|

Savaştan geriye kucak dolusu kitap

Dört yıl boyunca bombalanan Suriye’nin Daraya kentinde, yıkık dökük binaların arasından toplanan kitapları bir kütüphaneye dönüştüren gençlerin hikayesi belgesel oldu... Fransız gazeteci Delphine Minou imzalı ”Daraya: Bombaların Altındaki Kütüphane”, dünyayla kesilen bağlantılarını kitaplarla kurmaya çalışan gençlerin öyküsünü anlatıyor. Ahmed, Muaddamani “Amacımız sadece kitapları kurtarmaktı. Kitapların ilk sayfasına sahiplerinin ismini yazdık. Bir gün savaş biterse hepsini sahiplerine ulaştıracağız” diyor.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 24/03/2019 Pazar
Güncelleme: 14:14 - 23/03/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Suriye
Suriye

Bundan 8 yıl önce Suriye’de başlayan savaş onca yıkım, katliam, acı ve göçle sürüyor. 2011’den bugüne yüzbinlerce masum hayatını kaybetti. Kadim kentler yerle bir edildi, hayatta kalanlar hafızlarını, hayatlarını, sevdiklerini geride bırakarak bilinmeye doğru yolculuğa çıktı. Şanslı olan aileleriyle birlikte yeni hayatlar kurdu.

Her savaş acımasız elbette. Siyasi ve toplumsal sorunsallar hayatı yerle bir ediyor. Fakat işin bir de kültürel boyutu var…


DÜNYA MİRASINA NEŞTER

Suriye’deki savaş kültürel mirasa da ağır darbe vurdu. Tarihi kütüphaneler bombalandı, kıymetli el yazmaları kül oldu. Birçok arkeolojik alan ve tarihi eser yok oldu. Roma ile Antik Yunan, Pers ve Babil mimarisinin eşsiz örneklerinden olan Palmira’daki Bel Tapınağı, 1985’de UNESCO Dünya Mirası listesine alınan ve tarihi M.Ö. 300’e kadar dayanan Hatra Antik Kenti, Asur medeniyetine başkentlik yapan, IŞİD tarafından yerle bir edilen Nimrut, Samarra’daki İmam Dur Türbesi bunlardan sadece birkaçı. Hepsi sadece Suriye için değil insanlık mirası için de birer hazineydi. Tarihi yapılar arasında kütüphaneler de vardı. 1921’de inşa edilen Musul’un simgelerinden biri olan halk kütüphanesi yerle bir edildi. Kütüphanede kıymetli el yazmaları ve çok sayıda Arap bilim insanının kullandığı araçlar da yer alıyordu. Durum böyle olunca, toplumsal hafızaya sahip çıkma noktasında iş başa düştü…

15 Suriyeli genç, 2012 yılında Esad rejiminin yerle bir ettiği Daraya’daki kitapların peşine düştü. Ahmed, Muaddamani, Shadi Matar ve Jihad Dalain başta olmak üzere Daraya’da yaşayan gençler buluştu ve molozların arasından topladıkları kitaplarla yasa dışı kütüphane kurdular. Yıkılmış evlerden, okullardan topladıkları kendi inşa ettikleri kütüphanede toplayıp burayı bir buluşma mekanına çevirdiler. Fakat şiddetlenen savaş hepsini farklı yerlere savurdu.

Le Figaro gazetesinin Orta Doğu uzmanı ve İstanbul muhabiri Delphine Minoui bu gençlerin öyküsünden yola çıkarak önce “Daraya kitap kuryeleri: Suriye’de gizli bir kütüphane” adlı kitabı yazdı, ardından ise “Daraya: Bombaların Altındaki Kütüphane” adlı belgesele imza attı. Filmin Türkiye’deki ilk gösterimi ise geçtiğimiz hafta Fransız Kültür Merkezi’nde yapıldı. Gösterime katılan Minou ve kütüphanenin mimarlarıyla konuştuk.


BOMBALANMAYAN SAATLERDE KİTAP TOPLUYORDUK

Film 2012 yılında kütüphanenin yapım süreciyle başlıyor. Bu fikrin Ahmed’e ait olduğunu öğreniyoruz. Ahmed ve arkadaşları terkedilmiş evlerin sahiplerine ulaşmış ve kitapları almak için izin istemiş.

“Bizim sık sık buluştuğumuz yaklaşık 15 kişilik bir arkadaş grubumuz vardı. Sürekli kullandığımız bir yerimiz olsun istedik. Daraya’daki kuşatma sırasında birer aktivist olarak bu fikri gerçekleştirmek istedik. Bir yer belirledik, bodrum katı... Sonra yıkılmış evlerden kitapları toplamaya başladık. Amacımız bu kitapları kurtarmaktı. Önceden bu evlerin sahipleriyle internet ve telefon yoluyla konuşmaya başladık. Yıkık evlerine girip kitapları aldık. Hepsi Suriye dışındaydı. Çoğunu zaten tanıyorduk ve iletişim bilgileri vardı. Toplanan kitapları sınıflandırdık.” Ahmed, savaşın en günde 80 bombanın atıldığıbir bölgede kitapları nasıl topladığını şöyle anlatıyor: “Genelde sabahları 6.00-8.00 arası bomba atılmıyordu. Bu saatlerde daha güvenle dışarı çıkabiliyorduk. Uçakları duyunca içeri gidiyorduk!”

Ahmed, bir gün savaş bittiğinde kitapları sahiplerine ulaştırmak istediklerini söylüyor: “Her kitabın ilk sayfasında sahibinin adı yazdık. Amacımız bu kitapları kurtarmaktı. Savaş bittikten sonra da inşallah onları sahiplerine geri getirebiliriz.”


YAŞADIKLARIMIZA İNANMAYANLAR İÇİN…

Belgesel savaşın ilk yıllarında ailesiyle birlikte sınırı aşarak İstanbul’a gelen Shadi’nin kişisel öyküsü etrafında şekilleniyor. Shadi aynı zamanda belgeseldeki görüntüleri kaydeden ve kurgulayan kişi. Kütüphanenin kuruluşu esnasında yaşananları an be an kayıt altına almış. Amacı ise Suriye’de yaşananları sosyal medya yoluyla dünyaya duyurmakmış.

İstanbul’da yaşayan Shadi bu görüntüleri Delphine Minoui ile paylaşınca belgesel fikri şekillenmiş. Shadi, Daraya’da yaşananları şöyle anlatıyor: “Ben belgeselin dokümantasyon kısmıyla ilgilendim. Çektiğim görüntüleri yabancı gazetecilere ulaşmayı amaçladım. Orada ne olduğunu açıkça anlatmaya çalıştım. Çünkü rejime göre biz teröristtik ve kötü insanlardık. Bazı günler, Daraya’ya 80’den fazla bomba düşüyordu ama insanlar oradan tam olarak ne olduğuna inanmıyordu. Bazen Suriye’den giden aileler bile yaşananlara inanmıyordu. Bu yüzden her şey kayıt altına alınsın istedim. Belki uluslararası arenada bir farkındalık oluşur ve bir şeyler yaparlar. Hiçbir şey olmasa bile sonraki jenerasyon neler yaşandığını görecek.”


Sayılar kadar hikayeler de konuşulmalı

Ödüllü gazeteci Delphine Minoui, sosyal ve toplumsal konular hakkında yaptığı çalışmalarla biliniyor. Minoui’nin dünyada ses getiren projelerinden biri İran’da yaşayan Nojoud Ali hakkında yaptığı çalışmaydı. 10 yaşında Nojoud Ali çocuk yaşta para karşılığında evlendirilmiş ve kendi gayretiyle mahkemeye giderek boşanmıştı. Minoui, küçük kızın öyküsünü tüm dünyaya duyurmuş ve Türkçede “Ben Nojoud, 10 yaşındayım ve dulum” adıyla yayımlanan kitaba imza atmıştı. Minou son olarak Facebook üzerinden tanık olduğu Daraya’daki kütüphane ile Suriye’deki dramı dünyaya duyurmaya çalışıyor. Minoui ile belgesel sürecini konuştuk….

Daraya’daki hikayeyle yolunuz nasıl kesişti ve belgesel fikri nasıl doğdu?

Suriye’deki gençlerin çektiği bu videoları Facebook’ta gördüm. Sorumlularıyla iletişime geçtim. İlk irtibata geçtiğim kişi Ahmed oldu. Bu çılgın kütüphane projesini bana anlattı. Uzun süre internet üzerinden konuşarak Daraya’daki yıkıntıların altında kalan kitapları nasıl kurtardıklarını yer altında nasıl bir kütüphane yaptıkların anlattı. Uzun süre böyle bir temasımız oldu. Ama bu konuşmalar çok zor şartlar altında oluyordu tabi. Her görüştüğümüzde bombalar patlıyor, elektrikler kesiliyordu. Bu görüşmelerden sonra bir kitap yazmaya karar verdim. 1 sene sonra rejim onları Daraya’dan gönderdi. İdlib’e geldiler. Shadi ise sınırı geçerek Türkiye’ye yerleşti.

4 yıl boyunca kuşatma altındayken bütün deneyimlerini kayda almışlar. Daraya’daki bu deneyime görsel bir boyut eklenince bir şey yapmam gerekiyordu. Daraya’nın hafızasını ölümsüzleştirmek için bir film yapmaya karar verdim. Bu arkadaş topluluğuna da bir saygı duruşuydu. Çok şiddetli bir savaş altında mühürlenen bu arkadaşlığı onurlandırmak istedim. Daraya’daki tüm görüntüler onlar tarafından çekildi. Ve sonrasındaki hayatlarını, son 1 seneyi ise ben çektim.

Sizin için nasıl bir süreçti? Bir gazeteci olarak yaşananlara vakıfsınızdır fakat bu projede kişisel bir etkileşim söz konusu. Neler yaşadınız, neler hissettiniz?

Hiçkimse bunları vekaleten yaşamıyor. Aramızdaki bağ çok kırılgan. Her gün ölümle karşı karşıya olan insanlar bunlar. Bazen 3 hafta ortadan kayboluyorlardı ve onlardan haber alamıyordum. Çok endişeleniyordum. Bu çalışmanın zorluğu da buydu. Görünmez olanı nasıl görünür kılabilirdim sorusuydu önemli olan. Ama elektrikler kesildiğinde onlar bir günlük tutar gibi yazmaya devam ediyorlardı. Yaşadıklarını belgeleyebilmek hayatta kalma okulu gibiydi onlar için.

Belki uzaktık ama aynı kültürel referansları paylaşıyorduk. Onlar da Küçük Prens’i, Victor Hugo’yu okuyordu. O yüzden bu hikayeyi anlatmak ve Suriye üzerine başka bir bakışla bakmak istedim. Bugün Suriye’den sadece sayılarla bahsediyoruz. Yüzbinlerce ölü, yaralı, tutuklu, 3.5 milyon mülteci Türkiye’de gibi. Bunlar hep veriler ama hikayenin bir de yüzü var.

Kişisel trajedilerin yanı sıra Suriye’de muhteşem bir kültür mirası da yok oluyor...

Film biraz da bunu anlatıyor. Bütün her şeyin yıkıldığı, yok olduğu bir dünyada neyi kurtarabilirlerdi? Kitapları. O yüzden bir hazinenin üstüne geldiler. Çünkü hiç okumadıkları kitaplarla karşılaştılar. Onlara dayatılan kitap Esad rejiminin propagandasıydı ve birçok kitap yasaklamıştı. Aynı zamanda bir sürü Müslüman düşünürün kitabı da yasaklanmış. Ama evlerdeki kütüphanelerde bu kitaplar saklanıyordu. Ve o evlerdeki yıkıntıların altındaki kitaplara bakarken hiç tanımadıkları yazarlarla karşılaştılar.

Çelişki de zaten burada. Dünyayla bağlantıları kesildiği zaman birden tekrardan dünyayla kitaplar aracılığıyla bağlantı kurmuş oldular. Felsefe, roman, şiir, tarihi eserler, kişisel gelişim kitaplarıyla karşılaştılar ve bu kütüphane zamanla gizli bir üniversiteye dönüştü. Kültürel mirasın korunma projesi bir şekilde yarının Suriyesini nasıl inşa edebiliriz’e sorusuna dönüştü.

#Suriye
#Savaş
#Kitap
#Daraya
5 yıl önce