|

Bekçi Larry'nin akıllara zarar nöbetinde ikinci perde

2006'da gerçekleştirdiği 'Müzede Bir Gece' ile Ben Stiller hayranlarına seyri son derece keyifli bir fantastik komedi armağan eden yönetmen Shawn Levy, aynı başrol oyuncusu ve senaristlerle 'umumî istek üzerine' çektiği bu devam filminde hem öykünün, hem de özel efektlerin çıtasını biraz daha yükseltiyor.

00:00 - 24/05/2009 Pazar
Güncelleme: 14:00 - 24/05/2009 Pazar
Yeni Şafak
Bekçi Larry'nin akıllara zarar nöbetinde ikinci pe
Bekçi Larry'nin akıllara zarar nöbetinde ikinci pe
MÜZEDE BİR GECE (BÖLÜM 2) / Night at the Museum-2: Battle of the Smithsonian

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2009, ABD-Kanada ortak yapımı

Türü ve Süresi:
Fantastik Serüven-Komedi / 105 Dakika

Gösterim Dili:
Orijinali İngilizce olan bu film, ülkemizde (salon tercihinize göre) Türkçe altyazılı ve Türkçe dublajlı kopyalarla gösterime sunulmuştur.

Yönetmen:
Shawn Levy

Senaristler:
Robert Ben Garant ve Thomas Lennon

Görüntü Yönetmeni:
John Schwartzman

Özgün Müzik Bestecisi:
Alan Silvestri

Kurgu Yönetmenleri:
Dean Zimmerman ve Don Zimmerman

Sanat Yönetimi Ekibi:
Helen Jarvis (Süpervizör), Michael Diner, Anthony Dunne, Grant Van Der Slagt

Oyuncular:
Ben Stiller (Larry Daley), Amy Adams (Amelia Earhart), Owen Wilson (Jedediah Smith), Robin Williams (Theodor Roosevelt), Christopher Guest (Korkunç Ivan), Alain Chabat (Napoléon Bonaparte), John Bernthal (Al Capone), Bill Hader (General George A. Custer), Patrick Gallagher (İmparator Atilla), Hank Azaria (Abraham Lincoln / Düşünen Adam Heykeli / Firavun Kahmunrah), Steve Coogan (Octavius)

İthalatçı Şirket:
Tiglon Film

Dağıtıcı Şirket:
Tiglon Film

İçerik Uyarıları:
7 yaş üzeri izleyici kitlesi için uygundur.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

Yıldız Puanı:
* * *

Washington'daki Smithsonian Enstitüsü'nde yine bir gece vaktidir. Rehberler ve akademisyenler evlerine dönmüş, galerilerin ışıkları kapanmış, okul çağındaki çocuklar çoktan yataklarına girmişlerdir.

Fakat, kurumun eski gece bekçilerinden Larry Daley'nin içini kötü bir his kemirmektedir ve kahramanımız en sonunda bu hisse gem vuramayarak, çok sevdiği eski mekânına sıradan bir ziyaretçi olarak geri döner. Döner dönmez de akıl almaz bir serüvenin orta yerine düşer. Dünyanın bu en büyük müzesinde tarihin ünlü kişilikleri ve olayları birbiri ardına yeniden “canlanmaya” başlamıştır. Duvarlardaki klasik kablolardan koridorlardaki uzay araçlarına kadar her şeyin kafasına göre hareket ettiği bu gerçeküstü ortamda, Larry aynı mekânda yaşadığı ilk serüvenden tanıdığı “cansız” arkadaşlarını onların sonunu getirebilecek bir felaketten kurtarabilmek için yeniden harekete geçer.


GÖRKEMLİ BİR BİLİM YUVASININ “POPÜLER SİNEMA”YLA DANSI

Güzide bir kültür, sanat ve bilim kurumu, gerek ulusal, gerekse uluslararası ölçekte, çocuk ve gençlere ancak bu kadar güzel, bu kadar etkili bir biçimde tanıtılabilirdi. Nitekim, mâlûm filmin gösterime çıkmasına paralel olarak ziyarete açılan “Night at the Museum: Battle of the Smithsonian” adlı tematik sergi de bu işi planlayanların ne denli vizyon sahibi kişiler olduklarını fazlasıyla ortaya koyuyor.

ABD'nin başkenti Washington'da bulunan, dünyanın en büyük, en zengin içerikli ve de en göz kamaştırıcı müze kompleksi “Smithsonian”dan söz ediyorum sizlere… Bünyesinde tam 19 ayrı müze, 9 araştırma merkezi ve bir de devâsâ hayvanat bahçesi bulunan müthiş bir bilim yuvasıdır burası... Adının “müze” değil “enstitü” olması da klasik müzecilik alışkanlıkları doğrultusunda sağdan soldan toplananları yan yana sergilemenin çok ötesine geçip, bilim ve sanat tarihi üzerine çalışmalar yapan entegre araştırma merkezlerine sahip oluşundan gelir.

İşte, Shawn Levy'nin yönettiği her iki “Müzede Bir Gece” filmini de büyük ölçüde bu enstitünün yönetimi finanse etmiş bulunuyor. Gerekçeleri ise çok açık ve net: Amerikan gençliği ve dünyanın dört bir köşesinden ABD başkentine gelen turistler, söz konusu filmlerin büyüsüne kapılıp bu tesisleri -en azından hayatlarında bir kez- ziyaret etsinler diye verildi milyonlarca dolarlık o destekler…

Türk sinemaseverleri, 1990'ların ortalarından itibaren daha ziyade televizyon dizilerinde uzmanlaşan Kanadalı yönetmen Shawn Levy'yi, Blake Edwards'ın “Müfettiş Jacques Clouseau” filmlerine taze bir yorum getirmeyi denediği 2006 yapımı “Pembe Panter” filmiyle tanıdılar. Levy, geçtiğimiz haftalarda ikincisi de gösterime girmesine karşın, klasik “Pembe Panter”lerin nostaljisinden kendilerini kurtaramayan hatırı sayılır bir kitleyi (ki bunların aralarında ben de varım) komedyen Steve Martin'in Clouseau'luğa soyunduğu bu yeni nesil uyarlamaya pek de ısındıramadı.

Ancak, yönetmenin “Pembe Panter” ile aynı yıl çektiği diğer filmi “Müzede Bir Gece” içinse aynı şeyi söylemek mümkün değil. Çünkü, olağanüstü güzellikteki bir mekânı (Smithsonian Enstitüsü-Doğa Tarihi Müzesi) son derece sürükleyici bir öykünün başrolüne oturttuğu bu film, sevimli aktör Ben Stiller'ın da katkılarıyla o yılın yılbaşı tatilinde hem anavatanında, hem de gösterime girdiği diğer ülkelerde salonların dolup taşmasına vesile olmuştu.


VİZYONA BAK; BİR DE ŞU VİZYONSUZLUĞA BAK!

Smithsonian Enstitüsü'nün, bir ABD-Kanada ortak yapımı olarak çekilen bu fantastik serüvene sponsor olma yönünde gösterdiği yakın ilgi ve projenin her aşamasında verdiği güçlü destek, bana da ister istemez Topkapı Sarayı'nın o dillere destan bürokrasisini hatırlatıp duruyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden başvuru yapan televizyon kuruluşlarına çekim izni verirken (tarihî eserlerin zarar görebileceği gerekçesiyle) bin dereden su getiren, müzede belgesel filmlerin çekilmesi için değil de âdeta “çekilmemesi” için çaba sarfeden, son olarak da Metro Goldwyn Mayer şirketinin -büyük bir bölümünü Türkiye'de çekmeyi planladığı- Pierce Brosnan'lı “Kibar Hırsız” filmini “Çok yoğunuz, sinema projelerine ayıracak hiç zamanımız yok, filminizi dekor bir Topkapı Sarayı kurup Rusya'da çekin” diyerek geri çeviren o “muhteşem” Topkapı Sarayı yönetimi… Zaten “müze” dediğin yer nedir ki, kendi tarihî kalıntılarını kendi başına izleyip durursun, başka uluslardan insanların Türk tarihinin zenginliklerini tanımasına ne gerek var! Müzeler Haftası'nda bir kaç ilkokul topluca ziyarete gelir, öğrenciler camekânların önünden hızlı hızlı geçip giderler, olur biter! Böylelikle Saray'ın hiç bir parke taşı da aşınmamış olur!

Hakkında daha önce de uzunca bir yazı yazmış olduğum bu acıklı meseleye şimdi bir kez daha girerek mide kramplarımı yeniden azdırmak istemiyorum. Ancak, Smithsonian Enstitüsü yetkililerinin 2006'da ve 2009'da sergiledikleri olağanüstü vizyon, bizim de ülke olarak “müze lansmanı” konusundaki sefaletimizin âdeta bir aynası gibi… Demek ki neymiş; televizyon televizyon dolaşıp, gevrek bir sesle, sakalını sıvazlayarak onu bunu aşağılayıcı konuşmalar yapmakla olmuyormuş bu işler… Katıksız hâliyle avam tabakasında “yutma güçlüğü”ne yol açan her bilim ve sanat disiplini gibi müzelerin de kitlesel ilgiyi canlandırmak ve kendilerini dünyaya tanıtmak için -sinema ve televizyon başta olmak üzere- bütün popüler kültür taşıyıcılarına en üst düzeyde ihtiyacı varmış. Dahası, muasır medeniyetlerde de görüldüğü gibi, bu yönde bir işbirliği ayıp ya da günah değilmiş!


İLKİNDEN DAHA EĞLENDİRİCİ VE EĞİTİCİ BİR GÖSTERİ

“Doğa Tarihi Müzesi” dekorunda geçen 2006 tarihli ilk “Müzede Bir Gece”, yapımcılarını gişelerde ihya edip müzenin ziyaretçi sayılarını bir kaç kat artırınca, Smithsonian yetkilileri de çekilecek olan devam filmine ilkinden çok daha büyük bir iştahla destek verdiler. Bu kez, kompleksin içinde çok daha geniş bir alan, tam dört ayrı müze (Amerikan Tarihi Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi, Ulusal Portreler Galerisi ve Ulusal Havacılık-Uzay Müzesi) çekim ekiplerine açıldı. Öte yandan, yapımcıların, hem Amerikan, hem de dünya tarihinin dönüm noktalarını oluşturmuş pek çok kişi, anı eşyası ve olayı filmin öyküsüne ustaca yedirerek, iki saat boyunca dur durak bilmeksizin akıp giden bu müthiş gösteriye gayet ustalıklı biçimde “eğitici bir boyut” da kattıklarını gözlemledim. Ki zamane gençliğinin “bilgi”yi tatsız tuzsuz okul kitapları ya da ansiklopedilerden değil, dışı eğlenceyle kaplanmış sinema, müzik, internet ve televizyon iletileri üzerinden almayı daha çok tercih ettiği hatırlanırsa, bu tür bir uygulamanın ne denli gerçekçi olduğu da çok daha iyi anlaşılacaktır.

“Müzede Bir Gece-2”; çocuk, genç ya da erişkin, her yaş grubundan, her toplumsal sınıftan izleyiciye merak ve heyecan duygusunun başından sonuna dek hiç azalmadığı son derece eğlenceli bir görsel-işitsel deneyim sunuyor. Özel efektlerin 2006 tarihli öncü filme çok daha başarılı bir biçimde kullanıldığı bu devam öyküsünde, senaristler Robert Ben Garant ve Thomas Lennon da ilk serüvene göre daha ayrıntılı ve derinlikli bir olay örgüsüne imza atmışlar. Her ânı sürprizlerle bezeli, görsel olarak ışıl ışıl bir gösterinin sonunda da yaşınız kaç olursa olsun “İyi ki varsın sinema” diyerek çıkıyorsunuz salondan…

“Şanlı tarihini dünyaya pazarlayamayan” bir üçüncü dünya ülkesinin yurttaşı olarak, Kanunî Sultan Süleyman'ın cihan imparatorluğu tahtında oturduğu günlerde tarih sahnesindeki varlık serüveni henüz başlamış olan “kolaj” bir ulusun, derme çatma tarihsel öykülerini bu şekilde ballandıra ballandıra anlattığı filmleri izleyerek geçti bütün ömrüm… Ve sanırım, benzer türden filmleri hasetle izlerken de noktalanacak.

Bu ülkede, sinemayı bir “ulusal propaganda aracı” olarak kullanma noktasında böylesine iç karartıcı bir vizyonsuzluk, devlet otoritesinde “Saat dört buçuk olsa da daireyi kapatıp bir an önce eve gitsek” mantalitesi hâkim oldukça, benim yazılarım da aylık sinema dergilerindeki genç meslektaşların ağdalı içerik analizleri yerine “politik köşe yazıları”na benzeyip duracak gibi görünüyor. Nasıl benzemesin ki? Elalemin oğlu, bizimkilerin müze kapılarına asma kilidi vurup gittikleri saatlerde bütün dünyayı tavaf eden propaganda filmleri çektirip, adını da “Müzede Bir Gece” koyuyor. Yani, oralarda, gündüzler yetmiyormuş gibi, bir de müzelerin geceleri pazarlanıyor!


* * *

Simthsonian Enstitüsü'nün bu film nedeniyle resmî internet sitesinde oluşturduğu özel bölümü incelemek için bakınız:


15 yıl önce