|

Bilim-kurgu sinemasının en zekice senaryosunda uzatma dakikaları

'Zamanda yolculuk' paradoksu üzerine karmaşık ve zorlayıcı öyküsüyle bu türün tarihinde ayrıcalıklı bir yer edinen ilk iki “Yokedici”nin mirası, 2003'deki gereksiz devam filminin ardından şimdi de 'suyunun suyu' bir dördüncü bölümle iyice talan ediliyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 7/06/2009 Pazar
Güncelleme: 13:59 - 7/06/2009 Pazar
Yeni Şafak
Bilim-kurgu sinemasının en zekice senaryosunda uza
Bilim-kurgu sinemasının en zekice senaryosunda uza

YOKEDİCİ-4: KURTULUŞ / Terminator-4: Salvation

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2009, ABD-Almanya-İngiltere ortak yapımı

Türü ve Süresi:
Fantastik / Bilim-kurgu / 115 Dakika

Gösterim Dili:
Orijinali İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmaktadır.

Yönetmen:
McG (Joseph McGinty Nichol)

Senaristler:
John D. Brancato ve Michael Ferris

Görüntü Yönetmeni:
Shane Hurlbut

Özgün Müzik Bestecisi:
Danny Elfman

Kurgu Yönetmeni:
Conrad Buff

Oyuncular:
Christian Bale (John Connor), Sam Worthington (Marcus Wright), Moon Bloodgood (Blair Williams), Helena Bonham Carter (Dr. Serena Cogan), Anton Yelchin (Kyle Reese), Jadagnace berry (Star), Bryce Dallas Howard (Kate Connor), Jane Alexander (Virginia), Michael Ironside (General Ashdown)

İthalatçı Şirket:
Warner Bros.

Dağıtıcı Şirket:
Warner Bros.

İçerik Uyarıları:
İçerdiği bilim-kurgusal şiddet sahneleri ve ürkütücü ses efektlerinden dolayı, 13 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun değildir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

Yıldız Puanı:
* * ½

Yıl 2018… Yapay zekâ araştırmalarının denetimden çıkmış birer ürünü olan yok edici robotlar yeryüzüne “Mahşer Günü”nü getirmiş ve fabrikalarda sürekli yenileri üretilen klon askerleriyle insan uygarlığını büyük ölçüde çökertmişlerdir. Bir robot ordusu kıyamet sonrası dünyada kol gezmekte, terk edilmiş şehirler ve çöllerde saklanan düşmanlarını ya öldürmekte ya da esir almaktadır. Hayatta kalan son insanların kurduğu Direniş Hareketi'nin üyeleri ise çoğunlukla yeraltı sığınaklarında saklanırken, fırsat bulduklarında da kendilerinden sayıca çok üstün olan düşman kuvvetlerine gerilla saldırıları düzenlemektedirler.

Yokedici robotları kontrol eden ana merkez konumundaki “Skynet” bilgisayarı, bu büyük kıyımdan 14 yıl önce ansızın insanî bir bilinç kazanmış ve üreticilerine baş kaldırıp dünyaya nükleer felaketi getirmiş olan yapay bir zekâdır. Henüz o tarihlerde, annesiyle birlikte, Mahşer Günü'nün geldiğini önceden görebilen bir avuç kişiden biri de John Connor'dır; ancak anne-oğul bütün çabalarına rağmen yaklaşan büyük tehdidi durduramamıştır. Dünya artık Connor'un ilk gençlik yıllarından itibaren geleceğini bildiği o korkunç akıbetin eşiğindedir.


Genç adam, o zamana kadar ortaya koyduğu kahramanlıklarla direnişçilerin en büyük moral kaynağı olmasına karşın, tanık olduğu ağır yenilgilerden sonra artık büyük ölçüde yorgun ve karamsardır. Üstelik, orduyu açık denizlerdeki bir denizaltıdan yöneten generaller onun askerî öngörülerine yeterli desteği vermeyerek işleri daha da zorlaştırırlar. Fakat, karşılaştığı sıradışı biri, insanlığın bu adaletsiz savaşta küçük de olsa hâlâ bir şansı bulunduğuna dair inancını tekrar canlandıracaktır. Eski bir idam mahkûmu olan Marcus Wright yıllar sonra gizemli bir şekilde yeniden ortaya çıkmıştır.


Connor, önceleri Marcus'un güvenilir bir yol arkadaşı olup olmadığına karar vermekte oldukça zorlanır. Ancak koşullar her ikisini zorunlu birer ortağa dönüştürecek ve iki adam, insanoğlunun direnişini tamamen bitirmek amacıyla sürekli yeni stratejiler geliştirip duran Skynet'i yıkmak üzere güç birliğine gideceklerdir. Kesin zafer için, Skynet'in yönetim merkezine sızıp düşmanla yüz yüze gelmekten başka çare kalmamıştır.


KÜÇÜK BİR BÜTÇEYLE GELEN BÜYÜK BAŞARI

Sinema tarihinin en popüler bilim-kurgu seriyallerinden biri, çeyrek yüzyıldan bu yana kitlelerin büyük bir ilgi ve merakla takip ettiği destansı öyküsüne gösterişli bir finalle son noktayı koymayı deniyor. 1984 yılında, o sıralarda şöhret basamaklarını yeni yeni çıkmakta olan Arnold Schwarzenegger'in başrolünde yer aldığı düşük bütçeli bir James Cameron filmi olarak gösterime giren ilk “Yokedici”, alçakgönüllü sinematografisine karşılık özellikle yüksek zekâ ürünü senaryosunun etkisiyle boyundan çok büyük bir ticarî başarı kazanmıştı. Gale Anne Hurd ve James Cameron'un ortak imzasını taşıyan bu öykü, günümüzde yaşayan sıradan bir işçi kadını (Linda Hamilton'un hayranlık uyandırıcı bir performansla canlandırdığı Sarah Connor) rastlantısal olarak içine düştüğü bir dizi olaydan hareketle, gelecekte yaşanacak büyük insan-robot savaşındaki direniş liderinin gözüpek annesine dönüştürürken, bilim-kurgu türüne de Isaac Asimov romanlarından bu yana benzeri fazlaca görülmemiş bir entelektüel kalite getirmekteydi.

İlk filmde, üzerine her ne zaman düşünülse beyni fena hâlde zorlayan “zamanda yolculuk” fenomeni üzerine müthiş bir paradoks sunarak izleyicisini allak bullak eden Cameron, gişede elde ettiği bu beklenmedik başarı üzerine, 7 yıllık bir ön hazırlık döneminin ardından, 1991'de ilkinden çok daha iddialı bir devam filmine imza attı. O günlerde yeni yeni ortaya çıkan üç boyutlu reel animasyon teknolojilerinin (yine aynı yönetmenin 1989 tarihli “The Abyss”iyle birlikte) beyazperdedeki ilk büyük gövde gösterisi konumundaki “Yokedici-2”, zamanla sinema tarihine geçen bir “kült yapım”a dönüşecekti.


Günümüzde artık çocukların bile kendilerine yönelik filmlerde gözlerinin iyice alıştığı CGI (computer generated image) teknolojisinin öncül ürünü sıvı robot T-1000'in beyazperdede ilk boy gösterdiği zamanları unutabilmek ne mümkün! Hazırlandıkları döneme göre mucizevî sayılan görsel efektleriyle dünyanın dört bir köşesindeki sinemaseverlerin dibinin düşmesine neden olan o yapıt, bana göre öykünün de gerçek bitim noktasıydı aslında. Çünkü, insanoğlunun teknolojik gelişmeye yönelik aç gözlü iştahının onu er ya da geç yıkıma sürükleyeceği ana fikrinden yola çıkan “Yokedici”ye karamsar bir gelecek tasviri doğrusu çok yakışıyordu; o da bu tasviri çağının en yüksek sinema diliyle yapıp beyazperdedeki misyonunu tamamlamıştı.


İLK İKİ FİLMİN ATMOSFERİNDEN ÇOK UZAKLARDA

Gerçekte, anlattığı öykü ikinci filmin sonunda kıvamını bulup son sözünü söylemesine karşın, bir çok Hollywood yapımında olduğu üzere tadında bırakılmayıp 2003 yılında Jonathan Mostow imzalı gayet soluk bir devam filmiyle üçlemeye dönüştürülen bu seri, şimdi de 6 yıl önceki lüzumsuz uzatma bölümünün araladığı yeni damardan ilerleyerek durumu toparlamaya, anlattığı uzun ve karmaşık öyküyü nihayete vardıracak görkemli bir finalle beyazperdeden çekilmeye çalışıyor.

“Yokedici-4”, en uç sinemasal hayâlleri bile mümkün kılan çağdaş animasyon teknolojilerinin eşliğinde ilerlerken, zaman zaman gerçekten göz kamaştırıcı görsel atraksiyonlar içeren, ancak ilk iki filmdeki o benzersiz entelektüel derinliği içermeyen orta hâlli bir seyirlik… Seriyi başlangıcından bu yana dikkatle takip edenler, 2000 ve 2003'de iki ayrı “Charlie'nin Melekleri” uyarlamasına imza atmış bulunan hızlı kurgu tutkunu yönetmen McG'nin çektiği bu gösterişli final bölümüne de kayıtsız kalmayacaklardır hiç kuşkusuz. Video klip yönetmenliğinden gelen ve çalışmalarında görsel cambazlıklara özel bir önem veren McG'nin, bilim-kurgu sineması tarihindeki en özgün senaryolardan birinin hatırına rahatlıkla izlenebilecek bir yapıt ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu zorlama devam filminin, bütün iddiasını vaktiyle çok sağlam atılmış temelinden aldığı da yadsınmaz bir gerçek. Ardında böylesine çekici bir sinemasal miras olmasaydı, hiç kimse bu filmi öncüllerinden bağımsız bir yapım olarak ciddiye almazdı doğrusu…


O yüzden, ilk iki bölümde, önce hedefini yok etmeye, sonra da onu kurtarma operasyonuna programlanmış bir robotu canlandıran Schwarzenegger'in unutulmaz repliği “I'll be back!”ten (Geri döneceğim) hareketle yapımcılara şu ricada bulunmak elzem oldu:


“Artık yeter! Lütfen bir daha geri dönmeyin ve bu güzel öyküyü tadında bırakın!”


15 yıl önce