|

Paris İklim Anlaşması nedir? Paris İklim Anlaşması'na tepkiler devam ediyor

Paris İklim Anlaşması nedir? Amerika Başkanı Donald Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekilme kararı almasının ardından vatandaşlar Paris İklim Anlaşması’nın ne olduğunu merak ediyor. Bizler de sizler için Paris İklim Anlaşmasını tüm detaylarını derledik.

Yeni Şafak
09:13 - 2/06/2017 Cuma
Güncelleme: 09:44 - 2/06/2017 Cuma
Diğer
Paris İklim Anlaşması nedir
Paris İklim Anlaşması nedir

Paris İklim Anlaşması nedir? ABD Başkanı Donald Trump, ülkesini Paris İklim Anlaşması’ndan çekme kararı aldı. Peki nedir bu Paris İklim Anlaşması?

Paris Anlaşması

2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Anlaşma, 5 Ekim 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir.

Paris Anlaşması’nın, BMİDÇŞ ile karşılaştırıldığında en ayırt edici özelliği, tüm ülkelerin katkılarına dayanacak bir sistem öngörülmüş olmasıdır. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasına ve tüm ülkelerin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi tahtında sorumluluk üstlenmesi anlayışına dayandırılmıştır. Gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasının yapılabilmesi için bir kıstas belirlenmemiş; herhangi bir farklılaştırmaya da gidilmemiştir.

Paris Anlaşması, 2020 sonrası süreçte, iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyo/ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesini hedeflemektedir. Paris Anlaşması’nın uzun dönemli hedefi, endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasen küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında tutulmasıdır. Bu hedef fosil yakıt (petrol, kömür) kullanımının tedricen azaltılarak, yenilenebilir enerjiye yönelinmesini gerektirmektedir.

İklim değişikliği ile mücadele bağlamında Anlaşma, ulusal katkılar, azaltım, uyum, kayıp/zarar, finansman, teknoloji geliştirme ve transferi, kapasite geliştirme, şeffaflık, durum değerlendirmesi konularına ilişkin uygulamam modaliteleri belirlenmek üzere bir çerçeve oluşturmuştur.

Anlaşma, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalan ülkelerin uyum ve direnç kabiliyetlerinin artırılması ile sera gazı emisyon azaltım kapasitelerinin yükseltilmesi amacıyla öncelikle gelişmiş ülkelerin, En Az gelişmiş Ülkeler ve Küçük Ada Devletleri başta olmak üzere ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkelere finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme imkanları sağlamaları öngörmektedir.

Emisyon azaltımı hususunda Anlaşma’da, gelişmiş ülkelerin mutlak emisyon azaltımı hedeflerini sürdürmeleri; gelişmekte olan ülkelerin ise emisyon azaltımı hedeflerini yükselterek farklı milli koşulları uyarınca, zaman içinde tüm sektörleri kapsayacak yeni, artırılmış hedefler benimsemelerini telkin etmektedir.

Bu hedeflerin uygulamaya konulması bağlamında ulusal katkılar, Anlaşma’nın önemli saç ayaklarından birini oluşturmaktadır. Ülkemiz, 20 Eylül 2015 tarihinde 2030 yılı itibariyle gerçekleşmesi öngörülen “Niyet Edilen Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı” (INDC) beyanını %21’e varan artıştan azaltım olarak açıklamıştır. Bilim dünyasınca yapılan değerlendirmelere göre, bildirilen tüm ulusal katkılar hayata geçirilse dahi, 2°C hedefine ulaşılmada yetersiz kalınacağı ve çabaların arttırılması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Nitekim Paris Anlaşması, Ulusal Katkı Beyanlarını (NDCs) periyodik olarak gözden geçirilmesi ve hedeflerin tedricen yükseltilmesini öngörmektedir.

Ülkemiz, Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış ve Ulusal Beyanımızda Anlaşma’yı gelişmekte olan bir ülke olarak imzaladığımız vurgulanmıştır.

Paris Anlaşması’nın kabulünden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşmadır.

7-18 Kasım 2016 tarihlerinde Marakeş’te düzenlenen BMİDÇS 22. Taraflar Konferansı, Paris Anlaşması'nın yürürlüğe girmesi sonrasında gerçekleştirilen ilk taraflar konferansı olması bağlamında, “Eylem Konferansı” olarak adlandırılmıştır.

Marakeş Taraflar Konferansından hemen öncesinde, gelişmiş ülkelerin 100 milyar dolar taahhüdüne ilişkin açıklanan “100 Milyar ABD Doları Yol Haritası”da, finansman bağlamında gelinen noktanın değerlendirilmesi açısından önemlidir.

Toplantı sonucunda, Paris Anlaşması’nın uygulama parametrelerinin en geç 2018 yılında tamamlanması öngörülmüştür. 2017-2020 süreci için “Küresel İklim Eylemi için Marakeş Ortaklığı” başlatılmış ve “İklim ve Sürdürülebilir Kalkınmaya dair Marakeş Eylem Duyurusu” (Marrakech Action Proclamation) kabul edilmiştir.

BMİDÇS 23. Taraflar Konferansı (COP 23) 6-17 Kasım 2017’de Fiji başkanlığı adına Bonn’da yapılacaktır.

Paris Anlaşması’na Giden Süreç

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2007 yılında yayımlanan 4. Değerlendirme Raporunda küresel ısınmanın tartışmasız bir gerçek olduğu; sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltılmasında geç kalınırsa iklim değişikliğinin ağır etkilerinin olacağı ve dolayısıyla küresel emisyonların acilen hızlı bir şekilde azaltılması gerektiği vurgulanmıştır.

Bu çağrı dikkate alınarak 2007 yılında düzenlenen 13. Taraflar Konferansı sonucunda Bali Yol Haritası oluşturulmuş, iklim müzakerelerinde iki paralel süreç başlatılarak, Kyoto Protokolü için 2012 sonrası müzakereler ile 2020 sonrası yeni iklim rejiminin müzakereleri sürecine adım atılmıştır.

Bali yol haritasında, tüm gelişmiş ülkelerin ulusal plan ve programlarına uygun azaltım taahhütleri veya faaliyetleri üstlenmeleri; gelişmekte olan ülkelerin ise teknoloji, finansman ve kapasite geliştirme faaliyetleri ile sağlanan ve desteklenen sürdürülebilir kalkınma hedefleri bağlamında, ulusal programlarına uygun azaltım faaliyetleri (NAMA) üstlenmeleri yer almıştır. 2012 sonrası iklim rejiminin belirlenmesi için ise, ortak vizyon, azaltım, uyum, teknoloji transferi ve finansman konu başlıkları altında müzakeler gerçekleşmiştir.

2009 yılında Kopenhag’da düzenlenen 15. Taraflar Konferansı uluslararası toplumda hayal kırıklığı yaratmış olmasına karşın, konferans sonucunda oluşturulan yasal bağlayıcılığı olmayan “Kopenhag Uzlaşma Metni”, müzakerelere yön verecek bir siyasi uzlaşı belgesi olmuştur.

Ek-I ülkelerinin 2020 yılı için sayısallaştırılmış, tüm ekonomiyi kapsayacak şekilde emisyon azaltım hedeflerini uygulamayı taahhüt etmiş, Ek-I Dışı ülkeler ise, azaltım faaliyetlerini (NAMA) uygulayacaklarını ifade edilmişlerdir. Uzlaşma metninde ilk kez Yeşil İklim Fonu (GCF) telaffuz edilmiş; iklim değişikliğiyle mücadelenin en önemli ayağı olarak gelişmekte olan ülkelere sağlanacak finansman desteği çerçevesinde, 2010-2012 dönemi için gelişmekte olan ülkelere 30 milyar dolar, uzun dönemde ise, 2020 itibariyle yıllık 100 milyar dolar finansman yardımı yapılması kararı alınmıştır. Bu fonun büyük bir kısmının ise Yeşil İklim Fonu üzerinden gitmesi gerektiği belirtilmiştir. Kopenhag’da ayrıca İklim Teknoloji Merkezi ve Ağı’nın (CTCN) temelini oluşturan teknoloji mekanizması kurulması kararı alınmıştır.

Bu doğrultuda, 2010 yılında Cancun’da düzenlenen 16. Taraflar Konferansı sonrasında Yeşil İklim Fonu (GCF) ve CTCN’in kurulmasına karar verilmiştir. Finansman hedefi olarak yine Kopenhag uzlaşma metninde geçen kısa vadede 30 milyar dolar, uzun vadede ise 100 milyar dolar zikredilmiştir.

2011 yılında Durban 17. Taraflar Konferansında, 2015 yılında imzalanmak üzere 2020 yılında yürürlüğe girmesi beklenen uluslararası bir anlaşma taslağı hazırlanması için Durban Güçlendirilmiş Eylem Platformu Geçici Çalışma Grubu (ADP) oluşturulmuştur.

2012 yılında düzenlenen Doha Konferansı, Kyoto Protokolü’nün ikinci taahhüt döneminin kabul edilmesinin yanısıra, iklim değişikliğinden en fazla etkilenen küçük ada devletleri ve en az gelişmiş ülkelerinin “iklim değişikliğinin etkilerinden kaynaklanan kayıp ve zararlar” kavramının uluslararası müzakerelere eklenmesi bağlamında önemli bir dönüm noktası olmuştur.

2013 yılı sonunda gerçekleştirilen Varşova 19.Taraflar Konferansı sonucunda, sözleşmeye taraf tüm ülkeler, 2020 yılı sonrası tarafların iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde çabalarını yansıtacak ulusal olarak belirleyecekleri katkılarını 21.Taraflar Toplantısı öncesi 2015 yılı Ekim ayına kadar sunmaya davet edilmiştir.

Varşova sonrası, 2014’de Lima’da gerçekleştirilen 20.Taraflar Konferansında ise ulusal katkıların çerçevesi belirlenmeye çalışılmış, konferans çıktısı olan “İklim Eylemi için Lima Çağrısı” belgesi ekinde, 2015 yılında kabul edilmesi öngörülen yeni anlaşma metninin öğeleri ayrıntılı bir şekilde ortaya konmuştur.

Yeni rejimin üzerinde genel bir mutabakatın oluşması ve IPCC’nin zaman içerisinde giderek daha güçlü bir şekilde ortaya koyduğu veriler doğrultusunda, 30 Kasım-12 Aralık 2015’de düzenlenen BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı sonucunda Paris Anlaşması üzerinde uzlaşıya varılmıştır.

AB, Paris İklim Anlaşmasına sahip çıktı

Avrupa Birliği (AB), ABD Başkanı Donald Trump’ın Paris İklim Anlaşması'ndan çekilme kararına rağmen sürece güçlü bir biçimde devam edileceğini açıkladı.

ABD Başkanı Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekileceğini açıklamasının ardından, çeşitli AB kurumları sürece güçlü biçimde devam edileceği açıklamaları yaptı.

Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Antonio Tajani, konuyla ilgili değerlendirmesinde, iki tarafın yaptığı anlaşmanın şartlarına uymak yükümlülüğü olduğunu ifade eden Latince “Pacta sunt servanda” ifadelerini kullandı.

Paris İklim Anlaşması'na saygı duyulması gerektiğini belirten Tajani, bunun bir “güven ve liderlik” meselesi olduğunu belirtti.

- Tarihi fırsat

ABD "olsa da olmasa da" bu anlaşmaya ve sürece devam edileceğini vurgulayan Tajani, "Dışarıda kalmayı tercih eden vatandaşlar, gezegen ve ekonomi için tarihi bir fırsatı kaçıracak." değerlendirmesinde bulundu.

Tajani, AB’nin iklim değişikliği karşısında "öncü rolü" ve çabalarıyla yatırım, inovasyon, teknoloji, istihdam ve rekabetçiliğini artırmaya devam edeceğine işaret etti.

AB Komisyonu İklim ve Enerjiden Sorumlu Üyesi Miguel Aries Canete de "Küresel iklim değişimine ana ortaklardan bir tanesi sırtını döndüğü için küresel toplum için üzücü bir gün. AB, Trump yönetiminin ABD’yi Paris İklim Anlaşması'ndan tek taraflı olarak çekeceğini açıkladığı karardan ötürü derin üzüntü duyuyor." ifadesini kullandı.

- "Eşi benzeri görülmemiş çok taraflı bir ortaklık"

Paris İklim Anlaşması'nın zor zamanlarda 200'e yakın ülke arasında "eşi benzeri görülmemiş çok taraflı bir ortaklık" olduğunu belirten Canete, "Bu sorun hepimizi tehdit ediyor. Bu, bizim neslimizin gelecek nesillere karşı sorumluluğu." değerlendirmesinde bulundu.

Canete, Trump'In yaptığı açıklamanın kendilerini daha da kuvvetlendirdiğini, Avrupa'nın öncü rol üstlenmeye hazır olduğunu vurgulayarak, "Paris anlaşması devam edecek. Dünya, ilklim değişimine karşı Avrupa’nın küresel liderliğine güven duymaya devam edebilir. Bizler, Paris'in yanında duruyoruz Paris'i uygulayacağız. Bu, bizim ortak faydamıza." ifadesini kullandı.

- Paris Anlaşması

Aralık 2015'te Paris'te yapılan 21. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Taraflar Konferansı'nda (COP21) onaylanan anlaşma, Nisan 2016'da New York'taki BM Genel Merkezi'nde ABD, Çin ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 190'dan fazla ülke tarafından imzalanmıştı.

Dünyaya en fazla sera gazı salan ülkeler olan ABD ve Çin'in iklim konusunda ilk defa birlikte bir anlaşmaya imza atması ve yürürlüğe sokması nedeniyle anlaşma tarihi bir adım olarak nitelendirilmişti. Küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmayı hedefleyen metnin, uluslararası anlamda hukuki bağlayıcılığı bulunuyor.

En fazla sera gazı yayan ülkeler ise sırasıyla Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Brezilya, Japonya, Endonezya, Almanya, Güney Kore, Kanada ve İran olarak ön plana çıkıyor.

#Paris Anlaşması
#Paris İklim Anlaşması
#Donald Trump
7 yıl önce