Sosyal bilimler ortaya çıktıkları andan itibaren kurucuları tarafından “bilim” olarak tanımlanmışlardır, her daim fen bilimleri ile kıyaslanmışlar ve fen bilimlerindeki metotlar sosyal bilimlere uygulanmaya çalışılmıştır. Bilimin başka türlü yapılamayacağını, sosyal bilimlerin de eğer “bilim” olma iddiasındaysa fen bilimleri ile aynı yöntemleri kullanmaları gerektiğini düşünen sosyal bilimciler sayesinde “yasa” fikri ortaya çıkmıştır. Özellikle Comte ve Durkheim gibi sosyal bilimciler, nasıl ki kimyada, fizikte ve biyolojide belli başlı kurallar ve bazı olayların nasıl gerçekleştiğini anlamamıza yardımcı olan yasalar varsa toplumlarda da aynı şekilde yasaların mevcut olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre bu yasaları anladığımız takdirde sadece içinde yaşadığımız toplumları anlamakla kalmaz, aynı zamanda gelecekte gerçekleşmesi muhtemel hadiseleri de önceden kestirmek mümkün olur. İşte bu sebeple yasa fikri sosyolojinin en önemli meselelerinden biri hâline gelmiştir.
Sosyolojide yasa fikrinin ne denli önemli olduğu bu kadar aşikarken Türkiye’de bu alanda yapılmış bir çalışmanın eksikliği hissediliyordu. Prof. Dr. Kadir Canatan tarafından kaleme alınan Sosyolojide Yasa Fikri: Batı Sosyolojisinde Yasa Fikrinin Doğuşu ve Gelişimi ismini taşıyan kitap, bu alandaki derli toplu ilk eser olma özelliğini taşıyor. Kitap sosyolojide yasa fikrini tartışsa da genel olarak Batı sosyolojisinde bu meselenin nasıl alındığını incelediği için Batı Sosyolojisinde Yasa Fikrinin Doğuşu ve Gelişimi alt başlığı uygun görülmüş. Kitap dört bölümden oluşuyor. İlk bölümde yasa fikrinin tarihsel olarak nereye oturduğu hakkında bilgi verilmiş. Profetik, mistik ve filozofik gelenekte yasa fikrinin olup olmadığını, varsa nasıl olduğunu detaylı bir şekilde açıklamıştır. Özellikle profetik geleneğin incelendiği bölümde Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’da düzen ve yasa fikrinin bu dinlerin kutsal kitapları ile saygın ve önde gelen temsilcilerine dayanılarak anlatılması meselenin iyi bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Sosyolojinin kuruluş aşamasındaki yasa fikrinin incelendiği bölümde İbn Haldun ve Auguste Comte’a yer verilmesi iki farklı medeniyetin temsilcilerinin fikirlerini karşılaştırmak bakımından önemlidir. Aynı şekilde klasik sosyolojinin içerisinde ele alınan sosyologların hepsinin toplumsal hayata içkin yasaların olduğuna kani olması ancak Frankfurt Okulu’yla birlikte yasa fikrinin ciddi bir şekilde eleştiriye tabi tutulması ve giderek toplumsal hayatın her katmanında etkili olan farklı ve çok çeşitli yasaların olduğunun düşünülmesi, sosyal bilimlerin diğer alanlarında da yaşanan değişimlerin sosyolojide de yaşandığını gösteriyor.