|

Eski PKK'lı Seydi Fırat: Türkiye'nin iç dinamikleri Kürt sorununu çözer

Barış Grubu üyesi eski PKK'lı Seydi Fırat: “Bu sorunun dış güçlere, bölgeye ihale edilmesi büyük hata olur. PKK, DTP, AK Parti, CHP... Hangisi olursa olsun tek bir anlayışın kendi çözümünü dayatması yeni sorunlar doğurur. Çözüm platformu kurulmalı, toplumun katıldığı bir çözüm bulunmalı” diyor.

Mehmet Gündem
00:00 - 10/03/2008 Pazartesi
Güncelleme: 00:05 - 10/03/2008 Pazartesi
Yeni Şafak
Eski PKK'lı Seydi Fırat: Türkiye'nin iç dinamikler
Eski PKK'lı Seydi Fırat: Türkiye'nin iç dinamikler
Başka bir yol olmalı…

Adı Seydi Fırat;

18 yaşında evden çıktı.

Heyecanlıydı, silahlı mücadeleyle dünyayı değiştireceğine inanıyordu.

PKK'nın siyasi kanadında yer aldı, uzun yıllar Bekaa ve Kandil'de yaşadı, Öcalan'ın isteğiyle 1999'da sekiz kişilik bir grupla birlikte Türkiye'ye teslim oldu, Muş Cezaevi'nde beş yıl yattı. Annesi onu 19 yıl sonra gördüğünde tanıyamadı, 'ana ben Seydi' dediğinde ancak sesinden tanıyabildi.

Cezaevinden çıktığında üzerinden militanlığı düşmüş, fikrini barış aktivistliği kuşatmıştı.

O şimdi Barış ve Demokratik Çözüm Grubu'nun üyesi olarak Kürt sorununa konuşarak çözüm arıyor...

Seydi Fırat; “Ben barış militanıyım, elim artık silaha gitmez…” diyor ve devam ediyor; Benim durumum, şimdi yaşadıklarım herkes için bir deneyim. Kürtler için de, devlet için de, PKK için de bir deneyim. Hepimiz yaşaya yaşaya bir noktaya geli-yoruz. PKK ve Kürtler eskiden bağımsız devlet diyorlardı, şimdi üniter yapı içinde çözümden yanalar. Türkiye de sorunu bir güvenlik sorunu olarak algılıyordu, o da şimdi çok boyutlu bakmaya başladı.

Daha çok düşünmemiz gerekiyor.

Militanlık çözüm olmadığı gibi sorunu sadece militarizme indirgemek de çözüm değil. Başka bir yol olmalı…



* * *


Ömrünüzün büyük kısmını dağda PKK militanı olarak geçirdiniz…

Öcalan 1999'da yakalanınca örgüte, 'çatışmayı bitir' dedi, PKK'yi 2 Ağustos'ta Türkiye'den çıkarttırdı ve iyi niyet jesti olarak PKK'den üst düzey bir grubun Türkiye'ye teslim olmasını istedi. Ben o grubun içindeydim.

Teslim olma kararı kolay oldu mu? Bunda tek etki Öcalan'ın talimatı mıydı?

Öcalan'ın talimatı yön vermiştir ama insan düşünüp duruyor, Kürt sorununun çözümünde acaba başka bir yol olabilir mi diye. Ben bu barışçıl sürecin geliştirilmesinde Türk, Kürt bütün insanlarımıza karşı bir sorumluluk taşıdığımızı düşünüyorum.

Nasıl teslim oldunuz?

Sekiz kişilik bir grup oluşturduk. Herhangi bir çatışmanın içine düşüp ölmemiz yeni sorunlar oluştururdu. Öcalan'ın avukatları aracılık etti. Diyarbakır Valisi'ne gittiler. Vali yardımcı olmayacağını söyleyince, Jandarma'ya gittiler. Jandarma olumlu yaklaşmış. Biz de Jandarma'ya teslim olmaya karar verdik.

Nereden giriş yaptınız?

Şemdinli'den. Bir aylık yürümenin ardından sınıra yaklaştık ve orada Jandarma'nın telsiz frekansına girip, koordinatlarımızı, niyetimizi, kimliklerimizi bildirdik. Jandarma gelip bizi helikopterle almayı teklif etti. Bölgede PKK'liler de vardı, bir çatışma olmasın diye “Biz geliriz” dedik, 5-6 saat yürüdükten sonra bir tepeye vardık, aşağıda asker vardı. Bizi gördüler, aramızda 200 metre kala bir asker öne çıktı; “Siz de silahınızı bırakın, ben de silahımı bırakayım, orta yerde buluşalım” dedi ve öyle yaptık... Tarih 1 Ekim 1999.

ASKER İYİ DAVRANDI

Asker'in ilk sözü ne oldu?

“Merhaba, hoş geldiniz” dedi, bizi tümgeneralin yanına götürdü. Tümgeneral, “Ben 10 yıl sizinle çarpıştığım için bu rütbeye geldim ama şimdi sizi teslim alıyorum. Bu görev için burada bulunuyorum” dedi. Biz de kendisine PKK Konseyi tarafından dört ayrı makama yazılmış, barış içerikli mektuplarımızı sunduk. Bizi Van'a götürdüler, karma bir heyet tarafından dört gün sorgulandık. Biz “Kiminle görüşüyoruz?” diye sorduğumuzda, “Devletle görüşüyorsunuz” dediler. Daha sonra Muş Cezaevi'ne sevk edildik.

Asker sizi çok sıcak karşılamış…

Bu süreçte incitici muameleyle karşılaşmadık. Asker son derece ciddi davrandı, provokatif bir tacizde bulunmadı, ama heyetin tutumu bizi kullanma, bizden sadece bilgi alma ve sorunu olduğu yerde bırakma yönündeydi.

Neden?

Öcalan yeni yakalandığı için “örgüt tasfiye aşamasında” havası hâkimdi. O dönem iyi değerlendirilmedi ve fırsat kaçtı. PKK silah bırakmaya karar vermişti, herkes çözüme yakındı fakat hükümet daha fazlasına cesaret edemedi. Etseydi, bugün bunları yaşıyor olmayacaktık.

ANNEM BENİ TANIMADI

Ailenizden ayrılalı kaç yıl olmuştu?

18 yaşında evden çıktım, annemi 19 yıl sonra gördüm, babam ise ölmüştü. Annem cezaevine geldi, beni tanıyamadı, “Ana ben Seydi” deyince tanıdı. Her ananın evladı onun vatanıdır, ben bunu kendi anamda da gördüm.

Kaç yıl yattınız?

Beş yıl…

Bugün o militan kimliğinden barış aktivisti noktasına geldiniz. Bu değişim sürecini nasıl yaşadınız?

Hem dünya hem Türkiye'yle bağlantılı olarak gelişen bir değişim süreci oldu bu. İçinde uzun yılların ve pek çok tecrübenin deneyimi var.

İki kimlik arasında gidip geliyor musunuz?

Hayır, hayır... Tek kimliğim var...

Sizden yeniden bir silahlı militan çıkar mı?

Ben barış militanıyım, elim artık silaha gitmez…

Bir askerin acısı ile bir militanın acısı sizde nasıl karşılık buluyor?

İkisinin acısını birbirine yakın hissetmeye başladım.

Örgüt elemanları size 'mücadeleden koptu' diye bakıyorlar mı?

Farklı bakanlar olur. Ancak bu durum herkes için bir deneyim. Kürtler için de, devlet için de, PKK için de bir deneyim. Bu duruma, üzerinde düşünülmesi gereken bir deneyim olarak bakılmasını istiyorum. Hepimiz yaşaya yaşaya bir noktaya geliyoruz.

Örgütte sizin durumunuza gıpta edenler var mı?

Barış yandaşlarının onların üzerinde de pozitif bir etkisinin olacağını düşünüyorum.

Dağa çıktığınıza hiç pişmanlık duydunuz mu?

Kürt sorunuyla ilgilendiğimden pişman değilim ama keşke bunun başka yolu, yöntemi olsaydı da bu iş silahlı mücadeleye kaymasaydı. Keşke bu kadar insan ölmeseydi. Bu olay keşke cumhuriyet kurulurken çözülseydi de bizim üzerimize kalmasıydı. Biz bu işe 17-18'inde heyecanla girdik, başladığımızda farklı bir Türkiye gerçeği vardı. Kürtçe konuşurken etrafımızdakiler bize nasıl bakar diye korkuyorduk. O korku sürecinin çocuklarıyız. Üzerimizde derin bir etki bıraktı.

YOK SAYMAK SORUNU BÜYÜTTÜ

Türkiye sorunlarıyla yüzleşmekte, tartışmakta gecikmeler yaşıyor, böyle olunca da çözülebilir olanlar bile erteleniyor…

Türkiye bugün sorunlarını tartışıyor ama çözüme yönelik tartışmıyor. Örneğin türban sorunu, çözülmedi, kitleler mağdur edildi ve bu topluma yeni bir ağırlık oluşturdu. Kürt sorunu da böyle. Kürt sorunu hep vardı, tartışıldı ama “Kürt sorunu yoktur, Kürtler ayrı bir kimlik değildir” tartışması yapıldı. Böylece Kürt sorunu şiddetle özdeşleştirilen bir sorun durumuna geldi.

Erdoğan Kürt sorununu algılamada farklılık ortaya koydu...

AK Parti yüzde 47 oya sahip, büyük bir toplumsal enerji ve temsiliyete sahip, içinden Cumhurbaşkanı'nı çıkaran bir partidir. Onun Kürt sorununa yaklaşımı çok önemlidir. Sorun 'güvenlik meselesi' olarak algılandığında çözüm olmadığını artık herkes biliyor. AK Parti iktidarı 22 Temmuz'a kadar sorunu barışçıl yollardan çözme yönünde irade belirtiyordu. Fakat şimdi operasyonla birlikte soru işaretleri bölgede artıyor.

Barış için Kürtler özellikle DTP üzerine düşeni yaptı mı?

DTP'den beklentiler vardı ama çeşitli nedenlerle fırsat bulamadı. Bir proje ortaya koyamadı, söylem geliştiremedi ve hızla kuşatıldı.

PKK ile aralarına mesafe koymaları beklentisi vardı kamuoyunda, fakat iç içe bir yapı görüntüsü verdiler…

Kürt sorununda PKK zaten bir aktördür. Bölgedeki aktörleri yok sayarak çözüm olmuyor. PKK'ye yaklaşım nasıl olmalı sorusu önemlidir. Ne olursa olsun PKK'yi reddetmek gerekir, diyalog kurulmaması gerekir gibi bir algı var ama bu gerçekçi değil. DTP de PKK gerçeğini reddedemez.

KÜRTLER AYRI BİR DEVLET İSTEMİYOR

PKK terörle, şehirlerde canlı bombalarla, Türkleri ve Kürtleri öldürerek neyi çözebilir?

Çözüm öldürmekte değil, çözüm barışı konuşmakta… “Ya ver, ya vur” olmaz. PKK de artık buna inanmıyor. Türkiye'nin üniter yapısı korunmalıdır ama daha demokratikleşerek... Sorun mutlaka Türkiye'nin içinde çözülmelidir. Kürt sorunu iç dinamiklerle çözülmeli. Dışa servis edilmeden bu sorunu esas olarak Kürtler ve Türkler çözmeli. Bizim bunu çözme imkanlarımız var. Bir sürece dayanan Türk-Kürt tarihsel ilişkileri var. Kürt ve Türk aydınları geleceği birlikte kurma vicdan ve sorumluluğuna sahipler, biz Filistin-İsrail gibi kanlı bıçaklı olamayız. Hepimiz bu sorun çözülsün istiyoruz, PKK de barışçıl temelde çözümüne katkı sunacağına kendi yayınlarında yer veriyor. Bir grup gazeteci Öcalan'a sorsa, senin bugün barış sürecine katkın ne olabilir diye...

Devlet terörist başıyla muhatap olmaz algısı var...

Öcalan'da sorunu çözmeye yönelik bir yaklaşım var, PKK'yi bu doğrultuya çeker, silah bırakmaya da ikna eder.

Sonuç alabilir mi, mesela PKK'yı silah bırakmaya ikna edebilir mi?

Bütün gücüyle dener bunu…

Hâlâ örgüt adına karar verecek tek kişi mi?

Evet…

MHP-CHP'NİN İSTEĞİ “GÜÇ GÖSTERİSİ”

Kara harekatı birtakım iç tartışmalar getirdi, muhalefet askerle karşı karşıya geldi, ABD etkisinden söz etti. Kamuoyunda da PKK bitti algısı oluşmadı.

Türkiye operasyon yaptı, PKK'yi bitiremedi deyip oradan bir zafiyet çıkarmak yanlış olur. Türkiye'nin zafiyeti gücünden kaynaklanıyor. MHP-CHP çizgisi diyor ki; devlet gücünü göstermelidir. Yanlışlık buradadır. Operasyon küçük değil, Aralık'tan itibaren sürüyor. Hava saldırılarıyla yapıldı, yüksek teknolojiyle bombalar atıldı ve sonra kara harekatı yapıldı. Ama o bölgenin koşulları çok zor, kesin sonuç almak da öyle…

Asker 8 günde döndü, bölgenin koşulları hesaba katılmış ve hedef bu realiteye göre belirlenmiş denebilir mi?

Evet denilebilir. Asker kara harekatını kısa tutmakla ya da sınırlı bir hedef koymakla hata yapmış değil… Sanıyorum asker de eski tarz yöntemle bu işin bitmeyeceğini biliyor ama CHP-MHP çizgisi eski konseptte ısrarlı. Bu yöntemle örgüt tasfiye olmaz.

Dağdaki psikoloji nedir?

Onlar da askeri yöntemlerle çözülemeyeceğinin anlaşılmasını bekliyor. Bu operasyonun da bu görüşü desteklediğine inanıyorlar. PKK'yi psikolojik olarak çökertme hesapları yapılıyor ama PKK zaten bir örgüt ve militanlar ağır koşullarda yaşıyorlar, zorluklara alışıklar.


Bölge halkı, PKK ve DTP'nin Kürt sorununun çözümüne yönelik yaklaşımları ne kadar paralel?

Kürtler eskiden bağımsız bir devlet diyorlardı, bugün gelinen noktada bunun gerçekçi olmadığı, üniter yapı içinde çözümün olması gerektiği görüldü.

Biz nasıl Kürt sorunu bir güvenlik sorunu olarak algılandığında çözümden uzaklaştığımızı düşünüyorsak, dağdakiler de öldüre öldüre, öle öle sonuç alamayacaklarını düşünmeye başladılar mı?

Doğru… Ama PKK beş kez ateşkes ilan etti, bunun sonuç vermemesinin getirdiği hayal kırıklığı vardır.

PKK kendini devletle eş değer tutup ateşkes ilan ediyor. Bir devletin buna evet demesi kolay bir iş değil…

Ama barış için bir yol bulmalıyız…

Bir sivil inisiyatif çıksa, Kürt sorununda adres onlar olsa çözüm adımları hızlanmaz mı?

Bu doğru bir yaklaşım…

Sorun Öcalan üzerinden çözülmek durumunda mı?

Böyle bir inisiyatifin gelişmesi sorunun çözümünü kolaylaştırabilir.

PKK AKTÖRLERDEN SADECE BİRİDİR

Kürt sorununun birinci derecede muhatabının PKK olarak lanse edilmesi çözümü engelliyor. Sorun çözülsün ama ben çözeyim baskısı var gibi…

Esas dert sorunun çözümü olmalı. PKK aktörlerden sadece biridir.

DTP, bu süreçte PKK'dan bağımsız bir söylem ve siyaset üretebilir mi?

DTP'nin tabii ki sorunu barışçıl temelde çözmek için katkıları olacaktır. Kısmen PKK'yi de etkileyebilir ama bu sorunu tek başına DTP'nin kaldırabileceğini düşünmüyorum. Tek başına hiçbir aktör Kürt sorununu çözemez...

Öyleyse bir ulusal çözüm platformu kurulmalı…

İçinde DTP'nin, AK Parti'nin, TÜİSİAD'ın katkısı olmalıdır… Bu sadece Kürtlerin değil, Türkiye'nin sorunudur ve herkesi ilgilendirir. Sorunun çözümü için tartışmalar olmalı, kamuoyu çözüm istemelidir. Bu yönde güçlü bir toplumsal destek yoksa hükümet de adım attığında sonuç alamaz. Tek bir siyasi partinin çözüm önerileri kutuplaşmalara yol açabilir, DTP'nin pozisyonu biraz da böyledir. Önerileri farklı bir algılamaya ve istismarlara gidebiliyor.

PKK'nın içinde bir iktidar çatışması var mı?

Söylenenlerin gerçekçi olduğunu sanmıyorum.

PKK'nın alternatifi ne?

Alternatifi Kürt sorununun çözümüdür.


PKK sorununun çözümünde ABD ve Barzani faktörlerinin etkisi nedir?

Türkiye'nin ABD'ye ihtiyacı yok, bu sorunu çözmeye kendi gücü yeter. ABD'ye inisiyatif kaptırarak PKK sorununu çözmek başka sorunlar getirir. Türkiye'nin PKK sorununu çözmek için masaya oturacağı kişi Barzani de değil, Türkiye Kürtleridir. Türkiye'deki Kürtlerin kendi özgürlükleri, kendi düşünceleri vardır. Barzani bunları temsil eden bir isim değil ki, PKK sorununu çözmeye kalksın.

Barzani ile bölge Kürtleri arasında bir ilişki kuruluyor?

Türkiye Kürtleriyle Barzani arasında köklü bir bağ yok, Barzani'yi dinlemezler. PKK, ne ABD'nin ne de Barzani'nin dayatmasıyla silah bırakmaz. Tasfiye olmayı göze alırlar ama onların dayatmasıyla silah bırakmazlar. Bu bir örgüt psikolojisidir...





16 yıl önce