|

Türk edebiyatını dünyaya tanıtmak için çalışıyorlar

Türk edebiyatını dünyaya taşıyan on kişi bu yolculuklarını anlattı. Nane Lee, Lindita Latifi, Edit Tasnadi, Apollinari Avrutina, Justina Pilkauskaite, Galina Miskiniene, Arsalan Fasihi, Giampiero Bellingeri ve Melek Deniz-Ahmad Zakaria çifti hangi kitapları Türkçeye çevirdiğini, çevirdikleri kitapların kendi ülkelerindeki okurlarında nasıl karşılık bulduğunu dile getirirken aynı zamanda Türkçe kitap çevirilerinin zorlukları ile kolaylıklarına da değiniyorlar

Dilber Dural
04:00 - 16/07/2023 Pazar
Güncelleme: 11:03 - 17/07/2023 Pazartesi
Yeni Şafak
Türk Edebiyatı
Türk Edebiyatı

Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması ve Türkiye’nin 2008 Frankfurt Kitap Fuarı’nda konuk ülke olarak yer alması, Türk edebiyatının dünyaya açılması için bir dönüm noktası oldu. Pek çok yazarımızın kitapları başka dillere çevrildi. Edebiyat dünyamızda yazarlar kadar, bir dili diğerine aktaran çevirmenlerin ince işçilikleri de önem kazandı. Pek çok yazarımızın kitaplarını kendi dillerine kazandıran çevirmenler adeta bir köprü görevi görmeye başladı. Kitapları kaleme alan yazarların yanı sıra bu kitapları başka dillere aktaran çevirmenler de yazarlar kadar edebiyat dünyasında önemli bir yer almaya başladı. Çevirmenler okuyucunun, zamanın ve dünyanın her köşesine dil engelini aşarak yolculuk yapmasının önünü açmaya başladı. Elbette bu hareketlenmede günümüz yazarları da dâhil olmak üzere çağdaş ve klasik eser ve isimler, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın başlattığı, kültür, sanat ve edebiyat alanındaki klasik ve çağdaş eserlerin yabancı yayınevlerince Türkçe dışındaki dillere çevrilmesi, yayımlanması ve tanıtılması esasına dayalı bir çeviri ve yayım destek programı olan TEDA projesinin payı da oldukça büyüktü. Edebiyatımızın pek çok köşe taşı eseri ve önde gelen yazarlarımızın kitaplarını kendi dillerine kazandıran çevirmenlerle konuştuk: Nane Lee, Lindita Latifi, Edit Tasnadi, Apollinari Avrutina, Justina Pilkauskaite, Galina Miskiniene, Arsalan Fasihi, Giampiero Bellingeri ve Melek Deniz-Ahmad Zakaria çifti hangi kitapları Türkçeye çevirdiğini, çevirdiği kitapların kendi ülkelerindeki okurlarında nasıl karşılık bulduğunu, Türkçe kitap çevirisinin zorluklarını ve kolaylıklarını Yeni Şafak Kitap okurlarıyla paylaştı. Buyurun

Nane Lee
Türk yazarlar ders kitabı olarak okutuluyor

lKore Hankuk Yabancı Diller Araştırma Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olan Nane Lee, şu ana kadar 50’den fazla Türk edebi eserini Koreceye kazandırmış. Lee, Orhan Pamuk’un başta ‘Saf ve Düşünceli Romancı’, ‘Cevdet Bey ve Oğulları’, ‘Sessiz Ev’, ‘Kara Kitap’, ‘Kar’, ‘Benim Adım Kırmızı’ ve ‘Yeni Hayat’ kitapları olmak üzere 14 eserini, Zülfü Livaneli’nin ‘Engereğin Gözü’, İhsan Oktay Anlar’ın ‘Puslu Kıtalar Atlası’, Sait Faik Abasıyanık’ın ‘Şahmerdan’ı olmak üzere Türk Edebiyatı’nın önemli yazarlarının eserlerini çevirmiş. Çevirdiği Türkçe kitapların Kore okurlarında nasıl karşılık bulduğunu ise Lee, şu sözlerle aktarıyor: “Mesela Orhan Pamuk ve Aziz Nesin’in eserleri Kore ortaokul ve liselerinde ders kitabı olarak okutuluyor ve sınavlarda da bu eserlerden sorular çıkıyor.”


ORHAN PAMUK’UN LEBLEBİSİNİ NAR TANESİ YAPTIM

Lee, bir çevirmenini söz konusu bir ülkenin kültürünü, tarihini, toplumsal yapısını, deyimlerini, atasözlerini iyi bilmiyorsa edebi eserleri çevirirken zorluk çekebileceğini söylüyor ve ekliyor: “Orhan Pamuk’un ‘Benim Adım Kırmızı’nın birinci bölümünde ‘Şimdiki şikayetim, dişlerimin kanlı ağzında leblebi gibi dökülmesinden, yüzümün tanınmayacak kadar ezilmesinden, ya da bir kuyunun dibine....’ cümlesini çevirmek oldukça zordu. Çünkü Kore’de leblebi yok. Türkler bu cümleyi okuyunca ölünün halini hayal edebilir, ama Koreliler için bu imkansız. Ben de leblebiyi ‘nar taneleri’ olarak çevirdim. Çünkü nar taneleri hem diş şeklinde hem de kırmızı rengi olduğu için romandaki ölünün kanlı ağzı içini iyi ifade edeceğini düşünmüştüm.”


Lindita Latifi

Türkçe büyükannemin diliydi

Tiran Üniversitesi Tarih ve Filoloji Fakültesi Dilbilim Bölümü’nde öğretim görevlisi ve UNYT Üniversitesi Balkan Araştırmalar Müdürü olan Arnavut akademisyen Prof. Lindita Latifi, Türkçeden Arnavutçaya yaklaşık 30 roman ve kitap çevirmiş. Türkçe ile olan temasının çok erken yaşlarda başladığını söyleyen Latifi, Türkçeyi ilk olarak büyükannesinden öğrendiğini söylüyor ve şu sözlerle aktarıyor: “İlk olarak, Türkçeyi büyükannemin tatlı sesinden duydum ve küçüklüğümden itibaren yabancı bir dil olarak onun ses tonlamasına alıştım. Hiçbir kelimeyi çevirmeden benimle ‘o dille’ konuşurdu. ‘Bosfor’, ‘Boğaz’, “Cami’, “Mavi”, ‘Masmavi’ gibi kelimelerin defalarca tekrarlandığını duyuyordum. Söylediği bu yabancı kelimelerin sesi kulaklarıma güzel bir melodi, ilkbahar poyrazı gibi gelirdi. Ninem yakınlarına, diline ve onlarla ilgili olan her şeye hasret duyardı. O geçmişine, bildiği şeylere hasret duyar; ben ise bilinmeyene... Ninemi kaybettikten yıllar sonra ninemin hasretini ve onun güzel gözlerini özlemle anıyordum. Uzun bir ısüre boyunca kalbimin bir köşesinde hayal ettiğim Türkiye’yi, ninemin Türkiye’sini, sade, mütevazı ama sevgi dolu olan Türkiye’yi kurdum. Yıllar boyunca bulabildiğim her Türkçe şarkı, film, şiir, edebiyat, tarih, yemek tarifleri, fıkra ve her şeyle beslenmeye çalıştım. Kısacası Türkçe babaannemin diliydi; kalbimindili haline geldi ve zamanla hayatımda ayrılmaz bir yoldaşım oldu.”


ÇEVİRDİĞİM İLK ŞİİR KİTABINI YAYINLAMADIM

1990’lı yıllardan itibaren Türk edebiyatıyla temas kuran Latifi, ilk Türkçe okuduğu kitabın şair Orhan Veli’nin şiirlerinin yer aldığı bir cilt olduğunu söylüyor. Latifi, “Hatta ‘İstanbul’u dinliyorum’ şiirini ezbere öğrendiğimi ve hemen çevirmeye çalıştığımı hatırlıyorum” diyor ancak hiçbir zaman yayımlamadığını da sözlerine ekliyor. Yıllar boyunca Türkçeden Arnavutçaya yaklaşık 30 roman ve kitap çevirmiş olan Latifi, Reşat Nuri Güntekin’in; ‘Yaprak Dökümü’, ‘Eski Hastalık’, ‘Ateş Gecesi’, ‘Değirmen’, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Bir Adam Yaratmak’, İskender Pala’nın ‘Mihmandar, Bir Eyüp Sultanın romanı’, ‘Abum Rabum/Bir (Hz.) İbrahim romanı’, ‘Akşam Yıldızı’, Ayfer Tunç’un ‘Dünya Ağrısı’, Tarık Tufan’ın ‘Şanzelize Düğün Salonu’, Fatma Barbarosoğlu’nun ‘Hakikat İncinmesin’, Fatma Bayram’ın ‘Bir Vaizenin Okumaları’, Necip Tosun’un ‘Günümüz Öyküsü’ ve Orhan Kemal’in ‘Eskici ve Oğulları’ gibi pek çok eseri Arnavutça olarak okurla buluşturduğunu söylüyor.


TÜRK ROMANINDA ARNAVUT OKUR KENDİNİ BULUR

Yaklaşık on beş yıl içinde Türkçeden Arnavutçaya iki yüzden fazla romanın çevrildiğini söyleyen Latifi, Arnavut okurlarında Türk edebiyatına olan ilginin ise giderek arttığını belirtiyor. Pek çok Türk yazarın ve eserlerinin edebiyat bölümlerinde ders olarak incelendiğini anlatan Latifi, Türkçeden Arnavutçaya çevrilen kitapların Arnavut okuyucu tarafından beğenildiğini dile getiriyor ve ekliyor: “Çünkü Türk yazarlarının eserleri hem gerçekçi hem romantiktir hem tarihsel hem de güncel temalara sahip. Bizi hem bilgilendiriyor hem de insanın gerçek duygularına dokunuyorlar. Türk edebiyatı kültür, mutfak, dil, gelenekler, etnografi, ev mimarisi, kıyafetler, müzik, folklor, zihniyet vb. gibi ortak unsurları gösteren bir edebiyattır. Birçok romanda Arnavut kökenli bir karakterle sık sık karşılaşırız ve bu okuyucunun kendini onun içinde bulduğunu hissetmesini sağlar. Vezir veya sadrazam gibi Arnavut kökenli bir karakterin adı geçer, Berat, İşkodra ve Prizren gibi yerlerden bahsedilir, Arnavut ciğeri veya Elbasan tavası gibi yemekler anılır.” Latifi, Türkçeden Arnavutçaya çeviride bazı zorluklar yaşadığını söylüyor ve Türkçe bir eseri çevirmenin zorluk ve kolaylıklarını şöyle sıralıyor: “Temel zorluklar, özellikle kullanılan özel temalar, deyimler ve terminoloji ile Türkçenin özgün sözdizimi özelliklerinden Arnavutçaya farklılık göstermesiyle ilgilidir. Felsefi ve özellikle dini terminolojinin Arnavutça’ ya çevirisi nispeten zor olabilir. Bu zorluk, Komünizm döneminde Arnavutluk’ta ateist geçmişten kaynaklanıyor. Özellikle dini terminoloji, Arnavut dil sözlüklerinden ve konuşma dilinde kullanımdan çıkarılmıştır. Öte yandan, Arnavutçadaki cümle yapısı Türkçedeki cümle yapısından tamamen farklıdır. Türkçede fiil cümlenin sonuna yerleştirilirken, Arnavutçada serbest bir sıraya sahiptir. Fiil cümle başında veya ortasında yer alabilir. Türkçe dilinde fiil cümle sonunda yer alırken, Arnavutça dilinde serbest bir sıralamaya sahiptir. Fiilin konumunun değişmesi, cümlenin diğer unsurlarının konumunu ve dolayısıyla yazarın vurgulamak istediği unsuru da değiştirir. Ayrıca Türkçe, çok zengin bir dil olup geniş bir kelime hazinesine sahiptir ve anlamın en ince nüansları için bile kelime dağarcığı bulunmaktadır.”


MELEK DENİZ-AHMAD ZAKARİA

Arap okurlar Türk edebiyatından yeni isimler öğreniyor

Mısırlı şair, çevirmen Ahmad Zakaria ve çevirmen eşi Melek Deniz, Türk edebiyatından Arap edebiyatına iki dilden 17 kitap çevirmiş. Ahmad Zakaria, Türk kültürü ve edebiyatını daha iyi okuyup anlamak için, Türkiye’ye geldiğinden beri kurslara giderek, daha sonra eşi Melek Deniz ve Türk arkadaşlarıyla da pratik yaparak Türkçeyi öğrendiğini anlatıyor. Zakaria çifti şu ana kadar Türkçeden Arapçaya Orhan Kemal’in “Nazım Hikmet ile 3.5 Yıl”ı, Nahid Sırrı Örik’in “Sultan Hamid Düşerken”i, Zülfü Livaneli’nin “Konstantiniyye Oteli”ni, Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan”ı, Osman Cemal Kaygılı’nın “Çingeneler”i, Murat Özyıldırım’ın “Arap ve Türk Musikisinin XX.yy Birlikteliği”ni, İlber Ortaylı’nın “Yakın Tarihin Gerçekleri” kitaplarını çevirmiş. Ahmad Zakaria, “Arap okurları çevirdiğimiz kitaplarla Türk edebiyatından yeni isimler öğrendiler ve hâlâ çevirmek için bizim sabırsızlandığımız ve okurların ise heyecanla beklediği birçok isim var” diyor. Çevirmen Melek Deniz Zakarıa isen Arapçaya yaptıkları çevirilerin neredeysebütün Arap ülkelerine dağıtıldığını söylüyor. Ahmad Zakaria eşi Melek Deniz ile beraber çeviri yaptıkları için Türkçe kitapları Arapçaya çevirirken çok zorlanmadığını ama genel olarak Türkçe-Arapça sözlük eksikliğinden kaynaklanan sorunların olabildiğini anlatıyor. Çevirmen Melek Deniz Zakarıa ise, “Bir eseri başka bir dile çevirmek, başka kültürlere ulaşmasına köprü olmak çok güzel bir duygu. Bazen daha mahalli söylemler bizi zorlayabiliyor. Günlerce üzerinde düşündüğümüz, dönüp dönüp okuduğumuz kelimeler oluyor” diyor.


Giampiero Bellingeri

Türk şairlerinin hassasiyetli yapıları var

İtalyan akademisyen Prof. Dr. Giampiero Bellingeri1974-1975 yıllarında Türkçeyi hem Venedik Üniversitesi’nde hem de Türkiye’de öğrenmeye başlamış. Ayrıca, Bakü’de Azerbaycan Akademisi’nde Türk dillerini mukayese etmek istediği için, Muhammed Hüseyin Şehriyar’ın “Heydar Baba’ya Selam”, isimli Türkçe eserini İtalyancaya çevirmiş. Bellingeri, İran’daki Türkmenler arasında Mahtumkulu Firaki’nin şiirleriniokuyup bazılarını da İtalyancaya çevirmiş. Orhan Pamuk üzerine bir monografi hazırladığını dile getiren Bellingeri, Pamuk’un ’Beyaz Kale’sini, Ahmet “Baba tarafım üç kuşak matematikçi, annem ise mutfakta marifetlerini ortaya dökmediği zamanlarda rakamlar arasında gömülmüş bir muhasebeciydi” diyen Litvanyalı çevirmen Justina Pilkauskaite, Türk diline ilk adımı ergenliğin verdiği asilikten attığını söylüyor. Liseyi bitirdikten sonra matematik bölümüne başvurduğunu anlatan Pilkauskaite, babasıyla yaşadığı tartışma sonrası matematik bölümünden başvuru belgelerini geri çekip Litvan Dili ve Edebiyatı Bölümüne başvurduğunu ve ikinci yabancı dil olarak da Türkçeyi seçtiğini anlatıyor. “Türkler kim, Türk dili ve kültürü ne hiçbir fikrim yoktu” diyen Pilkauskaite, daha sonrasında Türkiye’deki yaz okuluna ilk gelişinde dili ‘Merhaba, nasılsınız, Allahaısmarladık’ seviyesinde bildiğini ve gündüzleri okula gidip, akşamları salonda film izleyip, şarkılar dinlediğini basit Türkçesiyle anlaşmaya çalıştığını ifade ediyor. Ülkemizin günlük hayatını ve kültürünü gözlemlerken matematiği unutup bir kitap çevirme büyüsüne kapıldığını dile getiren Pilkauskaite, Türkçeden Litvancaya Orhan Pamuk’un ‘İstanbul: Hatıralar ve Şehir’ini, ‘Masumiyet Müzesi’ni, ‘Benim Adım Kırmızı’yı, ‘Kar’ı, ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ı ve ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ kitaplarını çevirmiş. 2010 Nisan ayında Orhan Pamuk’un “İstanbul: Hatıralar ve Şehir” kitabının hem uzmanlar hem de Litvanya çapındaki okurlar tarafından 2009 yılının en iyi kitabı olarak seçildiğini söyleyen Pilkauskaite, bu duruma şaşırdığını dile getiriyor ve ekliyor: “Bir Hamdi Tanpınar’ın ’Mahur Bestesi’ni ve şiirlerini İtalyancaya çevirmiş. Türkçe kitap çevirilerinin kolay olmadığını söyleyen Bellingeri, “Türkçenin yapısı çok farklı, İtalyancaya nispeten kolay değil” diyor ve ekliyor: “Hassasiyet problemi de var: Türk yazarlarının, şairlerinin daha ince hassasiyet yapıları var. Özellikle şairlerinki. Genellikle, kafiyelerini çevirmiyorum. Manalarına mümkün olduğunca yakın kalmaya çalışıyorum. Düşününüz: Nedim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mısralarını tercüme etmek bazen del eder insanı. Bir de genel olarak, devamlı şüphelere mahkum olursunuz.”


Justina Pilkauskaite

İlk çeviri kitabım Litvanya halkı tarafından en iyi kitap seçildi

“Baba tarafım üç kuşak matematikçi, annem ise mutfakta marifetlerini ortaya dökmediği zamanlarda rakamlar arasında gömülmüş bir muhasebeciydi” diyen Litvanyalı çevirmen Justina Pilkauskaite, Türk diline ilk adımı ergenliğin verdiği asilikten attığını söylüyor. Liseyi bitirdikten sonra matematik bölümüne başvurduğunu anlatan Pilkauskaite, babasıyla yaşadığı tartışma sonrası matematik bölümünden başvuru belgelerini geri çekip Litvan Dili ve Edebiyatı Bölümüne başvurduğunu ve ikinci yabancı dil olarak da Türkçeyi seçtiğini anlatıyor. “Türkler kim, Türk dili ve kültürü ne hiçbir fikrim yoktu” diyen Pilkauskaite, daha sonrasında Türkiye’deki yaz okuluna ilk gelişinde dili ‘Merhaba, nasılsınız, Allahaısmarladık’ seviyesinde bildiğini ve gündüzleri kula gidip, akşamları salonda film izleyip, şarkılar dinlediğini basit Türkçesiyle anlaşmaya çalıştığını ifade ediyor. Ülkemizin günlük hayatını ve kültürünü özlemlerken matematiği unutup bir kitap çevirme büyüsüne kapıldığını dile getiren Pilkauskaite, Türkçeden Litvancaya Orhan Pamuk’un ‘İstanbul: Hatıralar ve Şehir’ini, ‘Masumiyet Müzesi’ni, ‘Benim Adım Kırmızı’yı, ‘Kar’ı, ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ı ve ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ kitaplarını çevirmiş. 2010 Nisan ayında Orhan Pamuk’un “İstanbul: Hatıralar ve Şehir” kitabının hem uzmanlar hem de Litvanya çapındaki okurlar tarafından 2009 yılının en iyi kitabı olarak seçildiğini söyleyen Pilkauskaite, bu duruma şaşırdığını dile getiriyor ve ekliyor: “Bir Hamdi Tanpınar’ın ’Mahur Bestesi’ni ve şiirlerini İtalyancaya çevirmiş. Türkçe kitap çevirilerinin kolay olmadığını söyleyen Bellingeri, “Türkçenin yapısı çok farklı, İtalyancaya nispeten kolay değil” diyor ve ekliyor: “Hassasiyet problemi de var: Türk yazarlarının, şairlerinin daha ince hassasiyet yapıları var. Özellikle şairlerinki. Genellikle, kafiyelerini çevirmiyorum. Manalarına mümkün olduğunca yakın kalmaya çalışıyorum. Düşününüz: Nedim, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mısralarını tercüme etmek bazen deli eder insanı. Bir de genel olarak, devamlı şüphelere mahkum olursunuz.” yandan Türk kitabının insanlar tarafından sevildiğini bilmek beni çok memnun etti, diğer taraftan yaptığım ilk tercüme sayesinde takdir edilmem bana doğru yola girdiğimi ve bu yolda kalmam gerektiğini gösterdi. Ayrıca bahsi geçen kitap okurlar tarafından o kadar beğenildi ki onun ikinci baskısı bile çıktı. Radyoda da ‘Benim Adım Kırmızı’ kitabı oyuncular tarafından sesli okundu ve İstanbul’a giden Litvanyalılar Masumiyet Müzesi’ne bedava girmek için yanlarında romanı da alıyorlar.”


ÇEVİRİDE ETİK VE ADALET İLKELERİNE TABİ OLMAK KOLAY DEĞİL

Her bir kitabın, yazar ve metin konusunun farklı farklı zorluklar çıkardığını dile getiren Pilkauskaite, “Bu, çetrefil bir üslup, bilmediğin bir hayat gerçekliği ya da unsuru veya çevrilmesi mümkün olmayan bir sözcük olabilir” diyor ve sözlerini şu şekil sürdürüyor: “Önemli olan tercümanın duruşu: Kendisinin tercüme eyleminden ne kadar haz aldığı ne kadar meraklı olduğu, öğrenme isteğinin ne kadar güçlü olduğu ve metne (ile kendisine karşı) ne kadar etik ve adil olmasıdır. Tercümede etik ve adalet ilkelerine tabi olmak benim için en zoru çünkü kafamda durmadan soru işaretleri dolaşır: ‘Acaba doğru bir kelime seçebildim mi, bu cümleyi çok daha mükemmel bir şekilde çeviremez miydim?’ Bazı durumlarda elinden geleni yaptığını, asıl metne ihanet etmediğin kanaatine varıp vicdanla barışık kalmak en zordur.


Arsalan Fasihi

İran’da kadınlar beğenirse kitap çok satar

İranlı Arsalan Fasihi 1980’li yıllarda altı sene oyunca İzmir’de yaşamış ve Ege Üniversitesi’nde okumuş. O yılları ve Türkçe öğrenme macerasını şöyle anlatıyor Fasihi: “Türkçeyi çarşıda, pazarda öğrendim. Halk arasında akşamları oturup tavla oynadığım, ’radyasyonlu’ çay içtiğim Bornova kahvehanelerinde, gezip dolaştığım sokaklarda, parklarda Türkçe konuşmayı söktüm. Bir de hiç bir zaman elimden düşmeyen çeşitli kitaplardan. Okuya okuya yazarları, ozanları tanıdım, kimisini sevdim, kimisini beğenmedim, kimisine hayran oldum.” O dönemde okuyup çok sevdiği yazarın ise Ahmet Hamdi Tanpınar olduğunu dile getiren Fasihi, ”Tanpınar’a hayran kaldım” diyor. Fasihi’nin Fars diline çevirdiği ilk eser Yaşar Kemal’in “Sarı Sıcak” kitabı olmuş. Daha sonra ise Orhan Kemal’in ’72. Koğuş’ ve ’El Kızı’nı, Orhan Pamuk’un ’Beyaz Kale’, ’Yeni Hayat’, ’Cevdet Bey ve Oğulları’, ’Benim Adım Kırmızı’ ve en son romanı ’Veba Geceleri’ni, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ’Sahnenin Dışındakiler’i, Enis Batur’un ’Acı Bilgi’yi, Mustafa Kutlu’nun ’Yıldız Tozu’nu ve Elif Şafak’ın ’Aşk’ ve ‘Siyah Süt’’ü Türkçeden Farsça’ya tercüme etmiş. “İran’da bir kitabı kadınlar beğenip okursa, o kitap çok satar” ifadelerini kullanan Fasihi, “Örneğin Elif Şafak’tan çevirdiğim ‘Aşk’ romanı şimdiye kadar yaklaşık iki milyon adet satmıştır. Tabii ki aydın kesime hitap eden kitaplar daha az okunur. Mesela ‘Acı Bilgi’ şu ana kadar ancak ikinci baskıya ulaşabilmiştir. Kitapların hitap ettiği okur kitlesi birbirinden farklı olduğundan buldukları karşılık da farklı olmuştur” diyor.


EDEBİ METİN ÇEVİRMEK EN ZORU

Fasihi, Türkçe kitap çevirilerinin kolaylıklarını ve zorluklarını da şöyle paylaşıyor: “Edebi yapıtları (öykü, roman) bir dilden başka bir dile çevirmek en zor zihinsel iştir. Türkçe’den Farsça’ya tercümeye geldikçe ise iş daha da zorlaşıyor, çünkü bu diller iki ayrı dil ailesine mensup olan dillerdir ve çoğu zaman bu iki dilde yazılmış cümlelerin özelerinin yeri, sırası birbirinin tam tersinedir. Şunu da belirteyim ki bu diller hemen hemen bin yıl yan yana, bazen de iç içe yaşamış iki halkın dili oldukları için benzer tabirler, deyimler ve ortak kelimeleri de mevcuttur. Bu da çevirmen için kimi zaman kolaylıklar sağlıyor.”


Edit Tasnadi

Türkçeden Macarcaya yüze yakın kitap çevirdim

Macar Türkolog Edit Tasnadi, en büyük arzusunun dilci olmak olduğunu söylüyor ve 1961 yılında liseyi bitirdiğinde üniversitede sadece iki branşın mecburi olduğunu söylüyor. “Benim için vazgeçilmez görünen Macar Dil ve Edebiyatı branşı yanına Türkolojiyi seçtim ve böylece Budapeşte ELTE Üniversitesi’nde dünyanın en eski Türkoloji kürsüsünün öğrencisi olup beş yıl boyunca Türk filolojisi alanında bilgilenmeye çalıştım” diyor. Macar Radyosunde Türkçe Yayınlar Servisi beş yıl boyunca ayrı ayrı Türk lehçeleri arasında dil karşılaştırma işleriyle uğraştıktan sonra Türkçe öğrendiğini anlatan Tasnadi, aynı zamanda radyoda oynanmak üzere pek çok Türk tiyatro metnini Macarcaya çevirmiş. Çeviriye başlamasının da bir raslantı olduğunu dile getiriyor ve şu sözlerle anlatıyor: “Radyomuzun misafir yazarı Fahri Erdinç’i Európa Yayınevine götürmekle görevlendirildim. Konuştuğu editör hanım bir Türk öykü antolojisini hazırladıklarını söyleyerek Yaşar Kemal’ın ’Sarı Sıcak’ öyküsünü prova olarak çevirmemi istedi. Hocalarla konuştum, kendi cümlelerimi defalarca düzelttim. Provadan geçtim, beş öykü daha verdiler bana. Hatta sonradan öğrendim ki bütün adaylar bu öykü ile sınanmış ve antolojide benim çevirime ver verilmiş. İlk acemi işimin beğenilmesi ise beni çok motive etmişti.” “İlk çevirilerden bu yana dile kolay yarım yüzyıllık bir dönem geçti” diyen Tasnadi, ilk roman çevirisinin Yaşar Kemal’in “Ortadirek” kitabı olduğunu söylüyor ve Türkçeden Macarcaya yüze yakın kitap çevirdiğini söylüyor. Tasnadi, “Yunus Emre, Yaşar Kemal, Bekir Yıldız, Melih Cevdet Anday, Sait Faik Abasıyanık, Tarık Buğra, Turan Oflazoğlu, Orhan Asena, Sabahattin Kudret Aksal, İlber Oraylı, Perihan Mağden, Cem Mumcu, İskender Pala, İhsan Oktay Anar, Orhan Pamuk, Oya Baydar, Yalvaç Ural, Gül İrepoğlu, Levent Mete, Hatice Meryem, Mario Levi, Mehmet Baydur, Ceyhun Atuf Kansu, Tuna Kiremitci, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Bige Güven Kizılay, Demokan Atasoy ve Sabahattin Ali gibi pek çok ismin kitaplarını çevirmiş. Tasnadi, “Ayrıca güzelim Türk halk masallarından dört seçkimin çıkmış olması da mutluluk kaynağıdır benim için” diyor.


ÇEVİRMEN BİR NAKLİYATÇI GİBİ ÇALIŞIR

Macaristan’da eğer bilinen bir yazar değilsen popüler olmanın zor olduğunu söylüyor Tasnadi ve şunları anlatıyor: “Macaristan küçük bir ülke. Nüfusu da dokuz buçuk milyon kadar. Dolayısıyla piyasası da küçük. Bu nedenle yanın evlerini bir Türk eserini çıkarmaları için ikna etmek çok zor. En etkileyici yol elbette maddi destek bulmak” Tasnadi, Türkçe kitap çevirilerinin zorluklarını ise şöyle sıralıyor: “Yaşar Kemal’in, Ortadirek kitabındaki lehçe kelimelerin, Perihan Mağden’in romanlarındaki argo kelimelerin ya da İskender Pala’nın Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk kitabındaki kimi Osmanlıca alıntılarının anlamını bulmak bazen araştırmalar gerektirir ama çözülmez bir iş değil. Beni en çok uğraştıran belki de Türkçenin ve Macarcanın çok farklı cümle yapısı. Özellikle uzun cümleleri, Macarcada çok farklı biçimde adeta yeniden yaratmak gerekir. Fakat işin güzelliği de işte budur. Çevirmen olarak ben kendimi bir nakliyatçı olarak görüyorum. Bir edebiyat eseri içerik ve biçimden ibaret ise, bizim ödevimiz, içeriği kaynak dilin verdiği biçimden olduğu gibi amaç dildeki uygun bicime nakletmektir. Elbette bu yeni biçim üslubuyla aslıyla eşdeğer olmalı. Bu iş ise çevirmenin ana diline hakim olmasını gerektirir ve bu da bir tür yaratmadır. Çeviri sevgi, sabır, bilgi ve yetenek ister. Çeviriye inanırım. Dilden dile başka yazınsal iletişim aracımız yok zaten.”


Apollinaria Avrutina

Tanpınar’ın Huzur’unu çevirmekten gurur duyuyorum

lSt. Petersburg Devlet Üniversitesi öğretim üyesi ve Çağdaş Türkiye Araştırmaları ve Rus Türk İlişkileri Merkezi Müdürü Prof. Dr. Apollinaria Avrutina, Türk kültürüne küçük yaşlarda ilgi duymaya başladığını söylüyor. Henüz lisedeyken “Çalıkuşu” filmini zevkle izlemiş, hatta bu filmin müziklerini piyanoda kulaktan çalmış. Avrutina, lisede edebiyat derslerinde Nazım Hikmet’in Moskova’daki hayatının anlatıldığını söylüyor ve üniversiteye girerken Türkolojiyi seçtiğini dile getiriyor. Orhan Pamuk’tan başlayarak Yunus Emre’nin şiirlerine kadar 30’a yakın kitabı Rusçaya çevirmiş olan Avrutina kitap çevirmeye tam anlamıyla şiir çevirmeni olarak başladığını ve ilk çevirdiği yazarlar arasında Cahit Külebi ve Sabahattin Ali’nin şiirlerinin yer aldığını anlatıyor. Avrutina, pek çok kişinin kendisine Orhan Pamuk’un birçok romanını çevirdiği için gurur duyup duymadığını sorduğunu söylüyor ve şöyle cevaplandırıyor: “Evet ve hayır olarak cevaplayacağım. Aslında gurur duyduğum iki çevirim var. Bu Tanpınar’ın ‘Huzur’u ve geçen yaz Yunus Emre Enstitüsü müdürlüğünün ricası üzerine ‘Yunus Emre’nin Seçkisi’ni çevirmiştim. Bilge Karasu, Nazım Hikmet ve daha nicelerini çevirmiş olmama rağmen en çok bu iki eserle gurur duyuyorum.”


TÜRK EDEBİYATI RUSYA’DA OLDUKÇA POPÜLER

Avrutina, Türk edebiyatının Rusya’da oldukça popüler olduğunu ve hatta Çinlilerden, Korelilerden veya İranlılardan çok daha popüler olduğunu ifade ediyor. Avrutina, “Tabii ki, Orhan Pamuk’u atlayan Doğu kökenli uluslararası çok satan kitap var, örneğin İngilizce yazan Afgan yazar Kholed Hosseini veya Rusya’da sadece İngilizce’den çevrilen Türk yazar Elif Şafak. Yine de Türk edebiyatına çok büyük bir talep var ve eminim bu hem ekonomik durumdan hem de siyasi durumdan kaynaklanmaktadır. Son üç yılda, tamamen bilinmeyenve genç yazarlar sürekli olarak çevriliyor ve sadece çevrilmekle kalmadan, aynı zamanda yayınlanıyor ve inanamazsınız! Kitapları iyi satıyor” şeklinde Türk edebiyatının Rus okurlarında nasıl karşılık bulduğunu anlatıyor. “Herhangi bir edebi çevirinin ana zorluğu yazar olma becerisinde yatıyor” diyen Avrutina, “Şiir çeviriyorsan şair olmalısın. Roman çeviriyorsanız Orhan Pamuk gibi yazmayı öğrenmelisiniz. Aksi takdirde, yazınızdan hiçbir şey çıkmaz. Metni, yazarının yapacağı şekilde yeniden üretmeden, bir kitabı iyi tercüme etmek imkansızdır. Edebi çeviri, yazma becerisi meselesidir” diye anlatıyor.


Galina Miskiniene

Türkçe bilim için öğrenilmesi gerekilen bir dil

Litvanya Vilnius Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Galina Miskiniene, 2001 yılında “Litvan Filolojisi ve Yabancı Dil (Türkçe) ile 2008 yılında “Asya araştırmaları ve Türkoloji” programlarının kuruculuğunu yapmış. Aynı zamanda Litvanya Tatarları’nın resmi temsilcisi olan Miskiniene, “Türkçe bilim için öğrenilmesi gerekilen bir dildir” ifadelerini kullanıyor ve “Benim için Türkçeden Litvancaya çeviri yapmak çok ilgi çekici bir işti” diyor. İlk çevirilerini 2001’de yayınladığını söyleyen Miskiniene, 2002 yılında da Litvanca-Türkçe konuşma kılavuzu yayınlamış. Miskiniene, Orhan Pamuk’un “Kara Kitap”ını, Ayşe Kulin’in “Sevdalinka”sını, Neşe Yaşın’ın “Şiirler”ini, Mahir Öztaş’ın “Ruh İkizini Arar”ını ve Antalya AB Bürosunu’nun “Avrupa’dan Masallar” kitaplarını çevirmiş.


ÇEVİRİ YAPARKEN SANKİ KENDİ METNİNİZİ OLUŞTURUYORSUNUZ


2001 yılından itibaren Vilnius Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nde “Litvan Filolojisi ve Yabancı Dil (Türkçe)” programında sunulması planlanan derslerin, öğrencilerin sadece Türkçe’yi daha iyi öğrenmelerini değil, aynı zamanda Türkiye’nin kültürü, tarihi ve dini inançları hakkında geniş bilgi sahibi olmalarını sağlamayı amaçladıklarını söyleyen Miskiniene, çevirdikleri kitapların ve programın okurlarda nasıl karşılık bulduğunu şu sözlerle aktarıyor: “Üçüncü sınıftan itibaren öğrenciler, Tanzimat dönemini ve çağdaş edebiyat eğilimlerini kapsayan Türk Edebiyatı dersini almak zorunda. Eserler sayesinde öğrenciler, klasik ve çağdaş şiirlerin, hikâyelerin, romanların özellikleriyle tanışma fırsatını buluyor. Diğer taraftan ise Türk dilinde yazılmış olan metinlerin ana dile yani Litvancaya çevirisi bu metinlerin daha iyi anlaşılması ve analiz edilmesine yardımcı oluyor. Böylece hazırlanan metinler, öğrencilere metinlerin yapısını ve içindekileri daha net şekilde gösteriyor.” Kitap çevirisinin her zaman iki kültür arasında önemli bir köprü olduğunu vurgulayan Miskiniene, “Edebi metinlerin diğer dillere çevirisi, onların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilmektedir” diyor ve ekliyor: “İyi çeviri yapmak için, iki ülkenin tarihi, kültürü ve gelenekleri hakkında iyi bilgi sahibi olmanız gerekir. Burada bazı zorluklarla karşılaşıyorsunuz. Bu zorlukların üstesinden gelmek çok çaba gerektiriyor. Öte yandan, sanki kendi metninizi oluşturuyormuşsunuz gibi. Yabancı bir kültürü aktarabiliyorsunuz ama aynı zamanda kendi kültürünüze de yakınlaşıyorsunuz. Çeviri sürecinin keyfi de buradan geliyor.”

#Edebiyat
#Aktüel
#Kitap
9 ay önce