|

Loukianos’un savunması

Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’yı okuyunca, Loukianos’un Filozof Yaşamlarının Satışı’nda ne yapmak istediği daha iyi anlaşılıyor. Filozof Yaşamlarının Satışı anlaşılmamış, dolayısıyla aşırı tepkilere, sataşmalara hatta iftiralara uğramış olmalı ki Loukianos Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’yı yazma gereği duymuş. Tabii ki çağdaşları Loukianos’un filozofları değil, kendilerini eleştirdiğini biliyorlardı.

Ömer Yalçınova
04:00 - 15/02/2022 Salı
Güncelleme: 04:03 - 15/02/2022 Salı
Yeni Şafak
Loukianos her ne kadar Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’da bu kitabı aklasa da, aslında onca ima, hakaret ve parodi boşuna değildir.
Loukianos her ne kadar Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’da bu kitabı aklasa da, aslında onca ima, hakaret ve parodi boşuna değildir.

Filozof Yaşamlarının Satışı’nı okurken, önce Loukianos’un kendi felsefesini üretmek için, önceki dönem filozofların felsefelerine saldırdığını düşünmüştüm. Felsefede bilindiği üzere bir gelenektir bu: Senden önceki filozofları eleştirerek, onların tutarsızlıklarını, zayıf yönlerini keşfederek, kendi teorini ortaya çıkarırsın. Bu, Batı’da hiç kimse tarafından da yadırganmaz. Bir felsefe yapma yöntemidir çünkü. Doğu’daysa, kendinden önceki filozof veya düşünürleri bile, sanki onları inceliyor, açıklıyor, şerh ediyormuşsun gibi eleştirmek zorundasındır, çünkü eleştiri Doğu kültüründe hoş görülmez. Bu yüzden Doğu’da eleştirmek değil, şerh etmek gelişmiş, büyümüş, günümüze kadar da gelmiş. Fakat şerh etme geleneğinin içinde eleştirinin olmadığını da kimse söyleyemez. Alenen değil de satır aralarında yapılmıştır belki bu eleştiriler. Diğer türlü yani eleştiri olmadan ne Batı’da ne de Doğu’da düşünce üretmenin imkanı vardır.

FİLOZOFLAR SATIŞA ÇIKARILIR

Daha sonra, yani Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’yı okuyunca, Loukianos’un Filozof Yaşamlarının Satışı’nda ne yapmak istediği daha iyi anlaşılıyor. Öyle ya, Loukianos’un Sokrates, Pythagoras, Diogenes, Herakleitos, Aristoteles ve Platon’la ne alıp veremediği olabilir ki onları gülünç duruma düşürecek bir kitap yazsın. Kitabın genel şeması şöyle: Filozof Yaşamlarının Satışı’nda (Filozof Satışı diye çevirenler de var) filozoflar satışa çıkarılır. Müşteriler, çığırtkan (Hermes) ve satıcı (Zeus) vardır. Satıcı ve çığırtkan, dikkat edildiyse, Yunan mitolojisinde birer tanrıdır. Her bir filozof için de, bir ücret tayin edilmiştir. Müşteriler, filozoflara sorular sorarlar. “Peki seni satın alırsam bana ne öğreteceksin?” veya “En iyi bildiğin şey nedir?” gibi. Öyle ya, müşteri işine yaracak şeyi almak ister. Kendisi için en uygun filozofu bulmak için de bu tür sorular sorar. Bunlar kitabın eğlenceli taraflarıdır. Konuşturulan filozofların eser ve düşünceleri biliniyorsa, hiç değilse bunlara kulaktan dolma aşinalık kazanılmışsa, Loukianos’un esprileri daha kolay anlaşılıyor. Dolayısıyla ince ayar, daha doğrusu ölçüsünü aşmayan, kısa bir felsefe tarihiyle de karşılaşıyoruz Filozof Yaşamlarının Satışı’nda.

KENDİ ELEŞTİRİSİNİ YAPAR

Loukianos her ne kadar Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’da bu kitabı aklasa da, aslında onca ima, hakaret ve parodi boşuna değildir. Filozofların tüm yönelim, etki ve düşünceleri ele alınmaz Filozof Yaşamlarının Satışı’nda. Denilebilir ki Loukianos’un gerçek eleştirileri, başka bir ifadeyle ismi geçen filozoflara yönelik eleştirileri bu kitabın mihenk taşıdır. Eğer bir komedi değil de teori kitabı yazsaydı Loukianos, bu filozofları şimdi bizim gülüp geçtiğimiz, o dalgaya aldığı yönleriyle topa tutacaktı. Öyleyse, evet Loukianos ilk elde, Filozof Yaşamlarının Satışı’nda kendi çağının eleştirisini filozoflar üzerinden yapmak istemişse de, arada filozofları sert ve acımasız bir süzgeçten geçirmiştir.

Filozof Yaşamlarının Satışı anlaşılmamış, dolayısıyla aşırı tepkilere, sataşmalara hatta iftiralara uğramış olmalı ki Loukianos Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’yı yazma gereği duymuş. Tabii ki çağdaşları Loukianos’un filozofları değil, kendilerini eleştirdiğini biliyorlardı. Bu yüzden olsa gerek Loukianos’a düşünce veya eserle değil farklı yollarla savaş açmış olmalılar. Çevirmen C. Cengiz Çevik’in verdiği bilgiye göre Loukianos “Sağlam dayanakları olmayan başka bir yoruma göreyse ‘Kâfir’ olarak anıldı ve köpeklerin önüne atılarak parçalandı.” Sokrates’in de idam edildiği hatırlanırsa, bu tip sivri dilli, doğruyu herhangi bir çıkar gözetmeden söyleyen, pervasız, hakikat dışında kaygısı olmayan kişiler, tarihte bu şekilde susturulmuştur. Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’nın genel şeması ise şöyle: Filozoflar, ölüler diyarından çıkıp gelirler. Loukianos’u (“Açık Sözlülük” olarak geçer ismi) Filozof Yaşamlarının Satışı’ndan dolayı cezalandırmak isterler. “Açık Sözlülük” ise mahkeme talebinde bulunur. “Felsefe”, “Çürütme”, “Hakikat”, “Adalet” tarafından yargılanır. Yargılama sonucunda suçsuz bulunur, hatta filozoflar onu kardeşleri gibi bağrına basarlar. Çünkü “Açık Sözlülük” diğer filozoflar gibi “Felsefe”ye bağlıdır, gönül vermiştir. Loukianos’un hareketi, felsefenin yanlış yorumlanması ve kişisel menfaatler uğruna çarpıtılmasına yöneliktir. Yazarın çağdaşları arasında filozofların takipçileri olarak görünüp, onların ilkelerine göre yaşamayan, ikiyüzlü insanlar vardır. Loukianos, bunların gerçek yüzlerini göstermek, başka bir ifadeyle foyasını ortaya çıkarmak istemiştir Filozof Yaşamlarının Satışı’nda. Bunun daha ileri safhasını Dirilen Ölüler Veya Balıkçı oluşturmuştur. Bu kitabında Loukianos eserini ve kendini savunmuştur. Aslında Filozof Yaşamlarının Satışı da bir savunmaydı. Neyin savunması? Felsefenin, ilkelerin, dürüstlüğün savunması.

“Dirilen Ölüler”i anladık, peki bu “Balıkçı” nedir? Balıkçı, Loukianos’un fantastik zekasının başka bir dışavurumu. “Açık Sözlülük” sözlerine kanıt olarak çağdaşı insanların içine olta atılmasını teklif eder. Oltanın ucunda altın vardır. Zenginliğin insana nasıl zarar verdiğini anlatan filozofların takipçileri, bu ucunda altın olan oltaya gelirler. “Açık Sözlülük” haklı çıkmıştır. Diogenesçileri Diogenes, Platoncuları Platon ve Aristotelesçileri Aristoteles kabul etmez; görmek dahi istemezler onları. Bu noktada Loukianos’un Dirilen Ölüler Veya Balıkçı’da takipçi-selef sorununa da eğildiği söylenebilir. Felsefi, dini veya siyasi hareketlerin tamamı, kendilerinden sonraki zamanlarda istikametini kaybetmiş, zayıf ve menfaatçi kişiler tarafından çarpıtılarak kullanılmıştır. Yeni bir konudur bu; belki de ilk Loukianos ve çağdaşlarında görülmüştür. Platon ve Aristoteles’in eserlerinde bu konu üzerine herhangi bir tartışma var mıdır bilmiyorum. Loukianos biraz da açtığı bu yeni tartışma dolayısıyla günümüze seslenmektedir.

Sokrates’in Savunması’yla birlikte Loukianos’un bu iki kitabında asıl dikkat çekici husus, inanç-düşünce-hayat tutarlılığına yönelik yapılan vurgudur. Sokrates “Tek önem verdiğim şeyin haksızlık etmemek, günah işlememek olduğunu yalnız sözlerimle değil, edimlerimle de gösterdim.” der. Loukianos’un “Balıkçı”sı ise, çağdaşları arasına oltasını atarken felsefe “İlkelerine göre yaşadığı anlaşılan kişileri”n peşindedir. Demek ki bu iki filozof için felsefe, bir nevi hayat tarzı, hatta dinin ta kendisidir. Bütün dinlerin de, inanan kişilerden istediği şey aynıdır: Nasılsan öyle görün, neye inanıyorsan, ona göre yaşa. Sonraki yüzyıllarda demek ki felsefenin bu dini yönü bütünüyle ortadan kalkıyor. Ders kitaplarından öğrendiğimize göre felsefe, “hikmet sevgisi”dir. Diğer ifadeyle felsefe bir yaşam biçimi değildir. Loukianos için de felsefe bir hayat anlayış ve biçimidir. O, bu yüzden çağdaşlarını bir nevi siz Diogenes, Platon veya Demokritos’u benimsiyor ama onların işaret ettiği ilkelere göre yaşamıyorsunuz diye suçluyor. Modern çağda tabii felsefenin bu inanç/din yönü bütünüyle silinir, yok sayılır, hatta felsefeyle din karşı karşıya getirilir.

O zaman rahatlıkla Loukianos bu iki eseriyle bir nevi Sokrates’in yaptığını yapmıştır diyebiliriz. Sokrates de “bilge değilken, kendilerini bilge sananları”n foyasını ortaya çıkarmıştı. Sokrates’in Savunması’nda sık sık bu nokta vurgulanır. Sokrates, çağdaşı kişilere ayna tutmuştu. Onlara kendilerinin ne olmadıklarını göstermiştir de denilebilir. Günümüzde de insanların en çok korktukları şey bu değil midir? Ne olduklarıyla ilgilenmezler, kendilerini ne sanıyorlarsa, onunla ilgilenirler. Başkaları onu nasıl görüyor, çevreye kendini nasıl yansıtıyor, bu, kendi gerçeğinden daha önemli olmuştur. MÖ. veya MS. insanın bu sorunu değişmemiştir. Sokrates de buna savaş açmıştı. Bu yüzden kendine bir “at sineği” diyordu. Loukianos da belli ki kendi çağının “at sineği” olmuştur. O, Sokrates’ten aldığı mirası çağdaşlarına uygulamıştır. Sokrates’in de “kâfir” ilan edildiğini hatırlayalım.

#Loukianos
#Cengiz Çevik
#Türkiye İş Bankası
2 yıl önce