|

Türk edebiyatında Çanakkale hikâyeleri

Türk hikâyecisinin Çanakkale cephesinde yaşananlara dair tuttuğu kayıtlar Kalp Kalesi adıyla derlendi. Aralarında Ömer Seyfeddin, Halide Edib, Ahmed Hikmet Müftüoğlu, Reşad Nuri Güntekin gibi önemli isimlerin bulunduğu bu kitap, zaferin yıldönümünde edebiyatın kadirşinaslığını gösteriyor.

Yakup Öztürk
04:00 - 15/03/2019 Cuma
Güncelleme: 11:02 - 14/03/2019 Perşembe
Yeni Şafak
Çanakkale Savaşı'ndan bir kare.
Çanakkale Savaşı'ndan bir kare.
YAKUP ÖZTÜRK

Türk edebiyatında savaşın varlığını konuşmak, güdümlülükle üretilen edebiyatı da konuşmak anlamına geliyor. Özellikle, Abdülhamid sonrası Meşrutiyet yıllarında devleti idare eden İttihat ve Terakki Fırkası mensuplarının, on yılı bulmayan idarelerinden sonra arkalarında büyük bir bozgun yeri bırakarak memleketi terk ettikleri hatırlandığında, Türk edebiyatçısının, devletin nice yıllar yaşayacak bir irade ve imkâna sahip olduğunu anlatan şiir, hikâye ve romanlar kaleme almasının endişe ve şüphe ile karşılanması gerekir. II. Meşrutiyet’ten sonra Trablusgarp, Balkan Savaşları, Sarıkamış faciası gibi derin sarsıntılara sebep olan kayıpların olduğu bir dönemde şair ve hikâyecilerin, özellikle devrin edebi muhitlerini inşa eden meşhur ve önemli isimlerin, savaş edebiyatı söz konusu olduğunda devlete mesafeli olmaları, Çanakkale’ye devlet eliyle götürülen edebi heyette bu sanatçıların neredeyse tamamının görünmemesi ortada iktidarın ve zaferin olmadığını gösteriyor. Kabiliyetsiz genç şairlere Harbiye Nezareti bütçesinden büyük telifler ödenerek yazdırılan ve devlet matbaasında birinci sınıf malzemeye bastırılan kitaplardaki övgü dolu dizeler dışında bu dönemde bağımsız sanatçıların yazdığı metinlerle karşılaşmak nadirattan.
ŞİİR, HİKÂYENİN ÖNÜNDE

İttihatçıların savaş ve edebiyat arasında karşılıklı bir akrabalık tesis etmesinin göstergelerinden biri Harp Mecmuası. Geçtiğimiz yıllarda Latin harflerine aktarılarak yayımlanan bu mecmua kâğıdı ve baskıdaki lüksüyle dikkat çekiyor. İçeriğindeki fotoğrafların bir propaganda vasıtası olarak kullanılması da önemli. Diğer taraftan devrin meşhur dergilerinden Yeni Mecmua’da yürütülen faaliyetler, Çanakkale’ye edebiyatçıların davet edilmesi ve onlardan cephenin imkânlarını, askerin gücü ve zaferin yakınlığını gösterecek şiir ve hikâyeler yazmalarının talep edilmesi kurumaya yüz tutan bir bahçenin hasat zamanı şenleneceğini beklemek gibi. Bu gerçekliği ihmal ve güdümlülük hâlini reddederek ya da görmezden gelerek okunan her savaş edebiyatı eksiktir. Yine de cephede çarpışan askerin din, devlet ve millet için yaşadığı gurur, yaşattığı korkunun edebiyatın dünyasında kalıcılık kazanması değerlidir. Her yıl Mart ayında I. Dünya Savaşı’nda yaşadığımız en büyük zaferin anısına Çanakkale’yi hatırlamak, hatırlatmak da edebiyatın set çekilemez gücünü gösteriyor. Bugünlerde yayımlanan Kalp Kalesi derlemesi de bizi Çanakkale edebiyatının hikâyelerine taşıyor.

Turgay Anar’ın derlediği bu hikâyelere Kalp Kalesi adının verilmesinin bir sebebi var. Kalp Kalesi, Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ında geçiyor. Türk şiiri bu imajı pek çok kez kullanmış. Çanakkale hikâyeleri içerisinde de Halide Edib, “Işıldak’ın Rüyası”nda bu imaja yer veriyor. Kitabın savaş esnasında yazılmış hikâyeleri bir araya getirdiği söylense de bütün hikâyeler öyle değil. Anar’ın vurguladığı üzere edebi türler içerisinde Çanakkale’ye dair yazılanların en genişini şiir oluşturuyor. Hikâyeler, şiirin karşısında oldukça mahdut sayıda.


MÜSLÜMANIN MÜSLÜMANLA ÇARPIŞMASI

Başlığın kapsayıcılığından dolayı derinleştirilmeye muhtaç “Savaş ve Edebiyat” bölümü, kitapta yer alan hikâyelerin yazılmasının, I. Dünya Savaşı içerisinde ne anlam ifade ettiğini tartışması bakımından önemli. Turgay Anar’ın da vurguladığı üzere bu savaş, ilk topyekün savaş olmasından dolayı diğerlerinden ayrılmakta. Ve daha da önemlisi ilk defa bir savaşta cephe gerisi düşünülmekte. Burada karşımıza propaganda kavramı çıkıyor. Bugün, siyasî literatürün ya da kapitalist malzemenin pazarlanmasıyla sınırlı tutulan propaganda o yıllarda, cephe gerisinin desteğini almak ve çatışmanın meşru olduğunu göstermek adına kullanılıyor. Nitekim ortaya çıkan edebiyatın büyük nispette varlık sebebi devlet eliyle hezimetin örtülmesi anlamı taşıyor.

Yirmi hikâyenin yer aldığı Kalp Kalesi’nde, Türk edebiyatının önemli isimleri bir arada ancak Ercüment Ekrem’in “Ahmed bin Hamud”u diğerlerinden kanaatimce ayrılıyor. Çanakkale cephesinde savaşanlar içinde Müslümanlar da vardı. Batılıların, İstanbul’da halife esir alınmış, onu kurtaracak Müslümanları bekliyor diyerek sömürgelerinden tutup cepheye getirdiği Müslümanların varlığı bir vakıa. O sömürgelerden biri de Ahmed bin Hamud. Ahmed’in cephede vuruştuğu sırada uzaklardan gelen bir ezan sesini duyup irkilmesinin ve şehit olmasının hikâyesi bu: “Hayye ale’s- salâ(h)! Evet, işte akşam ezanı okunuyordu. Fakat nerede? İyice dinledi. Bütün dikkatiyle bu ses öte taraftan, gündüzün harp ettiği düşmanların ordugâhından geliyordu. Tamamiyle dinledikten sonra bir müddet düşündü. Anlar gibi oldu. Bilmeyerek işlediği bir günah için istiğfar zımnında namazını kıldı. Fransız zâbitinin şenî yalanını anladı. Ahmet, bugün bütün gün, din kardeşleriyle cenk etmiş, halifenin askerine kurşun atmıştı.”

#çanakkale
5 yıl önce