|

Tanpınar'ın çalışkan asistanı

Hafta başında Türk edebiyatı tarihinin en büyük otoritelerinden Prof. Dr. Ömer Faruk Akün 90 yaşında İstanbul’da vefat etti. İşte Fuat Köprülü ekolünün son temsilcisi ve Tanpınar’ın asistanı Akün Hoca’nın “kaderin sevkiyle” inşa edilen sıradışı hayat hikâyesi…

Yeni Şafak ve
03:00 - 8/05/2016 Pazar
Güncelleme: 02:42 - 7/05/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

2Mayıs Pazartesi günü, 90 yaşında Hakkın rahmetine kavuşan Türk edebiyatı tarihinin en büyük otoritelerinden Prof. Dr. Ömer Faruk Akün'ün adına önce Tanpınar'ın XIX. Asır Türk Edebiyat Tarihi'nde rastladım: “Baskının tekmil işlerinde o kadar dikkatli davranan asistanımız Faruk Akün'e…”



Tanpınar'la kesişen yolların taşlarını, kendi elleriyle adım adım döşeyen Akün, 1926 yılında Beşiktaş'ta doğar. İlkokula başladıktan birkaç sene sonra Sultanahmet'e taşınırlar. Bu mahallede komşu olacağı bir isim bütün ömrü boyunca kendisine tesir edecektir: Modern Türkolojinin kurucusu Prof. Fuad Köprülü. Bir gün, “ilim hayatımın ve çalışmalarımın pusulası” dediği Köprülü'nün evine misafir olan Akün, gördüğü muhteşem kütüphaneyi uzun bir süre aklından çıkaramaz.



İlerleyen yıllarda bir tutkuya dönüşecek olan kitapla teması da bu zamanlarda başlar. Mütevazı harçlığını cebine koyarak, Cağaloğlu'ndaki kitapçıları dolaşır. Kendi kendine Osmanlıca öğrenir, devrin popüler ismi Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun romanlarını ve çocuk dergilerini büyük bir iştihayla takip eder.



KEDİLİ KÜTÜPHANE'DE


Kabataş Lisesi'nde Zeki Ömer Defne, Faruk Nafiz, Nihad Sami Banarlı gibi Türk edebiyatının ünlü isimlerinden dersler alır. Burada ikinci bir adres keşfeder: Beşiktaş Halkevi Kütüphanesi. Türkiyat Enstitüsü'nün eski ve yeni harfli yayınlarını, halkevinin folklor ve tarihle ilgili neşriyatını burada yakından takip etme imkânı bulur.



Üniversite yıllarında sabah ve öğleden sonra olmak üzere günde 2 kez uğrayacağı Sahaflar Çarşısı'na da bu yıllarda gitmeye başlar. Burada eski sahaflık geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan Raif Yelkenci'yle tanışır. İbnülemin Mahmud Kemal'den Abdülbaki Gölpınarlı'ya, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'dan Mükrimin Halil Yinanç'a pek çok mümtaz şahsiyetin uğrak yeri olan bu sahaftan ilerleyen yıllarda da çok kıymetli, bazıları tek nüsha, yazma eserler satın alır Akün.



O yıllarda “Kedili Kütüphane” diye bilinen Beyazıt Kütüphanesi'ne elyazması bir kitabı incelemeye giden Akün'ü gören hafız-ı kütüb İsmail Saib Efendi, kendisini çok takdir eder.



2. Dünya Savaşı devam ederken, 1943'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt yaptırır. Daha lise yıllarında Köprülü'nün yabancı dilde yayınlananlar hariç bütün yazdıklarını okuyan Akün'ün ders aldığı hocalar Türkoloji semasının takımyıldızlarıdır: Reşit Rahmeti Arat, Ahmet Caferoğlu, İsmail Hikmet Ertaylan, Ali Nihat Tarlan, Rıfkı Melul Meriç, Kilisli Rifat, Helmuth Ritter, Mehmet Kaplan…


Kelimenin tam anlamıyla dolu dolu geçen parlak lisans yıllarının ardından fakülteden başarıyla mezun olan Ömer Faruk Akün 1947 yılında doktoraya başlar.



“DOÇENT OLACAK BİRİ”


Ünlü gazeteci Ahmet Emin Yalman'ın çıkardığı Vatan'da 60 lira aylıkla muhabirlik yapar. Muhabirlik gibi yoğun ve yorucu bir işin yanında “Türk Halk Şiirinde Tabiat Motifi” adlı doktora tezini de hazırlayan Akün, bir süre sonra gazeteden ayrılarak Kumkapı'daki PTT Meslek Okulu'nda Belletici Öğretmen olarak görev yapar.



Bir gün fakülteden arkadaşı Fuat Sezgin'le karşılaşır. Bugün İslam bilim tarihi üzerine dünya çapında bir şöhrete sahip olan Prof. Sezgin, üniversite kütüphanesine memur alımı için açılacak imtihanı haber vererek Akün'ün hayatını değiştirecek olan o büyük tanışmaya zemin hazırladığından habersizdi herhalde.





İmtihanın yapıldığı odada tesadüfen bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar, ona kim olduğunu sorar. Akün de Türkoloji mezunu olduğunu, yaptıklarını anlatır. Tanpınar, “Sen beni gör” der ve ayrılırlar.


İkinci karşılaşmaları yine bir imtihanda olur: Arkadaşı Bizantolog Prof. Semavi Eyice'nin tavsiyesi üzerine Sanat Tarihi Kütüphanesi'nin memurluk imtihanına girer, 3 büyük isim jüridedir: Felsefeci Macit Gökberk, Sanat tarihçisi M. Şevket İpşiroğlu ve Ahmet Hamdi Tanpınar.



Sanat tarihiyle ilgili sorulara büyük bir vukufiyetle cevap veren Akün, jüriyi şaşkınlığa uğratır. O kadar ki Macit Gökberk Tanpınar'a dönerek, “Bu çocuk doçent olacak birisi, kütüphanede buna yazık olur” der. Akün'ün imtihandaki vaziyetinden son derece memnun olan Tanpınar, hemen harekete geçmiş ve öğrencisi Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü'ne okutman olmasını sağlamıştır.


Tanpınar, kaleme aldığı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'nin formalarını da Akün'e vererek eksik bilgilerin tetkikini, kaynakların ikmalini ve eserin tashihini yapmasını istemiştir. Bu arada 1953'te doktorasını pekiyi derece ile bitiren Akün, yine Tanpınar'ın desteğiyle 1954 Ekim'inde araştırma yapmak üzere Paris'e gider. Burada hem Fransızcasını ilerletmek üzere Sorbonne'da çeşitli ders ve konferanslara katılır hem de Bibliothéque Nationale'deki elyazmalarını inceler. Ekim 1956'da Paris'ten İstanbul'a dönerken bavulunda not defterleri ve binlerce fişten oluşan kâğıtlar vardır.



1962'de Ahmet Hamdi Tanpınar'ın vefatının ardından, hocası hakkında en geniş biyografiyi ve kaynakçayı hazırlar. Bu makale, bugün hala Tanpınar hakkında en önemli kaynaklardan biridir.



NEDEN ANSİKLOPEDİ?


Namık Kemal'in Mektupları ve Türk Dili Karşısında Türk Münevveri adlı kitapları dışında, ilmî araştırmalarını 1960'dan sonra önce MEB İslam Ansiklopedisi'nde, daha sonra da TDV İslam Ansiklopedisi'nde yayınlayan Akün, neden kitap yazmak yerine böyle bir yolu seçtiğini şöyle anlatıyor: "Ciddî bir ilim ve ihtisas eserinin baskısının birkaç binde kalmasına mukabil, ansiklopedide ise yüz bin civarında tirajı ile hemen hemen her eve girme, çok daha geniş bir yayılım sahası bulma ve o nispette bir okuyucu kitlesine ulaşma şansına sahiptir. Bu yüzden bir iki kitapla kalmak yerine, aynı zamanda çeşitli konularda kalem oynatmak imkânı vermesi bakımından da, tercihimi bu ilim ağırlıklı iki ansiklopediden yana kullanmayı yayın politikam olarak benimsedim.”



Kitapsız(!) bir kalem


Ömer Faruk Akün'ün, hepsi uzun, yoğun ve yorucu bir araştırma sürecinin mahsulü olan, binlerce fişin arasından süzdüğü bilgilerle kaleme aldığı orijinal maddeler birer şaheserdir. Sadece TDV İslam Ansiklopedisi'ne yazdığı 30'u aşkın madde arasından “Divan Edebiyatı” maddesini okumak bile mütebahhir bir âlim ile karşı karşıya olduğumuzu anlamaya kâfidir.





Kendisi, “kitapsız (!) bir kalem gibi görünmek pahasına” bunu neden yaptığını şöyle izah ediyor: “Her iki ansiklopediye yazdıklarımın hepsinin ardında yılların birikimi, hatta ortaokul yıllarından beri tuttuğum notlar, çıkardığım fişler vardır. Her birinde müstakil monografi çapında bir orijinal emek yer almaktadır. Hatta bunların iki, üç sayfalık olanlarında bile bir kitaplık çalışma vardır. (…) Onun için ben ansiklopedi maddelerine kitap yazarcasına değer verdim ve göz nuru döktüm.”



Binlerce değerli kitap, elyazması ve pek çoğu kütüphanelerimizde dahi bulunmayan gazete koleksiyonlarına sahip olan Ömer Faruk Akün'ün ardında bıraktığı yalnızca bunlar değil elbette. Bir üniversite hocası olarak görev yaptığı yıllar içinde yetiştirdiği binlerce öğrenci, bugün Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde dersler veren onlarca akademisyen, danışmanlığını yaptığı pek çok master ve doktora tezi… Hepsi bu büyük âlimin kıyamete kadar açık duracak olan amel defterine kayıtlı…



Köprülü mektebinin son temsilcisi, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın sevgili asistanı Prof. Dr. Ömer Faruk Akün'ün vefatıyla sadece fani bir beden değil, Orhun Kitabeleri'nden Kaşgarlı Mahmud'a Babür'den Abdülhak Şinasi Hisar'a, İbnülemin'den Namık Kemal'e büyük Türk Edebiyatı Tarihi ebediyete kavuştu.



GÖRÜŞLER


Makaleleri merakla beklenirdi




Hocam Ömer Faruk Akün, her araştırmacıda olması gereken makul düzeyde bilimsel şüpheciliği cevap verilmesi elzem sorular çerçevesinde ve bir hayat tarzı şeklinde etrafına aşılamıştır. Çok geniş açılardan ele aldığı konularda teferruata fazla girmesi, kaynaklar ve belgeler üzerinde ısrarla durması, kimi zaman çalışmalarını geciktirmiştir. Ancak ince ve yoğun bir faaliyet devresinden sonra ortaya çıkan bir eser okuyuculara bu gecikmeyi kısa zamanda unutturmuştur. Bu yönüyle hocanın üzerinde çalıştığı makaleler ve ansiklopedi maddeleri okuyucular ve araştırmacılar tarafından merakla beklenir, bunlar yayınlandığında ise herkes beklediğinin karşılığını alırdı. Çalışmalarıyla yaşayacaktır. Mekânı cennet olur inşallah.



Hafızası külliyattır




Bir konuyu yazmadan önce o konu hakkında yayınlanmış her şeyi görmek isterdi. Türk Edebiyatı Tarihi'ni kaleme alma projesi vardı. Ben yıllar önce sordum kendisine bu eserin akıbetini, o da bana Rusya'daki Türkoloji neşriyatına ulaşamadığını söyledi. Ben de hemen Rus bir Türkologla anlaştım ve hocanın istediği 70-80 kadar kitabı temin ettim. Hoca bir meseleyi en ince ayrıntısına kadar araştırırdı. Namık Kemal'in Mektupları'nı hazırlarken bir mektubun tam tarihini tespit etmek için şehir hatları vapurunun tarifesini bile araştırıp bulmuştu. Evinde gittiğimizde kitaplardan oturacak yer bulamazdık. Yazabileceğininyüzde 25'ini bile yazmadı. Hoca sadece aklındakileri bir teybe anlatsaydı, muazzam bir külliyat çıkardı ortaya.




Tehditle yazı alırdık




Rahmetli hoca, çok müstesna bir insandı. İslam Ansklopedisi'ni çıkarırken mesela Cuma günü teslim edeceğini söylediği madde için öğlene doğru beni arar, “Akifçiğim saat 6'da bütün birimler kapanıyor, 6'da vereceğime cumartesi versem olur mu?” derdi. Ben de hocayı kırmaz, kabul ederdim. Böyle mutabık kaldığımız bir maddeyi ancak 2 ay sonra alabilmiştik. Ben önden hocanın yazdığı maddeleri alıp temize çektirirdim. Maddenin tamamını teslim etmezse, elimdeki halini yayınlayacağımı söyleyerek hocayı tehdit ederdim. Aklı bir işin mükemmelliğine kâni olmadığı sürece hiçbir şey yayınlamazdı. Çok nazik bir insan, müstesna bir âlimdi.



Sorularla bizi terletti




Yıllar önce rahatsızlanmış ve Cerrahpaşa Hastanesi'nde bir süre yatmıştı. Arkadaşlarla biraz endişeyle ve üzüntülü ruh haliyle hastaneye ziyaretine gitmiştik. Odasına girip sohbet etmeye başladığımızda moralimiz yerine geldi. Çünkü Hocanın hem sağlığı iyiydi hem de hafızası yerindeydi. Bizi sorularıyla âdeta terletti. Kültür ve sanat gündemini yakından takip ediyordu. Bu durum bizi çok sevindirdi. 1986 yılında Hoca ile bir mülakat yapmıştım. Yaklaşık 20 soru hazırlamıştım ve yaklaşık bir ayda ancak tamamlanabildi bu mülakat. Edebiyat tarihine dair Hocamızın mühim açıklamaları oldu. Sanıyorum Akün Hoca ile yapılan ilk röportaj budur. Bu mülakat uzayınca bazı Hocalar, “Oldu olacak bir yüksek lisans tezi veya doktora yapsaydın” şeklinde bana takılmışlardı.





#Ahmet Hamdi Tanpınar
#Namık Kemal
#Türk Dili
8 yıl önce