Bugün ise bu radikal örgüt Suriye'nin kuzeyine doğru ilerliyor. Suriyeli mültecilerin gayri resmi sayısının bir milyonu aştığı tahmin Türkiye'nin ise Batı'nın büyük korkusu El-Kaide problemi ile karşı karşıya gelme ihtimali konuşuluyor. El-Kaide ve türevi olan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi grupların Suriye'de ve bölgedeki durumu, Türkiye'ye olası yansımalarını Rai al Youm gazetesi genel yayın yönetmeni ve El-Kaide ile ilgili en detaylı kitapların yazarı Abdul Bari Atwan ile konuştuk.
Arap Baharı sonrasında bölgede meydana gelen güç boşluğu özellikle Libya ve Suriye'de, el-Kaide ve bağlantılı grupların bölgede kök salmasına, militan toplamasına, bu militanları eğitmesi ve savaştırması için imkan sağladı. Libya cephaneliğinden kaçırılan silahlar el-Kaide bağlantılı grupların yapısını güçlendirdi. Suriye'de ise Körfez ülkelerinin dolaylı ve dolaysız olarak sağladığı mali yardımlardan ve silah tedarikinden istifade ettiler. 'Uyanış' dönemindeyse Maliki liderliğindeki Irak yönetimi Irak İslam Devleti (IŞİD)'ne karşı çıkan Sünnilere söz verdiği jestleri yapmayınca bu durum IŞİD'in popülaritesini artırdı. Ya da başka bir ifadeyle IŞİD'in rağbet görmez halini azalttı. İslami Mağrip El Kaide'si ise Libya'da yaşanan olayların ardından destek kazanırken Cezayir'de, Afrika Sahili'nde (geçtiğimiz yıl Mali'de olanları düşünün), Nijer'de (Boko Haram) ve hatta devrim sonrası süreçte demokratik ve mutlu bir ülke olmaya en yakın Tunus'ta bile canlanmaya başladı. Yemen, Pakistan, Irak gibi yerlerde son dönemde El-Kaide grupları gözden uzak durmayı, düşük profil izlemeyi; ortam müsait olduğu zaman geri dönmeyi tercih ettiler. Ve maalesef dünya gözlerini Suriye'ye dikmişken Irak geçtiğimiz yıl, yani 2013'te en kanlı dönemini yaşadı.
El-Kaide'nin merkezi yönetimi, planlayıcıları Suriye'nin kendilerine yeni bir açılım sağlayacağını biliyorlardı ve mezhep çatışmasının kendilerine sağlayacağı avantajlar üzerine detaylı bir strateji geliştirdiler. Bundan üç yıl önce Suriye'de ilk barışçıl gösterilerin başladığı dönemde bile planları bunun üzerine kuruluydu. 'Bin Ladin'den sonra: Yeni kuşak el-Kaide / 'After bin Laden: al-Qa'ida the Next Generation' isimli kitabımın ilgili bölümünde bunları daha detaylı okuyabilirsiniz.
Irak İslam Devleti'nin lideri Zerkavi, mezhep çatışmasını Irak ve Suriye gibi güçlü, seküler Arap devletlerinin dengesini, istikrarını bozmak için oldukça etkin bir araç olarak gördü ve bu strateji yıllar boyunca kabul gördü. Yani siviller arasında Şiiler orantısız bir şekilde zorluk yaşıyor. Resmi taraftan ise El-Kaide hükümet, ordu ve istihbarat birimlerini hedef olarak seçmeyi tercih diyor. Aynı zamanda korsanlık ve rehine almak gibi eylemler teşvik ediliyor. Zira bu tip eylemlerle terör yaratıldığı gibi rehineler için istenen fidyelerden de ciddi gelir sağlanıyor. Tekrar söylemek gerekirse, El-Kaide için herhangi bir devletten ya da milletten herhangi biri onların hedefi olabilir. Özellikle de oldukça değerli ve pahalı olduklarını düşündükleri Batılılar...
Rusya, ABD ve İngiltere, Suriye'de cihatçıların irtifa kazanmasından eşit derecede rahatsızlar. Cihatçılara kıyasla Beşşar Esed daha küçük bir problem haline geldi onların gözünde. Hatta yakınlarda saydığım bu ülkelerin Suriye ve Irak'taki cihatçılarla mücadele edebilmek için Esed ile anlaştıklarını bile duyabiliriz. Maalesef bu da Suriye'de yaşanan tüm o dehşet olaylara rağmen Esed'e kaybettiği itibarını geri verecektir.
El-Kaide her yerden olduğu gibi Türkiye'den de birkaç yüz genci Suriye'de savaşmak üzere bünyesine dahil etti. Elbette bu gençlerin Türkiye'ye ekstremist ve çatışmalarla sertleşmiş bir şekilde dönmeleri, Türkiye içinde savaşmak isteyecekleri ihtimali olabilir ama bu durumu asla abartmamak lazım. Türkiye demokrasi yolunda oldukça emin adımlarla ilerliyor. Bu da aşırılık yanlılarına uygun bir zemin sağlamayan bir ortam.
Batı'nın köklerini kazımak adına bulunduğu tüm girişimlere rağmen el-Kaide'nin hayatta kalabilmesinin tek bir nedeni var, o da el-Kaide'nin bir yurdunun olmaması. 11 Eylül sonrasında Afganistan'ın Tora Bora dağlarını kendilerine yurt edindikleri dönemde ABD bombardımanlarla sildi süpürdü. Şu andaysa örgüt 'hicret' diye isimlendirdikleri göçebe stratejisi uyguluyor ve yüzlerce adresi var.
Bu olmayacak bir şey. Saddam Hüseyin döneminde Şii bir rejim muhalifi olan Maliki, Şii İran yönetimine diğer herhangi bir bölgesel güce kıyasla daha tutkun, daha bağlı. Pazartesi günü Maliki ve Hamaney Suriye konusunu görüşmek üzere buluşturlar ve Esed rejimine desteklerini sürdürme kararı aldılar.
Suriye'de Esed rejimine karşı savaşan muhaliflerin yüzde 50'sini El-Kaide bağlantılı gruplar oluşturuyor. Böylece savaş tecrübesi kazanıyorlar. Batılı ve bazı komşu ülkeler ise Suriye'deki bu kaotik gücün onlara sağladığı faydaları kaybetmekten endişeli. Bu ülkeler Beşşar Esed'in gittiği anda El-Kaide ile bağlantılı grupların yaratacağı güvenlik boşluğundan oldukça ürküyor. Bu nedenle ben yakın gelecekte Esed'in yine yerinde olacağını düşünüyorum. Suudi Arabistan ve İran'ın görüşmelerden uzak tutulması (Suriye'deki krize ilişkin çok sayıda ülkenin ve muhaliflerin de katılımıyla İsviçre'de düzenlenen Cenevre-2 Konferansı), Suriye muhalefeti içinde bir kimlik ve uyum olmayışı nedeniyle de Cenevre-2'den Suriye'deki sivil savaşı durdurabilmek için ihtiyaç duyulan gerekli siyasi uzlaşının sağlanamayacağı görüşündeyim.