|

Romancının sofrası

Nihan Abir, Siniden Masaya Türk Romanında Sofra adlı çalışmasında Tanzimat’tan 2010’a kadar Türk edebiyatında dönemleri temsil edebileceğini düşündüğü romanlar üzerinden çeşitli sofra biçimlerini inceliyor. Bu türden çalışmalarda çokça gördüğümüz teorik arka planın küçük temaslar dışında metne müdahale etmemesi dikkate değer.

Yakup Öztürk
04:00 - 15/11/2021 Pazartesi
Güncelleme: 05:05 - 15/11/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
​Kitap, Türk romanında sofrayı bireysel, toplumsal ve kültürel göstergeler etrafında inceliyor.
​Kitap, Türk romanında sofrayı bireysel, toplumsal ve kültürel göstergeler etrafında inceliyor.

Kitap ekinin değerli editörü Ayşe Olgun sofra kültürünü kapağa taşıyacakları haberini verdiğinde, Yemek ve Kültür dergisinin son sayısında, Osmanlı’dan bugüne yazma eserlerin dünyasını aralayarak ilim ve akademik nazariye ile bu coğrafyadaki yemek kültürüne bir ömür vakfeden Turgut Kut hakkında yazılmış hatıraları okuyordum. Öte yanda bir süredir sıhhatini tehdit eden meselelerle mücadele eden Selim İleri’nin her şeye rağmen yine edebiyata sığınarak çektiği acıları, hastane günlerini, geçmiş, bir daha geri gelmeyecek zamanları Burcu Aktaş’a anlattığı kitabını bekliyordum. Yemek kitapları, yeme-içme zevki, İstanbul’un lokantaları, meyhaneleri ile dolu yazdıkları bir yana; Selim İleri, sofraya gelebilecek her şeyin romancısıdır. Bu bir anlık telefon konuşmasında, Turgut Kut ve Selim İleri arasındaki sofranın Türk romanına yansıma biçimlerini geniş bir literatürle inceleyen Nihan Abir kitabıyla tanıştım.

İFTAR GELENEĞİ

Siniden Masaya Türk Romanında Sofra, doktora tezinden kitaba dönüştürülmüş. Bu, bazı akademik zorunlulukların da kitaba girdiği anlamını taşıyor. Tezlerde asıl konudan bağımsız, tezden çıkarılsa kaybını hissetmeyeceğimiz tarihî, sosyolojik birtakım iddia ve veriler bu kitapta da görülüyor. Yemeğin insan gelişimi için önemi, arkeolojik buluşlar, obezite, yetersiz beslenme, 2030’da dünya nüfusunun yarısının kilolu olacağı, gıda savaşları gibi aslında romanlar incelenirken metne dâhil edilmesi daha anlamlı olacak birtakım bilgi ile karşılaşıyoruz. İftar geleneğinin, içerideki iftar sofraları başlığında verilmesi yeterli olabilirdi. Birinci bölümde bunlara ilave eski Türklerde ve Osmanlılarda yemek kültürü de ele alınıyor. Teferruat kabilinden bu kısımlar metni ağırlaştırıyor ancak yazma yemek kitaplarının ayrıntılı sayılabilecek biçimde hatırlatılması bir okur olarak benim ilgimi çekiyorsa burada eleştiri malzemesi gördüğüm sayfalar da başka okurlara cazip gelebilir. Giriş kısmında ve daha sonra metne dağıtılmış Tanpınar menşeli saray istiaresi kavramının da kitapta anlaşıldığı ile gerçek anlamı arasında bir bağ kurulamadığını ifade etmeliyim. Abir, “Osmanlı toplumunda halkın gündelik hayatında sarayı modellediğini göz önünde bulunduracak olursak ‘saray istiaresi’ne dayanan eski edebiyatta olduğu gibi romanlarda da sofraların sembolik anlamlarını gözardı etmemek gerekir.” diyor. Bir başka yerde “Osmanlı Devleti’nde edebiyatın da sosyal hayatın da saray istiaresine dayandığını düşünecek olursak Osmanlı saray mutfağını etkileyen Batılılaşmanın yavaş yavaş yüksek zümre tarafından taklit edildiğini ve zaman içinde bu durumun halka yayıldığını düşünmek mümkündür.” ifadelerini kullanıyor. Tanpınar, saray istiaresi ile tanrıya ait birtakım özellikleri yüklenmiş padişah ile âşık karşısındaki sevgili arasında bir benzerlik kurarak eski şiirin dünyasını anlamlandırmaya çalışır.

MODERNLİĞİN YALNIZ SOFRALARI


Kitap, Türk romanında sofrayı bireysel, toplumsal ve kültürel göstergeler etrafında inceliyor. İkinci ve üçüncü başlıkların bazı bölümleri diğerleri karşısında daha geniş bir okur kitlesine hitap edecek zenginlikte. Siyasî sofralar, fikir tartışmalarının yapıldığı ya da batılılaşmayı temsil eden sofralar; kültürel gösterge olarak sofra altında ise dil ve edebiyat meselelerinin konuşulduğu sofralar Türk edebiyatının politik ve sosyolojik meselelerde nasıl bir faaliyette bulunabildiğini temsil ediyor. Kitabın vardığı sonuçlardan biri ilgi çekici. Yemek ve medeniyet-kültür ilişkisi romanların hemen tamamında öne çıkıyor. Ahmed Midhat Efendi’nin neredeyse bütün romanlarında alafranga sofralar kurduğu görülüyor. Nihan Abir’in kitap boyunca bize arkadaşlık eden önemli tespitlerinden birkaçı ile bitirelim. Sini bir başka ifadeyle yer sofrası, yuvarlak olduğu için hiyerarşiye imkân tanımıyor. Modernliğin öne çıktığı dönemlerde sofra etrafında toplananların sayısı azalıyor. Pişirilmesi uzun süren yemekler sofrada daha az görülüyor. Yerlerini daha çabuk hazırlanan yemeklere bırakıyor. Modern hayatta mutfak eskisi kadar kullanılmıyor. Aşk, kadın ve yemek arasında bağ kuran romancıların sayısı da az değil. Sofrada güzel bir kadının bulunması kahramanın iştahını açabiliyor. Nihan Abir, sofra etrafında aslında Tanzimat’tan bu yana Türk romanının manzarasını ortaya çıkarıyor. Aralarında hâlâ okumadıklarımız varsa onlara dair bir ilgi uyandırıyor. Ona bu inceleme ve tespitlerinde haz kavramı eşlik ediyor.

#Nihan Abir
#Turgut Kut
#Selim İleri
2 yıl önce