|

Thomas Bernhard ve Don

Bernhard, hem kitapları hem de hayatıyla ilginç bir insan. Ülkesini her zaman eleştirmiş, suçlamış, ömrü boyunca muhalif kalmış. 'Avusturya'nın kargışlı çocuğu', ülkesini Nazizmin suç ortağı olarak görmüş, bu anlamda Almanya'nın yalnız olmadığını ileri sürmüş ve diğer Avrupa ülkelerini bu suçtan 'uzaklaştırarak' bir nevi o ülkeleri temize çıkarmış.

Tuba Gizem
00:00 - 4/10/2006 Çarşamba
Güncelleme: 17:50 - 10/10/2006 Salı
Yeni Şafak
Thomas Bernhard ve Don
Thomas Bernhard ve Don
“Ne diyor insanlar benim hakkımda?” diye sordu. “Budala mı diyorlar? Ne diyor insanlar?”

Avusturyalı yazar Thomas Bernhard (1931 - 1989), yirminci yüzyılın en önemli romancılarından biri olarak tanınıyor. Ölüm tarihini izleyen günlerden itibaren çevrilen kitaplarıyla Türk okurunun da ilgisini çekti, beğenisini kazandı. Bir çok romanının yanında Kurt Hofman'ın kendisiyle yaptığı söyleşilerden oluşan Thomas Bernhard ile Konuşmalar adlı kitap Yapı Kredi Yayınlarınca okura sunuldu. Son olarak Don adlı romanı çevrildi Türkçeye (Ağustos 2006). Yine aynı yayınevinden, Yapı Kredi'den.

Bernhard, hem kitapları hem de hayatıyla ilginç bir insan. Ülkesini her zaman eleştirmiş, suçlamış, ömrü boyunca muhalif kalmış. 'Avusturya'nın kargışlı çocuğu', ülkesini Nazizmin suç ortağı olarak görmüş, bu anlamda Almanya'nın yalnız olmadığını ileri sürmüş ve diğer Avrupa ülkelerini bu suçtan 'uzaklaştırarak' bir nevi o ülkeleri temize çıkarmış.

Don romanı, Bernhard'ın yazarlık hayatının dönüm noktasıdır. 1963 yılında yayınladığı bu roman ile üne kavuşmuş. Önceki birkaç kitabını kendinden uzak tutmuş, beğenmemiş, adını anmak istememiş onların. Yazarlık hayatının başlangıcı olarak Don'u görmüş. Biraz da şöhretin verdiği hızla, bu tarihten itibaren durmaksızın yazmış.

Bernhard'ın romanlarının kendi hayatından çok pay taşıdığı ileri sürülür. Tedirgin edici muhalif tavrında hayat hikayesinin payı ne kadardır bilinmez ama ortalıkta kalmış bir çocukluk ve her zaman nefret duygularını körüklemiş nazi eğitimi, düşüncelerini ve batı kültürünü derinden eleştirme tutkusunu tetiklemiş.

Bernhard, evlilik dışı bir ilişkiden doğmuş. Ülkesi Avusturya bu tür bir doğuma izin vermediği için doğum Hollanda'da gerçekleşmiş. Babasını hiç tanımamış ama ona her zaman sevgi beslemiş. Annesi, daha o küçükken ölmüş. Tek dayanağı olarak tutunduğu dedesi de fazla yaşamamış. Ciğerlerinde çocukken başlayan hastalık ömrü boyunca sürmüş ve sonunda onu mezara taşımış.

Mustafa Tüzel'in çevirisiyle Türk okuruna sunulan Don romanı, genç bir tıp öğrencisinin aldığı notlardan oluşuyor. Genç tıp öğrencisi, yanında staj gördüğü Doktor Strauch'un uzun süredir görmediği kardeşi Ressam Strauch'ı gözlemlemek ve bu gözlemleri doktora rapor etmek üzere Weng'e gönderiliyor. Weng, köy ile kasaba arasında bir yer. Ressam Strauch, Weng'de bir handa kalıyor ve gününün çoğunu ormanlarda gezerek, odasında yatarak ve resim yaparak geçiriyor. Weng halkıyla pek bir ilgisi yok. Handa kalanlarla ve hancı kadınla da pek fazla ilişkisi olduğu söylenemez. Onlarla ilişkisi, genellikle kavga şeklinde oluyor. Hele, hancı kadını hiç sevmiyor. Hancı kadın, sevgilisi olan Hayvan Gömücüsü ile birlikte bir düzen kurarak kocasını hapse attırmış. Şimdi hanı işletiyor ve Hayvan gömücüsü ile olan ilişkileri sürüyor. Ama kocasının bir gün hapisten çıkınca kendisine hiçte iyi davranmayacağını biliyor ve bundan korkuyor.

Stajyer hana yerleşiyor ve bir yolunu bulup Ressam Strauch'la dostluk kuruyor. O andan itibaren de hep birlikte geziyor, konuşuyor ve değerlendirmeler yapıyorlar. Dahası, Ressam konuşuyor, stajyer dinliyor. Sonra, duyduklarını, gördüklerini, izlenimlerini kayıtlara geçiriyor stajyer ve bunları Doktor Strauch'a bildiriyor. Stajyer, zamanla bir ikilem içerisine düşüyor ve izlemeye geldiği Ressam'ın sözleri, davranışları ve düşünceleri karşısında iyice savunmasızlaşıyor ve etkileniyor. Ressam Strauch, bir bilge gibi her şeyin künhüne vakıf bir görüntü sergiliyor. Stajyer şöyle yazıyor günlüklerinden birine: “Ressama insanlar, 'açıklanamaz olana komşu, ama yalnızca komşu olan sebep yumruları' gibi geliyormuş.” Bir diğer günlüğünde de şu notlara yer veriyor: “Yazın burada saatlerce oturur ve her şeyi incelerim” dedi ressam, “Kavrayışlar? Hayır. Yalnızca her şeye bakarım. Beni öldürmesin diye.” Tabi, bir insan bu kadar 'derin' olunca kendine oynanan oyunları da hemen seziyor. Tıp öğrencisinin hangi amaçla Weng'e geldiğinin farkında ama bilmezden geliyor.

Thomas Bernhard, bir anlamda Hermann Hesse'in yaptığını yapıyor. Mistik bir fon katıyor anlatılarına. İnsanın iç evrenine dalışlar gerçekleştiriyor. Tabi, kendine özgü üslubu ve bakış açısıyla. Bu tür romanları sevenler için kaçırılmayacak bir fırsat.

Bernhard okurları için, Türkçede yazılmış en güzel Bernhard yorumlarından birini Oğuz Demiralp'in yaptığını belirtmemiz gerekiyor. Bernhard'ın romanlarını okuyacakların, Demiralp'in Satırlar Arasında Aylaklık kitabındaki ilgili bölüme göz atmalarının ve Kurt Hofman'ın Thomas Bernhard ile Konuşmalar adlı kitabını okumalarının yararlı olacağını da iletmiş olalım. Yazık ki, Konuşmalar'ı kitapçılarda bulabilmek mümkün değil. Yapı Kredi Yayınları Kurt Hofman'ın kitabının ikinci baskısını yapmayı düşünüyor mu acaba?



18 yıl önce