|

Öykülerde modernizmin ilk ayak sesleri

Öykülerini 19. yüzyılda yazan Meville, 21. yüzyıl okuyucuları için de çok anlamlı, ilgi çekici ve öğretici olmaya devam ediyor. Melville’nin hikâyelerinde bu değişen dünyanın sancılarına rastlanır. Romancımız kendini modernizme, makineye, teknolojiye, bilime kaptırmaz. Evet, yüzyılın gerektirdiği kadar şüphecidir. Her şeye şüpheyle yaklaşır. Bilimin önemi konusunda hemfikirdir.

04:00 - 15/05/2019 Çarşamba
Güncelleme: 10:55 - 14/05/2019 Salı
Yeni Şafak
​Herman Melville
​Herman Melville
ÖMER YALÇINOVA

Herman Melville bir 19. yüzyıl yazarı. Bilimin yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı; hayalet, büyü, cadı, fizikötesi gibi konuların, içine biraz da komedi katılarak teşhir edildiği; makine diye yeni bir “modern mitolojik” varlığın ortaya çıkıp, kendinden önceki bütün mitolojik varlıkları yuttuğu bir yüzyıl da diyebiliriz 19. yüzyıla. Akıl, deney ve bilimin bütün sorunları çözeceğine inanılır, bu yüzyılda. Din, mitoloji, mistisizm ve metafizik bütünüyle reddedilir. Her şey akılla açıklanacak, deneylerle ispat edilecektir. İnsan bu şekilde “aydınlanma”kla kalmayacak hayatın ve dünyanın merkezine yerleşecektir. Makineyi yapan, bilimi üreten insan, tabiata neden hükmedemesin? Ya da uzaya çıkamasın, yaratılışı açıklayamasın ve kendisi de artık bir insan yaratamasın? Bunların hepsine inanılmış. Tanrı -Hâşâ!- yokmuş gibi hareket edilmiş. Aslında insana farkında olmadan taşıyamayacağı kadar büyük bir sorumluluk yüklenmiş. Ki insanın bunu taşıyamadığı, birinci ve ikinci dünya harbinde ortaya çıkmış. Çıkmaya da devam ediyor.

HER ŞEYE ŞÜPHEYLE YAKLAŞIR

Melville’nin hikâyelerinde bu değişen dünyanın sancılarına rastlanır. Romancımız kendini modernizme, makineye, teknolojiye, bilime kaptırmaz. Evet, yüzyılın gerektirdiği kadar şüphecidir. Her şeye şüpheyle yaklaşır. Bilimin önemi konusunda hemfikirdir. Mesela “Kiraz Ağacı” öyküsünde adam, masadan gelen esrarengiz “tık tık” seslerinden korkar ama orada bir hayalet olmadığını bilir; hikâyenin sonunda, yani masadan bir böcek çıktığında, eve bir profesör çağırır ve halen hayaletlere inanmakta olan kızlarına açıklama yaptırır. “Ben ve Bacam” hikâyesinde ise, karısıyla ve iki kızıyla baş edemeyen ihtiyar adam, belki onlar ısrarlarından vazgeçer diye, olayla ilgili şüphesi bulunmamasına rağmen, eve bir mimar çağırır ve koca bacanın içinde gizli bir bölmenin olup olmayacağını hesap ettirir. Burada dikkatimizi çeken diğer bir hususun, hayalet diye bir şeyin olmadığını bilen adamın, her duyduğu “tık tık” sesinden sonra korkmasıdır. Karısında aynı korku yoktur. O her zaman “Saçmalamayın!” diye kızlarını uyarır. Ve kimsenin üzerine gidemediği durumların üzerine gider. Halıyı kaldırır mesela. Çünkü önce masadan değil halının altından şüphelenilmiştir. Çocuklar ise, hayaletten korkmaktadır ve kendilerinden çok emindirler. Melville acaba çocukları, aklın erken yaşlarıyla; adamı, aklın ergen yaşlarıyla; karısını ise, aklın olgun yaşıyla mı özdeşleştirmek istemiş? Olabilir. Melville’nin bütün metinlerinde, bu şekilde değişik yorumlara yelken açılacak anlam katmanları, sembol ve anlatımlar rahatlıkla bulunabilir.


KENDİ ÇAĞINI AŞMAK

Bunlar Meville’nin yaşadığı dönemden kaynaklanan, o dönemde bütün yazarlarda öyle veya böyle rastlanacak özellikleridir. Bir de, Meville’nin asıl dehasını gösteren, kendi çağını aşıp, bugünlere gelmesini sağlayan, 21. yüzyılda okunduğunda da, çok anlamlı, ilgi çekici ve öğretici olmasını sağlayan özellikleri vardır. Mesela modernizmin ne olduğunu ve nelere yol açacağını göstermesi açısından “Bekâr Erkekler Cenneti ve Bekâr Kızlar Cehennemi” manidardır. Modernizmin ne olduğunu anlatmak, diğer ifadeyle durum tespiti yapmak yetenek işidir. Fakat modernizmin nelere yol açacağını sezmek; ayrıca insanı ve toplumu modernizmin yol açtığı hastalıklara sürükleyen unsur, neden, duygu, inanç ve koşulları açıklamak, ancak Melville benzeri bir yetenek ve zekâyla anlaşılabilir. “Bekâr Kızlar Cehennemi”nde bekâr kızlar çalışır. Ve büyük ihtimal hiçbir zaman evlenemeyeceklerdir. Evli kadınlar çalıştırılmaz; çünkü onlar verimi düşürmektedir -sık sık izin isterler, gebe kalırlar, bakması gereken çocukları vardır vb. Bekâr kızlarda böyle sıkıntılar olmaz. Bu yüzden modernizimin en canlı, belirgin ve büyük temsilcisi olan fabrikalar için, bekâr kızlar tercih edilir. Neden hiçbir zaman evlenemeyeceklerdir? Çünkü öyküde anlatıcının tasvirlerine göre, hepsi de bitmiş durumdadır, yüzleri solmuş, bembeyaz olmuştur. Hepsi zayıflamış, bir deri bir kemik kalmışlar. Ve yüzlerinde, hal ve hareketlerinde umutsuzluğun derin izlerine rastlamak mümkündür. Bekâr kızların bu şekilde, gün yüzünden mahrum, rutubetli, is kokan, puslu fabrikalarda çalıştırılması; buna mukabil, bekar erkeklerin boş boş gezmeleri, çağın durumuna dair anlam ifşasıdır. Ve bunu Melville yakalar. Yakaladığı tablolar, geleceğe dair ipuçları taşımaktadır.

“Ben ve Bacam”da ihtiyar adam adeta kendini devasa büyüklükteki bacasıyla özdeşleştirmiştir. Onun yanındayken kendisi yok hükmündedir. Modernizmin başka bir yüzüyse, “Çan Kulesi”nin mimarı Bannadonna’nın kapıldığı hırstır. Hırsının kurbanı olur. “Uzun lafın kısası, doğayı çözmek, içine sızmak, onu aşmak… bunların hiçbiri değildi istediği; o hiçbir maddeden veya varlıktan yardım almadan tek başına doğaya rakip olmak, ona üstün gelmek ve hâkim olmak istiyordu. (…) Onun için büyücülük sağduyuydu, makinelerse mucize; mekanikçinin adı Prometheus’tu, gerçek Tanrı da insan.” (s. 83) Melville’nin “Benito Cereno”da köle konusunu, okuyucusunu bıktırma pahasına, uzun uzun anlatmasıysa, makine üretmek için gereken maddi gücün; mesela kömürün, petrolün ya da çalışacak işçi ihtiyacının nasıl karşılandığını göstermesi açısından manidar ve düşündürücüdür.

Melville bütün metinlerinde bu ve benzeri konularda neredeyse on ikiden vuran bir romancı. Romancı demek eksik kalır aslında onun için, sanatçı diyelim. Melville’de -Toplu Öyküler okunduğunda görülecektir- ancak bir sanatçının sahip olabileceği sezgi, cesaret, düşünme biçimi ve anlatım zenginliği vardır.

#Herman Melville
5 yıl önce