Önce şiirin sonra devrimci görüşlerin bir araya getirdiği Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe, İsmet Özel, Özkan Mert’in yazdıkları 60’lı yıllarda cepte cebe dolaştı, meydanlarda okundu. Dört şair kelimenin gücüyle gençleri heyecanlandırmış, kalabalıkları harekete geçirmişti. Gazeteci Osman Saffet Arolat, bu dört şairle bir araya geldi. Konuşma, Aralık 1969’da Ant dergisinin 153-154-155. sayılarında üç parça olarak yayınlandı. Arolat yıllar sonra hep aklında olan yeni soruları şairlere yöneltti ve ortaya “50 Yıl Öncesinin Başkaldıran Dört Şairine Yeni Sorular” kitabı çıktı. Behramoğlu (1942), Berfe (1943), Özel (1944), Mert (1944) ile yaptığı “Devrimci Genç Şairler Savaş Açıyor” adlı soruştırmanın hikayesini ve sonrasındaki etkilerini konuşmak için 77 yaşındaki emektar gazeteci Arolat ile bir araya geldik.
O dönemde Ant dergisinin yazı işleri müdürüydüm. Bu gençler de o dönemki solcu şairlerdi. Önce Türkiye Milli Talebe Federasyonunda bir yarışma yaptım. Süreyya Berfe’nin Kasaba şiiri birinci, Ataol Behramoğlu ise ikinci oldu. İsmetle de dostluğumuz vardı. Duyduğuma göre dergi çıkartmak için hazırlık yapıyorlardı. Hem dergilerinin ön tanıtımını yapmış oluruz hem de bunların ne düşündüğünü ortaya koyabilirim diye gençlerle konuşmak istedim. Nazım’ın 30’larda başkaldırması gibi siz de 60’larda başkaldırır mısınız dedim, peki dediler, toplandık.
İkinci Yeni’yi reddeden, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever’in kapalı imajına karşı daha toplumsal bir söylemi olan şairler durumundaydılar. Hepsi de yakın dostum olduğu için samimi bir sohbet oldu. Orada Özkan Mert çok sert konuştu. O sırada kitabı yasaklanmıştı. Yargılanırken avukatının isteğiyle yurt dışına gitti. Uzun yıllar İsveç’te kaldı. Yine temasımız vardı, İsveç Radyosu’nun Türkiye muhabirliğini yapıyordum. Özkan da orada program yapımcısıydı. Sonra geri döndü ve Bodrum’a yerleşti. Süreyya’yla ikisi kitaplarını gönderiyor, şairlikleri devam ediyor. Onları şair olarak sevdiğim için okuyorum. Ataol’un da eskiyle bağlantılı işleri var. eskiden kopuk olan kendilerine göre yeni bir düşünceleri var.
VİETNAM VE FİLİSTİN HEPSİNİ ETKİLEMİŞTİ
Bunların hepsi, dünyada esen rüzgârın etkisi altındaydılar. Neydi bu rüzgâr? 1961 Anayasası’ndan sonra Türkiye’de ciddi bir özgürleşme dönemi başlamıştı. Nazım’ın şiirleri yayınlanıyordu. Vietnam olayı hepsini etkilemişti. Filistin Kurtuluş Örgütü, Ortadoğu meselesi ve Üçüncü Dünyacılık etkisindeydiler. Hem Türkiye’yi hem de dünyayı değiştirecek bir ütopyaları vardı. O yüzden de ben 50 yıl sonra onları takip edip aynı ütopyalarını ne oranda taşıyorlar ona bakmak istedim.
Aynı şeyi düşünen insanlar oldukları için denk düşmüştür. Öyle ortak bir şey düşündüklerini sanmıyorum. Genç kuşak içinde adları, şiirleri önemle yankılanan gençlerdi.
Çok yankılandı. Röportajda yayınlanan şiirlerden başka var mı diye isteyenler oldu. Hiçbir şairin bu dört şairin başkaldırısı gibi bir denemeye kalkışacağını düşünmüyorum. Gençlik içinde büyük bir yankı uyandırdılar.
BÖYLESİ GÖRÜLMEDİ
Şiirleri gençlerin cebinde gezen, meydanlarda toplantılarda şiirleri okunan şairlerdi bunlar. Şairlerin, gençlik üzerine böyle etkili olması görülmüş bir şey değildi. Bir dönem belki Nazım, bir dönem Hasan İzzetin Dinamo ve Ahmed Arif öyle göründü. Büyük Doğu döneminde Necip Fazıl ortadaydı. Ama bu dörtlü, bir genç kuşağın içinden geldiler, çok önemli yerleri vardı. İkinci Yeniciler, bu kadar da önemsemeyin bunlar genç dediklerini duydum. Memet Fuat’ın Yeni Dergi çevresindeydik. İsmet’in ve Ataol’un kitapları da oradan çıktı. İnsanlar kaldıraçlarıyla dünyayı yerinden oynatacaklar gibi bir düşüncedeydiler. O gençlerin şairleriydi bu dört kişi. Ondan sonra böyle büyük etki gösteren bir şiir ekolü görmedim.
İsmet Özel hem şair hem sanatkârdır
Evet, aradan yıllar geçti. Hepsi farklı değişimlere uğramışlardı. 30 yıl sonra bir araya gelme kararı aldım. 1999 yılında aslında tekrar buluşmak için haberleştik. Ataol ve Özkan geldi o gün. Ancak Süreyya, İsmet’e kızgın olduğu için gelmedi. İsmet’in Sivas olaylarıyla ilgili bir yazısı vardı. (Sivas Göklerinde Sırp Tayyareleri Uçacak Mı?, Milli Gazete, 8 Temmuz 1993). Bu yazıdan dolayı kızgındı Süreyya. İsmet’i aradım, o da unutmuş buluşmayı. Madem bir araya gelmek istemiyorlar ayrı ayrı soru yönelteyim cevaplasınlar istedim.
Onlara bu 50 yılda hayatları, sanat anlayışları ve şiirlerinde ne değişti diye sordum. Süreyya çok kısa bir cevap verdi. Ataol ve Özkan kendi hayatlarını anlatan cevaplar verdiler. İsmet ise ben böyle cevap vermem, yüz yüze gelip mülakat yapalım dedi. Ben de İsmet’le buluştum. Bence çok aykırı bir döneme girmişti, nasıl karşılanacağımı bilmiyordum ama çok samimi bir konuşma yaptık. Aslında 50 yılda hepsi çok ciddi değişimler geçirdi. Özkan aynı sertlikte yaşamaya devam ediyordu. Süreyya bir Ege kasabasına çekilmişti. Ataol biraz daha farklı olarak Cumhuriyet yazarı olmuştu, ulusalcı bir yapıdaydı. Yurt dışı gezileri olmuştu.
İsmet farklı dönemler yaşamıştı. Bu dönemleri de bana verdiği üç şiirde ortaya koyuyordu. Bunlardan biri, bizim bildiğimiz solcu genç şairin yazdığı Partizan, sonra Müslümanlığının ağır bastığı Amentü’nün yazıldığı dönem ve şimdiki dönemini anlatan Savaş Bitti dönemi.
İsmet’le Kadıköy vapurunda karşılaşırdık, sohbet ederdik. “Bak sizinkiler geçiyor” deyip Sovyet gemilerini gösterirdi. Bizi hâlâ hızlı solcu görerek yaptığı bir şakaydı. Son gördüğümde İstiklâl Marşı Derneği Başkanlığı yapıyordu. Dostça, üç gün önce berabermişiz gibi, hâlâ ortak değerlerimiz varmış gibi oturduk, koyu bir sohbet ettik. Ne yaptığı ne düşündüğü beni pek ilgilendirmez. İsmet’i ben iyi şair olarak tanıyordum. Solcu olarak yazdığı şiirler ne kadar iyiyse sonra yazdığı şiirler de çok iyi. Onu ideolojiye bağlı bir isim olarak görmek yerine şair olarak görmek daha doğru geliyor.
Uluslararası bir antolojide yer alması için İsmet’ten şiir alıyorlar. Onun Müslümanlığını açıkladığını öğreniyorlar ve kitap çıktığında şiirlerini göremiyor. Ancak sunuş yazısında İsmet’in adı var, oradan çıkarmayı unutmuşlar. Yakın arkadaşları arasından dönemin solcu arkadaşları o kitapta yer aldı. Bu bir fikir verebilir. Araya mesafe girdi, o yeni bir çevre edinmiş oldu. Ancak bizim aramızda böyle bir şey olmadı.
İsmet’in Müslümanlığını ilan etmesinden sonra bir kopma oldu. Ben de ona eski şiirlerini reddediyor musun diye sordum, o da hayatının parçaları olduğunu ve reddetmediğini söyledi. Şairliği aynı güçle devam etti, içerikte değişiklikler var. Şiir Resitali’nde de gördüğümüz gibi bütünüyle bir sanatçıdır. Diğerleri şiirleriyle ortada olmaya çalışırlardı. En başta iyi davranıyorlardı birbirlerine ama belli ayrılıklar ve mesafeler oldu zamanla.
Ataol konuşmada lider gözüküyor. İsmet’le Ataol birlikteydi, Halkın Dostları’nı çıkardılar. Diğer ikisi farklı görülüyordu. Dergide dördü bir arada olmadı. İsmet ve Ataol birlikteydi. Sonra Ataol’un kardeşi katıldı. Yani başlangıçta bir kopma var. İkisi dergi çıkartmaya yöneldi, biri geri çekildi, biri de yurt dışına gitti.
Türk Öğretmenler Sendikası’nda bir şiir günü yaptık. Herkes sahnede şiirini okudu. İsmet’i anons ettim ama İsmet yok ortada. Meğer en arkada, mikrofonun kordonunu uzatmış. Arkadan şiir okuyarak geldi. Sadece şiiriyle sanat yapan biri değil, bütünüyle sanatkâr gibi davranan biriydi.