|

Yakın tarihe ikinci kez itiraz etmek

TYB Onursal Başkanı D. Mehmet Doğan 28 Şubat rüzgârı eserken müstearla yayınlamak zorunda kaldığı kitabını bu yılın ekim ayında kendi ismiyle yayınladı. Takibata maruz kalmamak için müstearı tercih eden Doğan; 'Millî Mücadele'nin doğru anlatımı, İslâm etkeni dikkate alınmadan yapılamaz' diyor.

Yusuf Genç
00:00 - 1/01/2014 الأربعاء
Güncelleme: 14:27 - 1/01/2014 الأربعاء
Yeni Şafak
Yakın tarihe ikinci kez itiraz etmek
Yakın tarihe ikinci kez itiraz etmek
28 Şubat sürecinde müstear isimle yayınlamayı tercih ettiğiniz Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş'i şimdi kendi isminizle yeniden yayınladınız. İki farklı baskı arasında kitabın hikâyesiyle başlayalım...

Bu kitap ilk kez 1998 yılında yayınlanmıştı. Aynı müstearla yayınlanan ve 28 Şubat dönemini anlatan 'Brifingdeki İrtica' kitabı mahkemelik olmuş, ağır cezada yargılanırken naşirim beni ihbar etmiş, mahkeme karar aşamasındayken basın yoluyla işlenen suçların ertelenmesine dair bir kanun çıkmış ve beş yıl aynı mealde suç işlememek kaydıyla yakayı kurtarmıştık. İşte kitap da bu sırada çıkmış oldu. Neyse ki bu kitap dolayısıyla bir takibata maruz kalmadık. Her halde ismi dikkat çekmesini önledi.

Neden müstear imza ile yayınlarınız kitabı?

O sıralar sorumluluk gerektiren resmî bir görevim vardı. TBMM tarafından RTÜK üyeliğine seçilmiştim. 28 Şubat'ın ağır baskısı her şekilde hissediliyordu. Hep itiraz ettiğim dogmatik cumhuriyet tarihi anlatımına karşı bir şeyler yapmalıydım. Uzun süre üzerinde çalıştığım kitabı yayınlamazsam, zamanında itiraz etmeyerek sorumluk altında kalacağımı düşünmüştüm.

Tarihe, yalnızca hainler ve kahramanların olduğu yer olarak bakıyoruz sanki…

Resmi ideoloji, tarihi bir meşrulaştırma alanı olarak kullandı. Sebebi bu. Kahramanların meşruiyeti için hainlerin bilhassa çizilmesi gerekiyordu. Yoksa Osmanlıdan Cumhuriyeti geçişin, geçiş sonrasında Türkiye'nin yönetimini tesahüp eden kadronun meşruiyeti tartışılırdı.

Milli Mücadele'de 'İslam' vurgusu, altını özellikle çizdiğiniz bir başlık. Bu vurgu neden?

Millî Mücadele'nin doğru anlatımı İslâm etkeni dikkate alınmadan yapılamaz. Millî Mücadele'nin yürütülmesinde merkezî rolü olan, aynı zamanda olağanüstü devlet fonksiyonlarını üstlenen TBMM'nin meşruiyet ve düşünce zemini, kesin olarak dinî muhtevalıdır. TBMM'nin üye yapısında bu büyük ölçüde hissedildiği gibi, alınan kararlarda da açıkça görülmektedir. TBMM'nin tamamen dinî sebeplerle içki yasağı kanunu çıkardığını (Men'i Müskirat Kanunu), bütün kanunların 1921 yılında kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun, (Anayasa'nın) yedinci maddesine göre, 'şer-i şerife' uygunluğunun denetlediğini unutmamalıyız.  

Kitapta epey uzunca bir kronoloji var. Yazılmış binlerce kronoloji varken, buna neden ihtiyaç duydunuz?

Kitabın başına uzunca bir kronoloji koymayı iki sebeple gerekli gördüm. Birincisi teknik olarak Cumhuriyet dönemi ile ilgili bir kitabın cumhuriyete akan tarihini hatırlatmak için 1914, yani birinci dünya savaşının başlangıcından cumhuriyetin ilanına kadar olan dönemi tasvir etmek gerekiyordu. İkincisi, yüzlerce binlerce kronolojik metin hâkim bakış açısıyla düzenlenmişti ve Milli Mücadele döneminde olup bitenleri tam manasıyla yansıtmıyordu. Kronoloji denilince okunması zor metinler anlaşılır. Bizim başa koyduğumuz zamansırası izahlı olduğu için kolaylıkla okunabiliyor.

Milli Mücadele'de de sanki bir ulus devlet kafası varmış gibi gizlenmiş epey kurum ve başlık var… Milli Mücadele, bir ulus devlet inşası için mi yapılmıştı?

Milli Mücadele'nin başlangıcında siyasi sınırlar belirsizdir. Bu yüzden Ankara'da açılan Meclis'in adı 'Büyük Millet Meclisi'dir. Meclis'in isminin başına Türkiye kelimesi sonra eklenmiştir. Anadolu'ya yakın coğrafyalarla ilişkiler Milli Mücadele sona erinceye kadar sürdürülmüştür. Kuva-yı Milli'ye Suriye'de, Lübnan'da, Filistin'de ve Irak'ta şöyle veya böyle var olmuştur. Anadolu mücadelesinin emperyalizme karşı büyük isyanın bir parçası olduğu, Türkiye'nin kurtuluşundan sonra yakın coğrafyaların, hatta bütün İslâm âleminin kurtuluşu yolunda çalışılabileceği iması her zaman var olmuştur.

I. MECLİS KAPATILINCA GECİKEN DEMOKRASİ
Ali Şükrü Bey, M. Kemal'e muhalif bir milletvekili. Öldürülüyor. Cinayet aydınlatılmadan meclis seçim kararı alıyor? İkinci meclis bu itham altında kuruluyor…

Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal Paşa'nın Müdafaa-yı Hukuk grubunu kurmasıyla (daha sonra Halk Fırkası veya Partisi olmuştur) ötekileştirilenlerden, yani İkinci Grup'tan. Dürüst, ilkeli ve mücadeleci bir kişilik. Lozan müzakerelerinin kesilmesinden sonra Meclis'te çok sert konuşmalar yapıyor. Ankara'da matbaa kurup gazete çıkarmaya başladıktan kısa bir süre sonra hunhar bir cinayete kurban gidiyor. Bu cinayetin dehşet havası eserken Meclis feshediliyor ve seçimlere gidiliyor. Seçimlerde Mustafa Kemal Paşa'nın listesi, bir kişi hariç kazanıyor! Böylece Lozan'ın tasdik edilmesinin yolu açılıyor.

Cumhuriyete geçildiği söyleniyor 1923'te. Fakat çeyrek asırdan fazla bir zaman tek adamlı, tek partili, tek zihniyetli bir yönetim ondan olmayanı yok sayıyor değil, yok etmeye çalışıyor.

Cumhuriyetin geniş katılımlı bir Meclis toplantısında ilan edilmemiştir. Mustafa Kemal Paşa cumhuriyetin ilanına karar verirken, Milli Mücadele'nin önde gelen isimlerine dahi haber vermeyi gerekli görmediğini Nutuk'da ifade eder. Nitekim ertesi gün Meclis toplam üye sayısının yarıdan biraz fazlası kadar katılımla toplanır ve cumhuriyet ilan eder. Ankara dışında bulunan üyelerin çağrılmasına gerek görülmemiş, Ankara'da bulunanların aykırı söz söyleyecekleri tahmin edilenlerine katılmamaları için haber gönderilmiş, hatta bazılarının kapısına polis dikilmiştir. Cumhuriyetin böyle dar bir ekiple, adeta darbe şeklinde ilanı daha sonra kurulacak tek parti idaresinin habercisi olacaktır.

Kitabın Künyesi:

Türkiye

Cumhuriyeti Tarihine Giriş

D. Mehmet Doğan

Yazar Yayınları

2013

٪d سنوات قبل