|

Yunus Emre insanlığımızı hatırlatıyor

Besteci Ahmet Adnan Saygun’un ilk kez 1946’da seslendirilen Yunus Emre Oratoryosu, İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından bale gösterisiyle birleştirilerek sahneleniyor. Eserin rejisörlüğünü ve koreografisini üstlenen Uğur Seyrek, “İnsan olmanın o saflığını, özveriyi, sevgiyi, saygıyı zaman içinde unutuyoruz. Yunus Emre’nin sözlerini ve felsefesini insanlara sahneden hatırlatmak istiyoruz” diyor.

Harun Karabuç
04:00 - 24/02/2019 Pazar
Güncelleme: 14:18 - 23/02/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Uğur Seyrek
Uğur Seyrek

Oratoryo, 16. asrın ikinci yarısında Roma›da ortaya çıkan ve tiyatroyla ilgili bir klasik beste türü. Türk müziğinde örneğine çok rastlanmasa da klasik batı müziği bestecisi Ahmet Adnan Saygun’un Yunus Emre şiirlerine dayanarak bestelediği Yunus Emre Oratoryosu, Cumhuriyet tarihinin en çok seslendirilen eserlerinden biri. Bir Türk besteci tarafından bestelenen ilk oratoryo olan bu eseri Saygun, 1943’te tamamlıyor ve ilk seslendirilmesi de 1946 yılına denk geliyor. Eser o kadar beğeniliyor ki hem yurt içinde hem de yurt dışında büyük orkestralar tarafından defalarca seslendiriliyor. Bugün, Yunus Emre Oratoryosu İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından bale gösterisiyle birleştirilerek sahneleniyor. Oratoryonun rejisi ve koreografisini deneyimli koreograf Uğur Seyrek gerçekleştiriyor. Bu proje için yaklaşık iki yıldır çalıştıklarını söyleyen Seyrek, “Günümüzde Yunus Emre’nin sözlerini, felsefesini hayatımıza hiç uygulayamadığımızı görüyorum. Belki bu sayede insanlara seyrettikleri anda sorgulatabilir, tekrar hatrılatabiliriz” diyor. Tek perdelik Yunus Emre opera ve balesini 26 ve 28 Şubat, 2, 5 ve 6 Mart’ta Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde izleyebilirsiniz.

DOĞRUSUNU BİLİYORUZ AMA UYGULAYAMIYORUZ

Yunus Emre Oratoryosu’nun sahneye taşınmasının zahmetli bir süreç olduğunu kaydeden Seyrek sözlerine şöyle devam ediyor: “Yaklaşık iki sene epey düşündük taşındık, şiirlerini tekrar tekrar okuduk. Gün sonunda dedim ki ‘Yunus Emre’nin sözlerini ve felsefesini günümüzde ne kadar hayatımıza geçirebiliyoruz?’ Öyle gözüküyor ki hiçbir zaman da geçiremeyeceğiz. İnsanlara bu eseri sahnede seyrettiği anda biraz duygularını sorgulatabilmeyi ve onlara hatırlatmayı umduk. Çünkü hepimiz yaşama mücadelesine daldığımız zaman insani yeteneklerimizi kullanmayı unutuyoruz. Her şeyin doğrusunu biliyoruz ama insan olmanın o saflığını, özveriyi, sevgiyi, saygıyı zaman içinde kaybediyoruz.” Seyrek, bu felsefeden yola çıkarak Yunus Emre’nin şiirlerini dansın diline uyarlıyor.

EGONU ÖLDÜR ÖLMEDEN

Eserde dört ana karakter var: Kadın, Erkek, Gözyaşı ve Arayış. Dansçılar sahnede bu dört karakteri canlandırıyor. Yaşamın acı yönleri olduğunu ve bazen bu acılardan kaçamadığımızı dile getiren Seyrek, işte bu kaçamadığımız acıları sahneye koyuyor. “Genelde biraz ağıt gibi oldu. Hep bir şeyleri kaybedince kıymetini biliyiroruz. Biraz da böyle bir ifade gücü var eserin. Daha çok dramatik. Neden biz sahip olduğumuz yetenekleri iyi bir şekilde kullanmıyoruz? Bunu sorgulatıyor. Yaşamda misafir olduğumuzu unutuyoruz. Dünya bize ait değil. Paramız olduğu zaman satın alabiliyoruz ama satın alınca da bizim değil. Hepimizin gideceği yer belli” diyen Seyrek yaşamla ölüm arasında egolarımıza yenik düşmezsek daha mutlu bir hayatımız olabileceğini kaydediyor.

HEPİMİZİN ÖYKÜSÜ

Eserin librettosunu da yazan Uğur Seyrek aslında derdini çok güzel ifade ediyor: “Sayılı günlerimizin değerini bilemedik. Bir kerelik ömürlerimize kavgayı, kötülüğü, savaşı, acımasızlığı sığdırdık. Başka seslere kulaklarımızı tıkayıp, başka renkleri görmezden geldik. Dışımızın yapay parıltısıyla iç dünyalarımızı gözlerden gizledik. Yaşamın gerçek anlamını çözemedik, çıkış yolu varken bulamadık, çözümsüzlükler sarmalında dönüp durduk. Kendi hiçliğimizde kaybolduk, kendimize bile yabancılaştık. Bizi anlatıyor bu öykü. Karanlığın ve aydınlığın öyküsü bu. Var oluşun ve yok oluşun öyküsü!”


Okurken başka bir dünyaya gidiyorum

Sahnede solist olarak Özgecan Gençer, Hale Soner, Özay Günay, Deniz Likos, Bülent Külekçi, Hüseyin Likos, Kenan Dağaşan, Gökhan Ürben dinliyoruz. Solist dansçılar ise şöyle: İlke Kodal, Deniz Kılınç Tunçeli, Berfu Elmas, Erhan Güzel, Batur Büklü, Deniz Özaydın, Melike Koper, Julia Hartmann, Berfu Elmas, Maia İto. Yunus Emre’yi birçok şef ve orkestra ile defalarca seslendirdiğini söyleyen Hüseyin Likos, “Çok zevkli ve harika bir eser. Benim için Türk müziğinin üst noktası, inanılmaz bir matematiği var. Ben söylerken başka bir dünyaya gidiyorum sanki. Dünyada artık bütün oratoryoların sahnelenmesi gibi bir trend var. Uğur Seyrek o kadar güzel bir çalışma yapmış ki yapısını, özünü bozmadan sahneye taşıyor.diyorum» diyor.

Dans benim nefesim oldu

Uğur Seyrek, bale dışında resim ve heykel sanatlarıyla hemhal. Daha önce açtığı sergiler var. 16 yaşında tam dansa başladığını söyleyen Seyrek, “Ondan sonra benim nefesim oldu. Sanatı yaşam tarzına dönüştürmek çok önemli. Hobilerinizi meslek olarak yapıyor gibi oluyorsunuz. Resim ve heykel çalışmalarım da var. Hatta önümüzdeki ayın sekizinde Teşvikiye Sanat Galerisi’nde bir sergim olacak. Sanat üretimi yaptığım sürece mutlu oluyorum. Evimde eserlerimle yaşamayı seviyorum. Aslında eserlerimi sergilemeyi pek tercih etmiyorum kendime saklamak daha zevkli geliyor ama bazen paylaşma ihtiyacı da doğuyor” diyor.

#Uğur Seyrek
#Ahmet Adnan Saygun
#Yunus Emre Oratoryosu
5 yıl önce