|

Milli ressamlığı Üsküdar’da başlattı

Türk mimarisini ve geleneksel hayatı resimle kayıt altına alan ve kendi ekolünü oluşturan Hoca Ali Rıza’yı öğrencisi Süheyl Ünver şu cümlelerle anlatıyor: ”İnsan onun yanından mutlaka bir şey öğrenerek ayrılır. Hiçbir şey öğrenmese de sukutun bir çok yerde fazilet olduğunu öğrenir. Rıza Bey iyi ahlaklı sevimli ve ressam olarak doğmuştur. Peygamberimiz gibi kamil insan olarak yaşadı”

Yeni Şafak ve
04:00 - 1/04/2018 Pazar
Güncelleme: 06:45 - 1/04/2018 Pazar
Yeni Şafak
Türk mimarisini ve geleneksel hayatı resimle kayıt altına alan ve kendi ekolünü oluşturan Hoca Ali Rıza’yı öğrencisi Süheyl Ünver
Türk mimarisini ve geleneksel hayatı resimle kayıt altına alan ve kendi ekolünü oluşturan Hoca Ali Rıza’yı öğrencisi Süheyl Ünver

Memleketin temiz yürekli sevecen kadirşinas insanına balıkçısına sandalcısına kahvecisine seyyar satıcısına özellikle de zengin muhitlerin uzağında kurulu küçük yerleşimlerdeki basit ama samimi hayata, örf ve adetlere kısacası memleketine olduğu kadar onun doğasına ve insanına aşık bir ressam dedem Üsküdarlı Hoca Ali Rıza” diyerek anlatıyor torunu Ahmet Cem Ener.

Çoğu karakalem ve suluboya olan manzara resimleriyle tanıdığımız Hoca Ali Rıza’nın vefatının 88. Yılı anısına TOKİ (Toplu Konut İdare Başkanlığı) tarafından okura sunulan İstanbul’un Ressamı Hoca Ali Rıza-Ev ve Şehir adlı kitabı bizi 19. yy’ın sonlarında ve 20.yy başlarında yaşamış Türk milli ressamlarının en önemli isminin dünyasına götürüyor.

Sanat tarihçi Ömer Faruk Şerifoğlu’nun yayına hazırladığı kitapta yer alan yazılar, mektuplar ve bine yakın resim Hoca Ali Rıza’nın pek bilinmeyen sanat dünyasına ve yaşamına dair de bilgileri gün ışığına çıkarıyor.


MİLLİ ABİDELERİMİZİ KAYDET

Öğrencisi Süheyl Ünver’e verdiği şu nasihat bir anlamda onun resme ve hayata bakış açısının da özeti gibidir: “En ufak bir kağıdı bile atma. Hoşa giden her şeyi kaydet. Memleketimizin milli abide değerlerini tespit et. Dostlara ağırlık verme ve onları sık sık taciz etme. Fakirlere acı, bize hürmet eden zavalların gönüllerini şad et. Onların yardımına koş. Derviş olma derviş meşrepli ol. Daima faydalı şeylerle meşgul olarak çalış. Güzel sözlerle ruhunu incelt. Güzel resimli defterle doldur. Küçükleri sevindir her türlü mahlukatı acı. Örnek bir vatanperver ol.”

Dönemin sanat ve sosyal hayatı Pera ve Büyükada’dır. Ancak Hoca Ali Rıza bu şaaşalı hayata da çevreye de mesafelidir. Sanatsal etkinliğini Anadolu yakasının tepelerinde gerçekleştirir ve çalışmalarını da Üsküdar Vapur İskelesi’nin üst katında sergiler. Mutevazı hayatına rağmen kendi üslubunu oluşturmuş dönemin önemli yerli ve yabancı ressamları arasındahatırı sayılır bir yeri vardır. Çoğu batılı ressamların ders verdiği Sanayi Nefise Mektebi’ndeki öğrenci ve mezunlar ondan da ders alma gereği görür. Milli değerleri öne çıkaran ve Türk ressamcılığının temellerini atan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ni Şehzade Abdülmecid’in önderliğinde arkadaşlarıyla birlikte kurar ve üç yıl başkanlığını yürütür. Sergiler açan cemiyet yine aynı isimde bir de mecmua çıkarır. Oryantalist ressamlara karşı İstanbul’a Türk mimarisinden geleneğinden ve özel yaşamların mahremiyetine dikkat ederek eserler verir. Büyük konaklar, köşkler, meydanlar yerine İstanbul’un yoksul ama samimi insanlarının dünyasını resimlerine yansıtır. Cami, çeşme, türbe ve sokaklar resimlerinde öne çıkar. Şerifoğlu’ndan öğrendiğimize göre resim satmayı sevmeyen fazla sergiye de katılmayan Hoca Ali Rıza Bey’e başta Abbas Halim Paşa olmak üzere dostları resimlerini onu incitmeden satın alarak katkıda bulunmaya çalışır. Yakın dostları arasında Mehmet Akif, Abbas Halim Paşa Muallim Vahyi gibi isimleri sayabiliriz. Yine aynı zamanda kayınbiraderi olan en iyi dostu Bahriyeli İsmail Hakkı Bey’dir.

VEFATI TAM BİR DRAM

1856-1930 yılları arasında yaşamış olan Hoca Ali Rıza’nın vefatı ise tam bir dramdır. 1928 yılında kızı Kadriye Hanım Atatürk ile görüşmek ister ve bir mektup yazar.Ankara’ya davet edilir. Ancak görüşmesi mümkün olmaz ve bunun üzerine İstanbul’a geri döner.Dönemin gazeteleri bir süre sonra bu ziyaretin çok şüpheli olduğunu aslında Kadriye Hanım’ın süikast için Ankara’ya gittiğini yazıp çizmeye başlar. Bu haberlerden sonra Hoca Ali Rıza Bey ve ailesi gözaltına alınır. Oldukça gururlu ve sıkı bir vatanperver olan Hoca Ali Paşa yaşadığı bu üzücü olay üzerine cezaevindeyken felç geçirir. Suçsuz oldukları anlaşıldıktan sonra ise bırakılırlar ancak bu olaydan kısa bir süre sonra vefat eder. Daha önce resmini çizerek ölümsüzleştirdiği Karacaahmet’te o çok sevdiği selvilerin altında toprağa verilir. Öğrencisi Süheyl Ünver onu şu cümlelerle yad eder: ““Beni oğlu gibi sevdi himaye etti velhasıl onunla 15 sene ahlak ve ince sanatlar terbiyesi altında babasızlığımı unuttum. Karakter itibariyle mükemmel bir insandı. Hayatını çok temiz yaşayarak hiç lekesiz bir şekilde tamamladı. İnsan onun yanından mutlaka bir şey öğrenerek ayrılır. Hiçbir şey öğrenmese de sukutun bir çok yerlerde fazilet olduğunu öğrenir. Rıza Bey iyi ahlaklı sevimli ve ressam olarak doğmuştur. Peygamberimiz gibi kamil insan olarak yaşadı.”


En ufak kağıt parçasına bile çizer

Bir dönem Fatih Çarşamba’da ve Beykoz Paşabahçe’de otursa da ömrünün büyük kısmını Üsküdar’da geçiren Hoca Ali Rıza resme hattat olan babasının yönlendirmesiyle küçük yaşta ilgi gösterir. Askeri lisede öğrenciyken de dönemin ünlü hocalarından resim dersi alır. Önce askeri okulda emekli olduktan sonra da çeşitli okullarda resim dersi vererek geçiren Hoca Ali Rıza sadece yaptığı resimlerle değil ahlakı, alçak gönüllülüğü ve derviş meşrebiyle de döneminde hem öğrencileri hem de arkadaş çevresi tarafından sevilir ve itibar edilir. Gözlem gücü yüksek ve sanata olan tutkusuyla kendi üslubunu oluşturan Hoca Ali Rıza’nın Boğaziçi ve Üsküdar’da çalıştığı resimlerle ilgili Ömer Faruk Şerifoğlu şu bilgileri veriyor: “Gebze’den Beykoz’a Boğaziçi’nin bütün sahil köylerini, tepelerini gezip gördüğü semtleri kayda geçirmiştir. Çınar ağaçları onun için çok önemlidir. Resim çizmek için en ufak kağıt parçasını bile değerlendiren sigara kağıtlarının zarfını dahi kullanacak kadar tutkulu olan onlarca cep defteri ve tuttuğu notlarla yaşadığı zamanın kaybolan kültürel değerlerini ve bu değerler arasında gündelik yaşamı tasvir eder. Kendisine dair en önemli bilgileri ve arşivi önceleri öğrencisi sonra ise en yakın dostlarından biri olan Süheyl Ünver’in Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışladığı defterleri arasında bulduk. Buradan çok sayıda kendisine ait suluboya, karakalem çalışmasına ulaştık.”


Hocamın vefat ettiği gün ben de öldüm

Süheyl Ünver hocasının Üsküdar Nasuhi Dergahı’ndan kaldırılan cenaze törenini ardından yıllar sonra şu notu düşer: Ben niye ölmüyorum biliyor musunuz zira hocam ressam ali rıza beyin vefatı günü öldüm. Beni de onunla birlikte alıp gtürdüler gömdüler.bir insan iki sefer ölmez ki. Bugün 20 mart aziz hocamın naçiz vücudunun toprağa veriliş günü. Ölümünün üzerinden 52 sene geçmesine rağmen o günkü acıyı hala kalbimde hissediyorum hem de ziyadesiyle. Vefatı günü o çok sevdiği üsküdarda idim gafletime geldi fotoğraf makinamı alamadım bir köşeye çekilip aziz hocamın katafalktaki tabutunun karakalem resmini çizdim emsali olmayan bir insanın cenazesi kalktığında herşey ölmüş gibi geldi bana.


Atatürk’e suikast girişimi iftirasına çok üzülüyor

Ömer Faruk Şerifoğlu, o dönemde basının Hoca Ali Rıza ve arkadaş çevresine yönelik karalama kampanyaları ve Ankara Hükümeti’nden yargıya yapılan baskılar yüzünden iki defa gözaltına alınıp cezaevine gönderildiğini söylüyor ve ekliyor: “Çevresindeki isimler de sorguya alınıyor. O dönemde Süheyl Ünver, Abbas Halim Paşa ve Mehmet Akif gibi yakın dostları yurt dışında olduğu için belki de gözaltına alınmaktan kurtuluyorlar. Çünkü o çevreye yönelik soruşturma yürütülüyor. Tam bir vatansever olan Hoca Ali Rıza bu acıya dayanamayıp vefat ettiğinde ise basında birkaç küçük haber çıkıyor. Öğrencisi Süheyl Ünver’in ve oğlu Nazır Çizer’in girişimiyle 1956 yılında TBMM Başkanı Refik Koraltan’ın himayesinde aile koleksiyonundan alınan 441 adet karakalem, sulu boya ve yağlı boya eser Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde görkemli bir sergiyle açılır. Milli Kütüphane Müdürü Adnan Ötüken’in girişimiyle de bu koleksiyon devlet tarafından korunması için sembolik bir bedelle satın alınır. Yine 1968 yılında aileden Yapı Kredi Bankası da toplu eser alıyor.”

  • Türk resminin babası
  • Milli Türk resminin kurucularından Hoca Ali Rıza yaptığı resimlerle dönemin yabancı ressamlarının da ilgisini çekmiştir.Hoca Ali Rıza Üsküdar’da açık havada resim yapan ve eserlerinde İstanbul’un mimarisi ve günlük yaşamını kayıt altına almıştır. Ardından yüzlerce eser bırakan ressamın eserleri ilk kez geçtiğimiz günlerde okurla buluşan İstanbul’un Ressamı Hoca Ali Rıza -Ev ve Şehir adlı iki ciltlik kitapta yer aldı.
#Resimn
#Ressam
#Süheyl Ünver
6 yıl önce