|

Ölüm-kalım mücadelesine dönüşen bir dağ tırmanışı

Televizyon dizileri ve kısa filmleriyle tanınan Abel Ferry'nin uzun metraja ilk kez merhaba dediği 'Gerilim Hattı', sürükleyici temposu ve özellikle de keyif veren doğa görüntüleriyle, örneklerini Fransız sinemasında son dönemde sıkça görmeye başladığımız 'açık hava gerilimi' türüne kendi çapında katkılarda bulunan, izlenebilir nitelikte bir yapım

Ali Murat Güven
00:00 - 22/08/2009 Cumartesi
Güncelleme: 23:02 - 21/08/2009 Cuma
Yeni Şafak
Ölüm-kalım mücadelesine dönüşen bir dağ tırmanışı
Ölüm-kalım mücadelesine dönüşen bir dağ tırmanışı

Üç erkek ve iki kızdan oluşan bir Fransız dağcı grubu, Alpler'in kendilerine yakın bir bölgesinde, sportif açıdan geliştirici ve eğlenceli olacağını düşündükleri bir tırmanış yapmaya karar verirler. Ancak, kahramanlarımız güle oynaya yolun başına vardıklarında, resmî tırmanış rotasının kapalı olduğunu göreceklerdir. Buna karşılık, o kadar yolu boşuna tepmiş olmamak için yine de ilerlemeye devam ederler.

Çeşitli engelleri aşarak gerçekleştirmeye çalıştıları bu tırmanış saatler ilerledikçe gitgide daha tehlikeli bir hâl alırken, ekip üyelerini güç duruma sokan kazalar da birbirini izler. Bulundukları ortamda yolunda gitmeyen garip bir şeyler vardır ve aslında yolun kapalı olması da bir tesadüf değildir.

Derken, felaketin ikinci perdesine geçilir ve ekip üyelerinden Fred ansızın ortalıktan kaybolur. Arkadaşları panik içinde onu bulmaya çalışırken, hava da kararmaya başlar. Genç dağcılar için artık, neşe içinde yapageldikleri bu sporun vahşi bir “hayatta kalma savaşı”na dönüşeceği korku ve gerilim dolu saatler başlamıştır.


'KURTULUŞ'TAN BU YANA ÇEŞİTLEMELERİNİ İZLEDİĞİMİZ BİR ÖYKÜ

İngiliz yönetmen John Boorman'ın, başrollerinde John Voight, Burt Reynolds, Ned Beatty ve Ronny Cox'un yer aldığı 1972 yapımı gerilim klasiği “Kurtuluş” (Deliverance), “vahşi doğanın göbeğine düşüp orada feleğini şaşıran şehirli kahraman” konseptinin beyazperdedeki ilk ve en ünlü örneği sayılıyor. Bu kategorideki filmlerin akış şablonu da üç aşağı beş yukarı birbirini tekrar eder. Ormanın kendine özgü ayakta kalma kurallarından habersiz olan bir şehirliler topluluğu, hafta sonu izinlerini (bazen de yaz tatillerini, aşk kaçamaklarını ya da bilimsel araştırmalarını) vesile ederek, gözlerine kestirdikleri en yakındaki ormana neşe içinde dalarlar. Çoğu kez züppe ve çıtkırıldım kişilikli olarak tasvir edilen cangıl gezginlerimizin, doğada karşılarına çıkabilecek tehditleri fazlaca umursamadan atıldıkları bu yolculuk, kendilerini bekleyen tehlikelerden dolayı giderek eğlenceli bir etkinlik olmaktan çıkar ve ormanın bağrında gizlenmiş düşmanlar pek çoğunu târûmar ederler. Yüzleşilen tehdit, duruma göre -bağrında sakladığı vahşi hayvanlarla birlikte- ormanın ta kendisi de olabilir, onun içinde gizlenmiş saldırgan bir insan grubu da… Finalde bu zorlu mücadeleden sağ çıkmayı başarabilen yegâne kahraman ise “böyle bir yerde nasıl ayakta kalınacağı” sorunsalını peşinen çözmüş, doğanın önüne çıkarttığı her türlü engelle boğuşmayı iyi bilen en akıllı ekip üyesi olacaktır.

Artık bir kült filme dönüşmüş durumdaki “Kurtuluş”tan bu yana, insanın doğa karşısındaki küstahlığı ve çaresizliğini işleyen öykülerin irili ufaklı pek çok örneğini izledik beyazperdede... Hattâ, yine Fransız sinemasından gelen benzer temalı bir başka gerilim kodelası olan “Dehşetin Soluğu”nun ülkemiz salonlarındaki gösterimi de hâlâ sürmekte…

Her ne kadar bazen tahammülü zor düzeyde şiddet gösterileri içeriyor olsalar da, kitlelerin, özellikle de genç kuşakların bilinçaltına insan-doğa ilişkilerinde laubali davranışlar sergilemenin tehlikelerine ilişkin önemli mesajlar gönderen böylesi serüven filmlerini öteden beri pek sevmişimdir. Metropollerde geçen günlük hayatlarımızda kolay kolay rastlayamayacağımız türden keyifli doğa manzaralarına yer vermelerinin yanısıra, fırsat bulduklarında dağlara, ormanlara ve deniz kenarlarına uzanmayı planlayan serüvenci ruhlara da “Doğayla şaka olmaz, oralara gittiğinizde her adımınızı bilinçli atın” uyarısını yapıyorlar çünkü. Gazetelerinde her yaz sezonunda “serinlemek için denize ya da baraj göllerine giren” en az 100 kişinin ölüm haberinin yayımlandığı ve bu tür haberlerin giderek kanıksandığı Türkiye gibi dikkatsizlik mağduru ülkeler için aslında son derece isabetli bir uyarı bu… Çünkü, tıpkı insan bedeni gibi, orman ve deniz türü geniş doğal mekânlar da kendilerini koruma güdüsüyle donatılmış canlı birer organizma; hepsinin ayrı ayrı hayat döngüsü kuralları ve tehlikelere karşı geliştirdikleri bazı özel savunma mekanizmaları var. Durum böyle olunca, insanoğlunun bu gibi doğal ortamlara adım attığında sergilediği deneyimsiz, aceleci ve saldırgan tavırlar da kimi zaman -karşı taraftan hiç bir merhamet göremeden- direkt sonunu getirebiliyor. O yüzdendir ki bilgiyle bezenmiş bir soğukkanlılık ve yüksek bir dikkat, hayatın her alanında olduğu gibi bâkir bir doğal çevrede de en büyük can simidimiz aslında…


ZEVKSİZ BİR TÜRKÇELEŞTİRMENİN KURBANI

2000'lerde çektiği bazı başarılı kısa filmlerden tanıdığımız Fransız yönetmen Abel Ferry'nin ilk uzun metrajlı sinema filmi olan “Gerilim Hattı”, oyunculuk ve prodüksiyon açısından iddiasız, ancak meseleye bu cepheden bakıldığında ise son derece heyecanlı ve seyri keyif veren bir film… Ancak, ithalatçı şirketin filme - özgün adı olan “Yükseklik Korkusu”nun (Vertige) bire bir çevirisi yerine- “Gerilim Hattı” gibi âdeta elektrik kaçağı olan bir şantiyede yüksek gerilime tutulmuş insanların öyküsünü çağrıştıran abuk subuk bir Türkçe isim koymasının mantığını ise ne yazık ki çözemedim. Böylesine zevksiz bir isim, gireceği salona afişlere bakarak karar veren potansiyel izleyicinin film karşısında duyabileceği çekim hissini de büyük ölçüde azaltmakta…

Öte yandan, Ferry'nin yapıtının içeriğine yeniden dönersek, tipik bir “tatile giden neşeli gençlik grubu” atmosferinde başlayan öykü adım adım geriliyor ve ikinci yarısından itibaren adım adım ortaya çıkan sürpriz gelişmelerle de izleyiciyi koltuğuna mıhlamayı başarıyor. Fransız Alpleri'ndeki doğal dekorlarda yaklaşık üç haftada çekilen filmin bir diğer artısı da görüntü yönetmeni Nicolas Massart'ın büyük bir ustalıkla beyazperdeye taşıdığı etkileyici doğa manzaraları… Onun dışında, korku-gerilim ya da serüven türündeki hemen bütün zamane Fransız filmleri gibi bu senaryonun da son derece karamsar bir bakış açısıyla ilerlediğini ve “mutsuz son”la bittiğini vurgulayalım.

“Doğanın bağrında sıkışıp kalmış zavallı kahramanlar” motifinden henüz bıkmamış bir sinemaseverseniz, yaz sıcağında bol yeşillik görüntüsü ve orman esintileri sunan bu öykü size hem görsel olarak iyi gelecek, hem de sonuna kadar diri tutmayı başardığı yüksek temposuyla, ağustos sıcağında aslanlar gibi oruç tutanlara iki saatliğine de olsa açlıklarını unutturacaktır. Kendi ülkesinde bile sınırlı bir ilgiyle karşılanmış olan böylesine alçakgönüllü bir filmden daha fazla da bir medet ummamak gerekiyor.


GERİLİM HATTI / Vertige

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, Fransa yapımı

Türü ve Süresi: Serüven-Gerilim / 90 dakika

Gösterim Dili: Orijinal seslendirmesi Fransızca olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur.

Yönetmen: Abel Ferry

Senaryo Ekibi: Johanne Bernard ve Louis-Paul Desanges

Görüntü Yönetmeni: Nicolas Massart

Özgün Müzik Bestecisi: Jean-Pierre Taieb

Kurgucu: Soline Guyonneau

Sanat Yönetimi Ekibi: Sébastien Inizan (Yapım Tasarımcısı) ve Olivier Afonso (Sanat Yönetmeni)

Oyuncular: Justin Blanckaert (Anton), Nicolas Giraud (Fred), Raphaël Lenglet (Guillaume), Johan Libéreau (Loïc), Fanny Valette (Chloé), Maud Wyler (Karine)

İthalatçı Şirket: Filma Ltd

Dağıtıcı Şirket: Tiglon Film

İçerik Uyarıları: Yoğun biçimde korku, şiddet ve gerilim öğeleri içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir film değildir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı: http://vertige.gaumont.fr/

Yıldız Puanı: * * 1/2



BU HAFTA SONU GÖSTERİME GİREN DİĞER FİLMLER

Norveç sinemasından gelen küçük bir başyapıt

DEMİRYOLCU O'HORTEN / O'Horten

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2007, Norveç-Almanya-Fransa ortak yapımı

Yönetmen: Bent Hamer

Oyuncular: Baard Owe (Odd Horten), Espen Skjønberg (Trygve Sissener), Ghita Nørby (Fru Thøgersen), Henny Moan (Svea), Bjørn Floberg (Flo)

İçerik Uyarıları: Kısa süreli bir çıplaklık içermektedir.

Yıldız Puanı: * * * 1/2

Demiryolcu Odd Horten, dakik bir demiryolu ağının çalışkan bir mensubu olarak, Norveç'in istasyonları arasında yolculuklar yaptığı upuzun bir kırk yılın sonunda, yaş haddinden emekli edilir. Ödülü ise meslektaşlarının katılımıyla gerçekleştirilen mütevazı bir uğurlama partisidir. O partiden sonra, yıllarını verdiği istasyonu onun için artık aile sıcaklığını hissettiği, güven dolu bir mekân olmaktan çıkmıştır ve trenin makinisti ilk kez kendisini almadan orayı terk ettiği anda, önünde uzanan son ömür kırıntılarının çok farklı bir yolculuğa açıldığını anlar. Düzenli, sakin ve yapayalnız hayatı, yerini, önceden asla tahmin edemeyeceği acayip serüvenler ve şaşkınlık verici ikilemlerle dolu yepyeni bir geleceğe bırakmak üzeredir. Horten uçakla seyahat edebilecek midir? Ödüllü teknesini eninde sonunda satabilecek midir? Pekiyi, kendisini bir çift yüksek topuklu kadın ayakkabısının içinde nasıl bulmuştur? Ya da direksiyonda gözleri bağlı bir adamla yaptığı bu kâbus gibi yolculuktan kurtulabilecek midir?

Yaşlanmakta eğlenceli bir tarafın da olduğu test edilip onaylanmıştır ve hayatı kendine özgü görkemiyle, her zaman gülümseyerek kucaklamayı başarmamız için ille de yaşlı bir Norveçli olmamıza gerek yoktur.


Tarantino usûlü İkinci Dünya Savaşı entrikası

SOYSUZLAR ÇETESİ / Inglorious Basterds

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2009, ABD-Almanya-Fransa ortak yapımı

Yönetmen: Quentin Tarantino

Senaryo Ekibi: Quentin Tarantino

Oyuncular: Brad Pitt (Teğmen Aldo Raine), Eli Roth (Çavuş Donny Donowitz), Diane Kuger (Aktrist Bridget von Hammersmark)

İçerik Uyarıları: Yoğun savaş şiddeti, argo diyaloglar ve kısa süreli cinsellik-çıplaklık içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir film değildir.

Yıldız Puanı: * * *

Yahudi asıllı fransız kızı Shosanna Dreyfus, Fransa'nın Alman orduları tarafından işgal edilişinin ilk yılında ailesinin bütün üyelerinin Nazi albayı Hans Landa tarafından katledilişine tanık olur. Katliamdan son anda kurtulmayı başaran Shosanna Paris'e yerleşir ve “sinema salonu işletmecisi” sıfatıyla yepyeni bir kimlik edinir.Öte yandan, Avrupa'nın başka bir yerinde Teğmen Aldo Raine, Naziler'e yönelik intikam eylemlerini organize etmek için Yahudi kökenli bir grup Amerikalı askeri bir araya getirmektedir. Daha sonra düşman saflarında “soysuz piçler” olarak ünlenecek olan bu ekip, Üçüncü Reich'ın liderlerini devirme misyonunu üstlenmiştir. Bir süre sonra, Raine'in gözü kara grubuna (gerektiğinde gizli ajanlık da yapan) ünlü Alman aktrist Bridget von Hammersmark da katılır. Ailesinin katlinden dolayı içi yanmış olan Shosanna'nın kendi intikam planını devreye sokmasıyla birlikte, Hitler rejimine karşı savaşan bütün bu çılgınların kaderleri ortak bir noktada kesişecektir.“Soysuzlar Çetesi”, Amerikan sinemasının her hal ve tavrıyla kendine özgü yönetmenlerinden Quentin Tarantino'nun İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanmış kimi gerçek olayları kurmaca öykülerle ustaca harmanladığı, gösterime girer girmez büyük bir ilgiyle karşılanan son çalışması… Tarantino, Avrupa tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturan İkinci Dünya Savaşı'nın zalimâne ve yüz kızartıcı, fakat bir o kadar da akıl almaz hatıralarından derlediği bu heyecan dozu yüksek öyküyle filmografisindeki çıtayı bir basamak daha yükseltiyor. (Bu filmin ayrıntılı bir tanıtımını gazetemizin yarınki sinema sayfasında okuyabilirsiniz.)


15 yıl önce