|

Yunus dilinden 7 kıtaya selam

Cumhurbaşkanlığı’nın 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı’nda organize ettiği konser büyük ses getirdi. Kız Kulesi’nde arpist Şirin Pancaroğlu ile birlikte Yunus Emre’nin bir ilahisini seslendiren müzisyen Bora Uymaz, Yunus’un diliyle dünyaya en güzel birlik ve beraberlik çağrısı yaptıklarını söylüyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 26/04/2020 Pazar
Güncelleme: 21:26 - 25/04/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Bora Uymaz
Bora Uymaz

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Cumhurbaşkanlığı organizasyonuyla “7 Tepenin Şehrinden 7 Kıtaya” sloganıyla İstanbul’da bir konser gerçekleşti. Televizyon kanallarından canlı yayınlanan konserde, İstanbul semalarından tüm dünyaya sevgi ve birlik çağrısında bulunuldu. Yunus Emre’nin “Dünya benim rızkımdır, insanlıksa milletim” sözleriyle başlayan konserde, Kovid-19 salgını nedeniyle yaşanmakta olan bu zor dönemde sanatçıların İstanbul’un yedi farklı noktasından gerçekleştirdikleri performanslarıyla tüm dünyaya dayanışma mesajı verildi. Kız Kulesi’nde bu konsere rahil olan müzisyen Bora Uymaz’la hem konseri hem de müzik çalışmalarını konuştuk.


Öncelikle şunu sormak istiyorum. Salgın hastalıkta evlerimizdeyiz ve bu sizin müzik çalışmalarınıza nasıl yansıdı?

Tabi ki zor bir dönem. Zorlukların olduğunu ve olacağını da kabul ediyorum, ancak olumsuz bir ifade kullanmak istemiyorum. Hak etsek de etmesek de, bırakın olumsuz düşünmeyi, ağzından olumsuz bir ifade çıkmasın diye; “ kandilleri yakın “ yerine “kandilleri uyarın veya uyandırın”, “kandilleri söndürün” yerine “kandilleri dinlendirin” gibi cümleler kullanan ve kendini tanıyan- kendini bilen bir ecdadın torunlarıyız. Dolayısı ile süreçten çıkaracağımız derslerin olduğunu ve bunun neticesinde de insanlık için muhakkak hayırlara vesile yenilenmelerin filizleneceğini düşünüyorum. Ve bu inancımın doğrultusunda her zamankinden daha da çok çalışıyorum. Mesela Bodrum’da yaşayan dostum Selçuk Yazıcı ile “Neyzen Tevfik Müzik Topluluğu”nu kurmuştuk yakın zaman önce. Oradaki, ülkemin çeşitli şehirlerindeki ve hatta Avrupa’daki öğrencilerimle internet üzerinden de olsa çalışmalarımıza ve meşkimize devam ediyoruz.

HARİKA BİR PROJEYDİ
Perşembe günü 23 Nisan’dan dolayı çok güzel bir projeyle Arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu ile birlikte Yunus Emre’nin bir ilahisini söylediniz. Konserle ilgili izlenimlerinizi merak ettim?

Konser Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığımızın, bütün dünyaya sevgi, dostluk, barış ve kardeşlik mesajı vermek adına planlanmış “ yedi tepeden yedi kıtaya “ isimli harika bir projeydi. Öncelikle cumhurbaşkanlığı başdanışmanı Fecir Alptekin hanımefendi olmak üzere emeği geçen bütün sanatçılara ve çalışanlara sonsuz teşekkürlerimi buradan da iletmek istiyorum. Devletimizin gerçek sanata ve sanatçıya verdiği değerin göstergesi olan bu konserin içinde bulunan biri olmaktan ziyade, bu milletin bir ferdi olarak inanılmaz bir gurur içerisindeyim. Evet arpist Şirin Pancaroğlu ile birlikte, dilin bütün imkânlarını insanın hakikatini anlatmak için kullanan Türkçenin şah damarı Yunus Emre Hazretlerinin bir ilahisini icra ettik. Eser, Türk müziğinin öpöz makamlarından hüzzam makamında idi. Bunun batı müziği estrumanı olan arpla icra edilmesi bir ilkti. Bu ilahinin içinde de yine Yunus babanın mekânlar ve zamanlar ötesi muhteşem bir dörtlüğünü kaside olarak okuduk. “ Benim bunda karârım yok, / Ben bunda gitmeye geldim./ Bezirgânem meta’ım çok,/ Alana satmaya geldim. Ben gelmedim davî için,/ Benim işim sevi için./ Dostun evi gönüllerdir;/ Gönüller yapmaya geldim .” Sanırım bu sözler dünyaya verilecek en güzel mesajdı.

İBRAHİM HAKKI’YA VEFA
  • Mârifetnâme’nin yazarı Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın şiirlerini bestelediğinizi biliyoruz bunun hikayesini nedir?
  • Mârifetnâme’nin ve İbrahim Hakkı Hazretlerinin hatırası bende çok ayrı. Muhtemelen on bir- on iki yaşlarımda ilk okuduğum kitaptır Mârifetnâme. Bir çocuğun kelime haznesi ne olabilir ki, ama bir çocuğun gönlü deryalardan, dağlardan, sahralardan geniştir. Birçok kelimeyi bilmeden okumama rağmen derin izler bıraktı bende Mârifetnâme. Çok sonraları, hatta geçen sene, hazretin altıncı kuşaktan torunu olan Belkıs ibrahimhakkıoğlu ile tanışmak nasib oldu. Fitili o ateşledi ve sayesinde sadece İbrahim Hakkı Hazretlerinin değil, onun seceresinden musiki ve şiirle de iştigal eden Hacı Fehim efendi ve Hakkı İbrahimhakkıoğlu gibi büyük zatların şiirlerini bestelemek nasib oldu. Zincirde Belkıs hanımın “Kehilâ” isimli şiiri de yer aldı. Altıncı kuşağa kadar devam etmiş olan bu miras, nesiller arası kültür aktarımı bakımından çok önemliydi, geleceğe kurulan köprüydü. Çalıştığım kurum olan İzmir Devlet Korosu’nda ve Bursa’da Süveyda Çolakoğlu’nun yönettiği Neva Türk müziği Topluluğu ile başlı başına birer konser olarak sergileme imkânımız oldu. Gönül ister ki, şu zor günlerde de bir moral kaynağı olarak insanımızla buluşturalım. İnşallah bu dönem de geçecek ve gerek bu konseri, gerekse insanlığın yüz akı bu ve bunlar gibi binlercesine sahip olduğumuz büyüklerimizin eserlerini hem ülkemizde hem de dünyanın her yerinde icra etmeye devam ve gayret edeceğiz.
EN BÜYÜK SANATÇI O
Geleneğe bağlı bir müzik adamısınız ve bu güne kadar yapmış olduğunuz bestelerden, konserlerinizden yola çıkarak şunu sormak istiyorum: Anadolu irfanında şiir ve müziğin yeri neden bu kadar önemli ?

Aklıma Yahya Kemal’in bir sözünü düşürdünüz. ‘”Ne harâbîyim ne harâbatîyim, kökü mâzîde olan âtîyim”. Evet her an yeni şeyler söyleme zamanı. Ama yeni bir şeyi söylemek için eski dediğimiz geleneğe de hakim olmalı insan. En azından göz ardı etmemeli. Sadece yaygın olarak bilindiği gibi Mevlevîlik’ de değil, bütün tasavvuf ekollerimizde - irfan mekteblerimizde şiir ve musikisinin önemi büyük. Bu okullar geçmişten bugüne kadar gerçek insanlar ve yanı sıra büyük sanatkârlar yetiştirdi. Halvetiye ekolünün büyüklerinden hocam Aziz Mehmet Dumlu Efendi’nin bununla ilgili çarpıcı bir örneği vardı. Herhangi bir sanat dalında yeteneği olan, ancak kendini tanımayan kişileri sirkteki hayvana benzetirdi. Belirli konuda yetiştirilmiş hayvanlar hemcinslerinin yapamadığı birçok özel hareketi gerçekleştiriyorlar. Meselâ ateşli bir halkanın içinden atlıyor aslan. İçimizdeki kinden, hasetten, kibirden, gururdan ve onlarcasından arınamadıysak bunun ismine insan diyemeyiz. İşte bu irfan mektebleri bunu öğretiyor insanoğluna. Niyazi Mısri Hazretlerinin bir beyitiyle bitireyim bu sorunun cevabını;

“Sâni-i gör, günde yüzbin türlü sanat gösterir/ Kendini göstermek içindir o san’attan garaz” Allah’ın kendinden kendine gerçekleştirdikleridir sanat. En büyük sanatçı O.

Aynı zamanda yurt dışında da koserler veriyosunuz geleneksel müziğimize dünyadaki ilgi ve algıyla ilgili neler söylersiniz?

Bir kere maalesef bize unutturulan bir şeyi, iyi biliyorlar; edeple dinlemeyi. Konser esnasında, sanki onunla doğmuş gibi elindeki telefonu hiç bırakmadan saygısızca konuşan veya konser başladıktan sonra kapıyı büyük bir gürültüyle itip paldır küldür içeri dalan birine rastlamıyorsunuz. Nefes bile aldıklarını duymadığım binlere rastladım birçok ülkedeki konserlerimizde. Bizim halkımız şüphesiz ariftir ve zariftir aslında. Ama bize şu televizyondaki saçma sapan dizileri, müzik yerine ne olduğu belirsiz şamataları, akıllı denen, fakat gerçekte akılsızlaştıran telefonları ve nice saçmalıkları kasıtlı bir şekilde ve öylesine ısrarla sokuşturdular ki, kendimizi ve kim olduğumuzu unuttuk biraz. Gerçekten inanılmaz bir medeniyetiz ve bu medeniyetin muhteşem bir müziği var; her yönüyle ve her türüyle. Avrupalısından Amerikalısına Uzakdoğulusuna kadar bütün ülkeler ve halkları da bunun farkında. Bizim müziğimiz hepsinin gönlünü fethetti, ediyor ve edecektir.

Kız Kulesi konseri çok güzel tecrübeydi

Kız Kulesi’nde verdiğiniz konserden yola çıkarak sormak istiyorum. Yurt dışında da pek çok mekanda konser vermiş bir sanatçısınız. Müzik ve mekân arasında nasıl bir ilişki vardır?Dinleyicinin rolü nedir?

Arapça vecîz bir söz vardır; “şerefü’l mekân bil- mekîn”. Yani mekânları şereflendirenler orada bulunanlardır. Her şey insan için, şerefli olan insandır. Tabi ki tarihi mekânlarda müzik yapmak çok etkileyici bir hadise. Buyurduğunuz gibi yurdumuzda da, yurtdışında da birçok böyle tarihi mekânda ve muhteşem mimarîlerde konser vermek nasib oldu. Ama beni en çok etkileyen mekânlardan biri, İskoçya’nın bir köyünde, orada yaşayan az sayıdaki köylülerin kendileri için kültür evi olarak yaptıkları, içinde mütevazı bir sahnesi de bulunan, taş binaydı. Kıymetli sanatçı dostum Şirin Pancaroğlu ile birlikte orada konser verdik. Malumunuz bizim bağlamamız misali, iskoçlar’ın da “kelt arp” dedikleri mandallı, küçük bir arpları vardır. Köyde neredeyse açtığınız her kapı- çekmeceden o sazı çalan birileri çıkacakmış gibiydi. Yaptıkları kültür evi sıklıkla toplanarak, çalıp söyledikleri, halk dansları oynadıkları, özel günlerini kutladıkları, sosyal mekânlarıydı. Bu düşünce ve faaliyet beni çok etkilemişti. Bizim çok amaçlı kasdıyla konser- konferans salonu diye inşa ettiğimiz maalesef estetik sıcaklıktan yoksun binalardansa, belki de her semte ve her mahalleye yapılabilecek, şiirler okunup, türküler -şarkılar söylenebilecek; halkın orada buluşup kaynaşacağı ve sosyalleşeceği mütevazı mekânlara da ihtiyacımız var. Böyle bir imkân toplumun sanatla daha fazla yakınlaşmasını sağlayacaktır, üstelik bizim kültürümüze de daha uygun.Kız kulesine gelecek olursak, tabi ki çok güzeldi orada bir şey icra etme. Elbette heyecanımızı bizzat seyircinin takdiri ile paylaşmak çok daha güzel olurdu. Ama inşallah bu günler de geçecek seyircilerimize de kavuşacağız.

Cinuçen Tanrıkorur başıma gelen en güzel şey

  • Cinuçen Tanrıkorur olmak üzere pek çok önemli müzik adamıyla çalıştınız hocalarınızı da konuşsak ?
  • -Bir insanın başına gelebilecek en güzel şeylerden biridir iyi bir hocaya rast gelmek. Benim için büyük ikramiyedir bu. Buyurduğunuz gibi başta Cinuçen Tanrıkorur olmak üzere Vefik Ataç, Akın Özkan ve daha ismini sayamadığım birçok muhteşem hocayla çalışmak, onlara çırak olmak nasib oldu. Onlarla sadece musiki meşketmedik, İnsanı da meşkettik. Durup onları seyrettim hep. Seyir, bakmak en büyük zevklerden biridir bence. Temâşâ ettim onları. Şimdi de bana verdikleri şeyleri öğrencilerime iletmeye çalışıyorum. Zorluklar, ah zorluklar… Tabi ki popüler olmayan yani gelip geçici olmayan bir müziği icra etmenin zorlukları var takdir edersiniz. Halkımıza müzik diye dayatılan ve devamlı dinlemeye mecbur bırakılan şeylerle dinletilmeyen sanatlı müziklerin durumu tabi ki haksız bir rekabettir.
#Bora Uymaz
#23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
#Kız Kulesi
#Cinuçen Tanrıkorur
4 yıl önce