Türkiye'nin kadersizliği de bu zaten. Kadro değişince zihniyetin de politikaların da değişeceği zannediliyor. Ecevit de dâhil olmak üzere CHP'den çok lider geçti ama belli ölçüde partiye yön verebildiler. CHP'nin yerleşik ilkeleri ve değerleri var. Bunlar üzerinde yapacakları revizyon onlar için kurucu felsefeyi reddetme anlamına geliyor. CHP'nin böyle bir açmazı var. Her şeyden önce bir kimlik tanımı yapmaları lazım. Şayet CHP 'ben ulusal değerlere önem veren bir partiyim' derse diğer iddialarından vazgeçmek durumunda kalacak ya da CHP terk edilip, tarihe karışacak ve bambaşka bir parti içinde yeni bir oluşum meydana getirilecek.
CHP'nin bu açmazdan kurtulması son derece zor ama arınmanın en doğru yöntemi CHP'nin tarihi yerine iade etmesidir. Bunu partinin kapanması anlamında söylemiyorum ama hem altı oku savunup, hem de demokrasiden bahsetmek söz konusu olamaz.
Eski Yunanlılarda; devletin nasıl yönetildiği değil, kimin elinde olduğu şeklinde bir siyaset sınıfı tanımı vardı. Bu sınıfın temsilcilerinden biri olan CHP de; 'devletin sahibi vardır' diyor ve başkalarının ortak olması konusunda son derece hasis davranıyor. Bu zihniyet devam ettiği sürece demokrasiden de bahsedilmesi mümkün değil. Demokraside devletin sahibi denilen tekil bir özne yoktur. Halk egemenliğin kaynağıdır ve bütün kesimler devlette pay sahibidir. CHP'nin açmazının benzeri MHP'de de var.
Bu durumu analiz etmeye gerek yok sadece bir anekdotla anlatmak istiyorum. Kılıçdaroğlu; CHP geleneği ve liderlerin tutumundan bahsederken herhalde şunu da biliyordur. Biliyorsunuz 12 Eylül'de Ecevit tutuklandı ve daha sonraki dönemde katıldığı bir toplantıda batılı gazeteciler Ecevit'e 12 Eylül rejimi ile ilgili sorular sordular ama Ecevit cevap vermedi. Ecevit 'Ben yurdumun iç meselelerini burada sizinle tartışamam' dedi ki kendisi de bir 12 Eylül mağduruydu. Herhalde Kılıçdaroğlu, Ecevit'ten daha fazla mağdur değildir. Ecevit devlet adamı olgunluğunu gösterdi. Gelenek varsa bu da bir gelenektir. Bu nedenle diyorum ki Kılıçdaroğlu, Ecevit'ten ders almalı ve iç meseleleri yurt dışında tartışmaktan artık vazgeçmeli.
Siyasi kimliğin bulanıklığından doğan çelişkilerin faturasını CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ödüyor. CHP, iktidarın belirlediği gündemin peşine sorgusuz sualsiz takılıyor. Kendi geliştirdiği, oluşturduğu bir gündemi yok; hiçbir zaman olmadı. Oysa ki sosyal demokratsanız -kendinizi öyle kabul ediyorsanız- sizin ekonomide, kültür ve sanatta, eğitimde iddialarınız olmalı. Mesela dış politikada Suriye konusunda 'Biz hiçbir zaman Esad rejimini desteklemedik' diyorlar. Madem desteklemiyorsunuz o zaman Esad'ın ayağına gidip hem de en ateşli saatlerde onunla aynı karede fotoğraf vermeyi nasıl izah ediyorsunuz? CHP inandırıcılığını çelişkileriyle çürüterek yitirmiş bir parti.
Genç solcular CHP'yi ılımlı sosyal demokrat bir parti olarak algılıyorlar. Fakat CHP'yi neye göre sol kabul ediyorlar? Bunu kendileri de bilmiyor. 'Sağ değilse soldur' gibi çok düz mantık var. 'Biz gençler dünyadan haberdarız. Gidişatı kendi dinamizmimizle dönüştürebiliriz' niyeti var. Ama siyaset sınıfı dediğimiz kesimin CHP'deki gölgesi buna izin vermez. Genç solcuların mevcut CHP'yi yeni bir CHP yapma şansları yok.
Yeni bir sosyal demokrat partinin varlık gösterememesi ya tabandan gelinmemesinden ya da yanlış tabana basıp yükselmekten kaynaklanıyor. Çoğu denemelerin entelektüel kulüp edasıyla hareket ettiğini görüyoruz. CHP'den sol bir parti çıkması eşyanın tabiatına aykırı gibi gözüküyor. Sosyalist enternasyonalin bile sol görmediği bir parti içinden ne derece sosyal demokrat bir parti çıkabilir? Ben siyasete girecek sol tandanslı biri olsam CHP'ye gidip politika yapmam. Çünkü programını, tarihini bildiğiniz bir partiye neden gireceksiniz ki? Şayet girecekseniz de ya o kuruculuğu savunacaksınız ya da külliyen reddedeceksiniz.
Ne olacak öyle olursa? Parti içindeki çatışmanın boyutları daha da büyüyecek. Çünkü CHP'nin sorunu örgütsel bir iş bölümünün dağılımının iyi yapılamamasından değil, siyasi fikriyatından doğan çıkmazlarından kaynaklanıyor. Fransız Siyaset Bilimci Maurice Duverger 'CHP otoriter bir parti değil vesayet partisidir' derdi. Gerçekten de CHP'nin vasi olması Cumhuriyetin kuruluşuyla ortaya çıkan bir fenomen. CHP zaman içinde bu rolü o kadar içselleştirdi ki hâlâ halkın demokrasiyi götüremeyeceği düşüncesinde. Bu nedenle demokraside CHP gibi bir partinin şansı yok.
Tek parti döneminin yöneticilerinden Nevzat Tandoğan'a atfedilen bir söz vardır: 'Komünizmi de getireceksek biz getiririz, size ne oluyor?' derler. İşte devletçi partilerin AK Parti karşısındaki tutumu da aynen böyle. 'Barışı getireceksek biz getiririz' anlayışı ile hareket ediyorlar ve bir türlü elde edilen bu 'başarıyı' kabullenemiyorlar. CHP ve AK Parti arasındaki farkın anlaşılması bakımından bir örnek de vermek istiyorum.
Dünyada şirketleşmiş bir parti anlayışı var. Partiler ekonomi mantığıyla yönetiliyor ve en fazla oyu alacak bir parti zihniyeti geliştirilmek isteniyor. Bunun için de yaptıklarınızla vaat ettikleriniz arasında bir paralellik olması lazım. Bu duruma CHP açısından bakacak olursak, örneğin siz istediğiniz kadar çözüm sürecine katıldığınızı iddia edin Dersim'i açıklayamazsınız. Ya çok samimi olacaksınız -ki bu da CHP'nin geçmişini inkâr etmesi anlamına gelir- ya da tarihi saptıracaksınız ama CHP her ikisini de yapamıyor ve doğal olarak inandırıcılığını da kaybediyor.
MHP Cumhuriyet öncesine de götürüp Türklüğe atıfta bulunarak, 'bütün devletin sahibi benim' diyor ama kendi içinde tutarlılığı olan bir parti. CHP demokrasiyle çelişkili olan flörtünü gerçekleştirmeye çalışırken; MHP'den demokrasi söylemine dair bir slogan duymuyoruz. Hep aynı ne bir adım geri ne de bir adım ileri. CHP ve Ak Parti arasındaki farkın anlaşılması bakımından bir örnek de vermek istiyorum.
Hatırlayalım, Baykal çarşaf açılımı denen komik bir şey yaptı. O kadar traji komik bir şey ki daha önce başörtülü öğrencileri ikna odalarında sorgulayan bir milletvekilinden çarşaflı bir kadına rozet takması istendi. Oysa ki CHP sokakta, okulda, kamu alanında gördüğü her türbanlıya çatıyordu. Türbanlılar; aşağılanan, küçümsenen, Amerika'daki zenciler gibi muamele gören bir kesimi temsil ediyordu onlar için. Şimdi siz kalkıyorsunuz çağdaş Türkiye, CHP'nin gösterdiği hedefler deyip çarşaf açılımı yapıyorsunuz. Bu çok büyük hataydı. Büyük çelişki. Öte yandan AK Parti türbanı gündeme bile getirmedi. Ne kanuni düzenleme yaptı ne de benzeri bir çalışma. Ama tutumla, yaklaşımla fiili bir durum yarattı. Aradaki samimiyet farkını görebilmeniz açısından önemli bir örnektir bu.