbul olmuştur. Öyle ki Sahaf esnafının da loncaları vardı. Sahaflarda yetişen bir kişi çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemlerini geçirmek zorundaydı. Sahaf dükkânları diğer esnaf dükkânları gibi duayla açılır, dua ile kapanırdı.” (s. 26)

Yazar kitabın ilerleyen sayfalarında okurun önüne bir seccade seriyor ve ecdadın seccadelere nakış nakış işlediği motifleri, derin anlamlarının farkında olmaya davet ediyor: “…Örneğin seccadelerde görülen kandil resmi ilahi ışığı, ibrik beden temizliğini, hayat ağacı ise sonsuz yaşamı temsil eder.”

Kitabın birinci bölümü sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) mübarek hırkalarının asr-ı saadetten günümüze geliş hikâyeleri ve o mübarek hırkaya gösterilen hürmetin anlatıldığı bölümlerle nihayet buluyor.

ŞEHİR UNUTMAZ UNUTTURMAZ

Kitabın şehre dair bölümünün bu başlıktaki ilk yazısında yazar “şehirlerde insanlar gibidir”, diyor ve okuru esaslı bir şehir gezisine çıkarıyor. Bu gezinin ilk üç durağında mezarlıklar yer alıyor. Mezarlıkları şehrin şah damarı olarak gören yazar devamla şöyle diyor: “Aslında ölüleriyle diridir şehirler. Mezarlık yoksa tarih yok, hafıza yok, geçmiş yoktur orada…” Yazar okura tefekkür dolu uzun bir kabristan ziyareti yaptırdıktan sonra vermek istediği mesajı şu cümlede özetliyor: “Yitirdiğimiz medeniyetimizin tüm unsurlarını ve detaylarını- eğer geç kalmamışsak- mezar taşlarında yakalayabiliriz.”

Yazar kitabın finalini Hz. Süleyman (a.s.)’ın hayatından dersler ve ibretler sunarak yapıyor. Yunus Emre’den emanet aldığı “Süleyman var, Süleyman’dan içerü” cümlesiyle Hz. Süleyman’ın hayatında ufuk turuna çıkan yazar bu yolculuktan hâsıl olan hikmetleri şu cümleyle özetliyor: “Mühr-ü Süleyman’a sahip olanlar, kendi zamanlarının Süleyman’ıdırlar.”

#Lâle
#Kamil Büyüker
#Hz. Süleyman
4 yıl önce