|

Sessizliği bir ucundan kırmak gerek

Asuman Güzelce'nin Elini Kalbime Koy isimli hikaye kitabı Sütun Yayınları arasından çıktı. İlk bakışta rokoko izlenimi veren bu hikayeler hakkında hükmü erken vermeyin çünkü hepsi ciddi bir arkaplana yaslanıyor

Şemsettin Yaşar
00:00 - 5/11/2010 Cuma
Güncelleme: 23:16 - 2/11/2010 Salı
Yeni Şafak
Sessizliği bir ucundan kırmak gerek
Sessizliği bir ucundan kırmak gerek

Her metin türü gibi hikâyeler de yazarından büyük ya da küçük izler taşır. Hatta daha ileri gidip her eseri elekten geçiren “metin tahlili”nin, tıp sahasında alışık olduğumuz “kan tahlili”nden, kişinin özelliklerini ayna gibi ortaya koyma bakımından daha az etkili olmadığını da pekâlâ söyleyebiliriz. Bu yaklaşımla okumaya başladım Asuman Güzelce'nin Elini Kalbime Koy'unu. İzlenimlerim şöyle oldu: Bilinçli kullanılan imge bombardımanından dolayı başta, rokoko izlenimi veren bir metinle karşı karşıyayız diye düşünüyor insan. Bu ön izlenim yerini zamanla bilinçli bir geçmiş görüntüsü çizen bir yazara bırakıyor.

Bu metinlerde şiir damarı var

Güzelce'nin metninde gördüğümüz “Hafız, Derviş” gibi kavramlarda yazarın bu kelimelerin çağrıştırdığı ilk ve sınırlı manayla -ama ancak bu kadarıyla- yetinmesi, karakterlerin tarihsel platformdaki yerini yadırgaması sanırım rokoko rüzgârının etkisindendir. Evet, kitabın ilk hikâyesinde, -Üç Harf Beş Nokta- kişileri; modern sonrası koltuğunda buzlu çayını yudumlayan bir metin kurgulayıcısının kaleminden görüyoruz. Öyle olmasaydı tekkede kendini ruhaniyete adamış bir derviş iki binli yıllardaki yalınkat bir hacı amca gibi şöyle konuşur muydu: “Kararsızlığım karşısında ne yapacağını bilemeyen Hafız, nasihat etti biraz. Dinlemediğimi anlayınca sinirlendi: “Kalk!” dedi “Halvete çekil!” Evet, halvete çekilmeyi emretmek... Bu meyanda “Fisebilillah zaman israfındayım.” cümlesini ya da “Elinden öyle bir elektrik geçti ki bedenime, irkilerek kendime geldim.” sözlerindeki “elektrik” kelimesini de örnek olarak verebiliriz.

Bu jiletsi tespitler yanında şu önemli noktayı da atlamamak gerekiyor: Bu metinlerde şiir damarı var. Birkaç satır sonra geri dönüp yeniden tadına varmak isteğimden kendimi alamadığım cümleler bunu gösteriyor. Göz aldanır ama damak aldanmaz derler ya, işte öyle bir durum. Bu özelliği bile kitabı okumak için yeter de artar diye düşünüyorum. İşte metinler boyunca ilerlerken yolu madde dünyasından ruh tahliline çıkıveren etkileyici bir betim merdiveni: “Ayaklarıma sürünerek gezen güvercinler, elimdeki tespihin yere düşmesiyle çıkan sesten öyle ürktüler ki yekpare bir hışırtı ile yükseldiler. Bulutlara uzanan dalların arasına gizlendiler. Benden mi kaçıyorlardı?”

İnsanları eleyen zaman şehri de eliyordu

Evet, iç karmaşayı olayla verme konusunda yazarın hakkını teslim etmeliyiz.

Hikâye okurunun arada deneme tadı almasını sağlayan bazı cümleler, ifadeler vardır ki ruhunuzla birlikte aklınıza da hitap eder. İşte düşünceyle yoğrulmuş bir iç sıkıntısı anlatımı: “Bir sır tutmanın anlatmaktan daha kolay olduğunu daha büyük bir doyum sağladığını hissettim” Hikâyenin şiirsel bir söyleyişi olması gerekir diyenler için de bu kitap iyi bir gözlem fırsatı doğurabilir. Dizeyi andıran, şiir rengi taşıyan şu ifadeler için yazarı kutlamak gerek: “…gecenin kestiremediğim bir saatinde sessizlik bir ucundan kırıldı.” İşte bir tane daha: “İnsanları eleyen zaman şehri de eliyordu.” Bir tane daha ekleyelim: “Avludaki takunyalar da uykuyu bırakıp ıslak bir sabaha başladı bizimle.” Bu ve benzeri söyleyişleri okurken yazarın kalem macerasında şiirle epeyi haşir neşir olduğu izlenimi uyandı bende. Değilse şiir dünyası için bir kayıptır denebilir. Elini Kalbime Koy okuru saran metinlerden oluşuyor. Alıp okumaya değecek sürükleyici metinlerden. İyi okumalar…



13 yıl önce