|

ÖTEYE MEKTUPLAR / 20 Hakikat Muştucusuna

“Gül mevsiminde doğmak, gül yağmurlarına bürünmekle, gül inceliğinde, gül berraklığında başlayan, gül güzelliğinde bir hayat yaşadığınıza tanık olduk. “Gelin gülle başlayalım atalara uyarak” diyen bir gül muştucusunuz. Öyle umuyorum ki, sizi uğurlayanların bin katı daha fazla karşılayanlar olmuştur ötede. Dünya yalnızlığınız da son bulmuş oldu böylece. Soylu bir yalnızlık yaşadınız.”

04:00 - 15/12/2021 Çarşamba
Güncelleme: 05:39 - 15/12/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Sezai Karakoç
Sezai Karakoç
ARİF AY

Sevgili Ağabey,

Önce selam ve saygılarımı sunarım.

Sevgili Ağabey,

Malumunuz, dünya bir ateş çemberine dönüştü. Bu cehennemi durumun yakıcılığı dalga dalga hepimizi etkilemektedir. Gecemizi ve gündüzümüzü güvenle geçireceğimiz bir gezegen olmaktan çıktı dünya. Savaşlar küreselleşti, terör küreselleşti, mutluluk değil, mutsuzluk, birlikte yaşamak değil, yalnızlık ve yabancılaşma küraeselleşti. Anlık yaşanan dünyevî zevkler, dünyevî endişeler üzerine kurulu modern yaşama tarzı ve sömürü kültürü, insanı Tanrı’dan kopardı. Makinaların diliyle konuşulan dünyada insanların acıları, feryatları bir türlü yankı bulmuyor. Teknoloji, tüm insanları üretim ve tüketim aygıtlarının hizmetine soktu. Günümüzde maddi imkânlar artarken, manevî alanlar ve imkânlar, ilişkiler kayboluyor. Kısacası, dünyanın ufku gittikçe kararıyor, karanlık küreselleşiyor. Siz, Türkçe değil de, Batı dillerinden herhangi biriyle yazmış olsaydınız, Batı’da yaşayan biri olsaydınız, bugün dünyanın en dikkat çekici düşünür ve şairlerinden biri olurdunuz. Dünya böylece, kararan ufkuna, sizinle aydınlık bir pencere açma imkânına sahip olurdu. Siz şunu derdiniz: “Benim güneşimden öteye kimse gidemez. Benim güneşimin, üstüne doğmadığı hayat, hayat değildir.”

GÜL MEVSİMİNDE DOĞMAK

Sevgili Ağabey,

88 yıl misafir ettiğiniz can kuşunuz bir hazan mevsiminde süzülüverdi göklerin sonsuzluğuna. Oysa siz, bir gülan mevsiminde doğmuştunuz. Günler nasıl da çabuk geçiyor. Sizi “Sürgün ülkeden başkentler başkentine” uğurladığımızın üzerinden bugün (9 Aralık) yirmi üç gün geçmiş. Hani “Zaman çabuk geçiyor Monna” dersin ya… İşte öyle hızlı, ahir zamanın hâli…

Gül mevsiminde doğmak, gül yağmurlarına bürünmekle, gül inceliğinde, gül berraklığında başlayan, gül güzelliğinde bir hayat yaşadığınıza tanık olduk. “Gelin gülle başlayalım atalara uyarak” diyen bir gül muştucusunuz. Öyle umuyorum ki, sizi uğurlayanların bin katı daha fazla karşılayanlar olmuştur ötede. Dünya yalnızlığınız da son bulmuş oldu böylece. Soylu bir yalnızlık yaşadınız. Bir bakıma tüm insanlığın yalnızlığını yaşadınız. Usuldendir, sorar hocalar cemaate musalla taşının önünde: “Hakkınızı helâl ediyor musunuz?” diye. Oysa, bu soru size sorulmalıydı. Çünkü bizim, sizin üzerinizde ne hakkımız olabilir ki.. Oysa sizin, bizim üzerimizde ödemekle bitmez öyle çok hakkınız var.

Sevgili Ağabey,

1953’de “Şahdamar” şiirinizi yazdığınızda dünyaya yeni gelmiştim. Dediğiniz gibi “Biz mahcup ve onurlu çocuklarız / Başımızı kaldırıp bir bakmayız” Lise birinci sınıftayken kasabamızın radyo tamircisi bir ağabeyin hediye ettiği “Sesler” isimli kitabınızla tanıdım sizi. Şiir yazmaya da bu kitabınız sayesinde başladım.

Köklerinden kopartılan bir milletin çocuklarına ilkokuldan itibaren kıyamet aşısı yerine ahmaklık aşısı zerk edildi sürekli. Toplumsal idrakten yoksun nesiller yetiştirdiler. Ne Asım’ın nesli, ne Büyük Doğu nesli, ne Hareket nesli kaldı, Haluk’un neslinden başka. En son ve tek umut Diriliş nesli… Siz, Diriliş tohumlarını serpip gittiniz. Şimdi olmasa da, iklimini bulunca, ortamını bulunca yeşereceğine inancımız tamdır o tohumların. Siz bir medeniyet mimarısınız. Bugünün insanının sizi anlaması çok zor. Çünkü, “Bu dünyada olup bitenlerin / Olup bitmemiş olması için / Ne yaptın” sorusuna cevap verecek kaç insan çıkar günümüzde? Sizi anlamak yerine, kendi ikballeri için araçlaştırmak işlerine geliyor. Çünkü, dediğiniz gibi: “Anlamak masraflı bir iştir; emek, gayret, samimiyet ister. Yanlış anlamak kolaydır oysa. Biraz kötü niyet, biraz da cahillik kâfidir.”

DÜNYA BOŞALIVERDİ SİZ GİDİNCE

Sevgili Ağabey,

“Şu yorgun çağ gitsin, yeni çağı bir aşk uğruna yoracaklar gelsin. Bizler antikleşmeden, arkaikleşmeden, Ashab-ı Kehfe dönmeden, çağın kabuğunu kıracaklar gelsin.” diyorsunuz ya, işte gelecek olanlar Diriliş nesli olacaktır inşallah. Gerçekten, sizin de belirttiğiniz gibi: “Artık, korkunç derecede materyalist bir dünyada yaşıyoruz. Kırk, altmış ya da seksen yıl öncesinin insanını mumla arasanız bulamazsınız.” Evet sevgili Üstadım, “Turistik Mevlânâ çağını yaşıyoruz, Tanrı’m!”, “Kur’an okuma yarışması çağı!”

Siz gittiniz gideli gökler bir türlü açmıyor sevgili Ağabey. “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir.” ya, İstanbul boşalıverdi, dünya boşalıverdi siz gidince.

Sevgili Ağabey,

Şimdi aklıma geldi, hani ortaokuldan mezun olduğunuzda, okul müdürü sizi yanına çağırıp, Büyük Doğu okuduğunuz için “Sen vatan hainisin zaten seni geç anladım.” dediğinde, siz müthiş bir cevap verirsiniz o yaşta: “Eğer geç anladıysanız beis yoktu; hiç anlamadığınız anlaşılıyor.” Böyleleri şimdi de öyle çok ki okullarda. “Eskiyi unut / Yeni yolu tut” diyenlerin nesli.

Sevgili Ağabey,

Mektubuma, size dair yazdığım bir şiirimle son vereceğim:

SEZAİ KARAKOÇ’A DAİR

I

biz çok kardeştik / siyah, sarı, beyazdı yüzlerimiz / bir yağmur bulutuyduk / Ergani’den İstanbul’a geldik / Taha gibi ben de bir çocuktum / siyah önlüğümle okula giderken / radyo tamircisi amcadan / Sesler’i aldım / sesimi SesLer’de buldum / Taha gibi / ben de bir çocuktum / tüm resmi geçitlerde / başını hiç çevirmedin / yüzün kıbleyi gösteren pusulaydı / saçların kıvırcık ve karaydı / Ulu Cami avlusuna düşen güneş / sokakları dolduran o ses / sesindi / gözleri her an Bilâl’le buluşan / okul aşılarından kaçıp / Kıyamet Aşısı’na koşandın / bakımlı tayların / kınalı kuzuların / içtiği sulardan içtin / sizin bağın duvarı / bizim bağın da duvarıydı / salkımların biri size / biri bize sarkardı / Leyla üzümlere baka baka Mecnun / Mecnun Leyla’ya baka baka çöl olurdu / sizin bağın duvarı / bizim bağın da duvarıydı

II

bir gemi denizi yarken / kanı da yarıyordu / kurulan bir köle devleti / halk veba gemisinin demir attığı limana baktı / yalnızca baktı / bakmayı unutarak baktı / o kent her gün azar azar çöktü / uyuz köpekler gibi çöktü / dans kıvraklığında sen / o kenti ve limanı geçtin / çünkü sen sözcüklerin, kitapların ve tarihin / dansını iyi bilendin /

elmada aşkı / kirazda hasreti / incirde savaşı / narda bir bebek gülüşü / zeytinde hüznü / hurmada biatı / Nemrut’ta putu / Meryem’de doğum saatini / İsa’da kaderi / Taha’da kavisleri görendin/

ayı cep aynası gibi yüzüne tıtup / horozların ibiğinde tan kızıllığına dalan / ellerinde yalnız göğe doğrulan / bir kartalı tarak gibi saçlarından geçiren / bir sözcükten bin şiir düşüren / kapısı hep kalbine açık / bir şövalyeden su gibi akan / kılıçlar yontan / her akşamı iftar gibi açan / orucu gül gibi tutan / antik vazolara antik çağlar koyan / yazıyı dağ sularıyla yuyan / ekmeği bölerken açlarla bir olan / “Sedye taşımaktan kolu tutulan” / Hızırla Kırk Saat / bin yıl ekinini biçtin / başaklardan Sütun’lar diktin /

III

dinmeyen yağmurlardan / kara kışlardan geçirdik aşkı / kuş uçmayan göklerden / Davut’un sesinden başka / süt sağdın bulutlardan / veba hastalarına şifa sütü / Meryem’in sütü / Halim annenin sütü / Romalının hiç emmediği sütü / Dicle’nin Fırat’ın sütü / Peygamberin sütdişi beyazlığında bir güvercin ağzında mağaranın / aşkı geçirdik / Musa’nın Kızıldeniz’i yaran âsâsından / İbrahim’in ateşi gül bahçesine döndüren / aşkı geçirdik alınyazısından / atların nallarıyla mühür vurduğu topraklara / duvarları mutluluk, çatısı mahyalar olan / kandiller gibi evler kurduk /

biz çok kardeştik / siyah, sarı, beyazdı yüzlerimiz / bir yağmur sonrasıydık / sıcak denizlere indik /

IV

ah kara gözlü yalnızlık / dedemin cep saati yalnızlık / Yusuf kardeşimle büyüttük seni / Ali’de bir Ehl-i Beyt hüznü / gibi ah kara gözlü yalnızlık / şimdi bir kış atını yemliyoruz / demli çay gibi demliyoruz / ah kara gözlü yalnızlık / samanyolunda Kapalıçarşı / kaplar ki sonsuza açık / selâm olsun Mekke’de doğan aya / selâm olsun Medine’ye göçen güneşe / selâm olsun adı ışık olan dağa / selâm olsun Kudüs’te Mirac’a / selâm olsun Sezai Karakoç’a

Mekânın cennet olsun sevgili Ağabey, Yüce Rabbimiz sevdiklerine komşu kılsın.

#Sezai Karakoç
#Ergani
#Kudüs
2 yıl önce