Yokedici robotları kontrol eden ana merkez konumundaki “Skynet” bilgisayarı, bu büyük kıyımdan 14 yıl önce ansızın insanî bir bilinç kazanmış ve üreticilerine baş kaldırıp dünyaya nükleer felaketi getirmiş olan yapay bir zekâdır. Henüz o tarihlerde, annesiyle birlikte, Mahşer Günü'nün geldiğini önceden görebilen bir avuç kişiden biri de John Connor'dır; ancak anne-oğul bütün çabalarına rağmen yaklaşan büyük tehdidi durduramamıştır. Dünya artık Connor'un ilk gençlik yıllarından itibaren geleceğini bildiği o korkunç akıbetin eşiğindedir.
Genç adam, o zamana kadar ortaya koyduğu kahramanlıklarla direnişçilerin en büyük moral kaynağı olmasına karşın, tanık olduğu ağır yenilgilerden sonra artık büyük ölçüde yorgun ve karamsardır. Üstelik, orduyu açık denizlerdeki bir denizaltıdan yöneten generaller onun askerî öngörülerine yeterli desteği vermeyerek işleri daha da zorlaştırırlar. Fakat, karşılaştığı sıradışı biri, insanlığın bu adaletsiz savaşta küçük de olsa hâlâ bir şansı bulunduğuna dair inancını tekrar canlandıracaktır. Eski bir idam mahkûmu olan Marcus Wright yıllar sonra gizemli bir şekilde yeniden ortaya çıkmıştır.
Connor, önceleri Marcus'un güvenilir bir yol arkadaşı olup olmadığına karar vermekte oldukça zorlanır. Ancak koşullar her ikisini zorunlu birer ortağa dönüştürecek ve iki adam, insanoğlunun direnişini tamamen bitirmek amacıyla sürekli yeni stratejiler geliştirip duran Skynet'i yıkmak üzere güç birliğine gideceklerdir. Kesin zafer için, Skynet'in yönetim merkezine sızıp düşmanla yüz yüze gelmekten başka çare kalmamıştır.
İlk filmde, üzerine her ne zaman düşünülse beyni fena hâlde zorlayan “zamanda yolculuk” fenomeni üzerine müthiş bir paradoks sunarak izleyicisini allak bullak eden Cameron, gişede elde ettiği bu beklenmedik başarı üzerine, 7 yıllık bir ön hazırlık döneminin ardından, 1991'de ilkinden çok daha iddialı bir devam filmine imza attı. O günlerde yeni yeni ortaya çıkan üç boyutlu reel animasyon teknolojilerinin (yine aynı yönetmenin 1989 tarihli “The Abyss”iyle birlikte) beyazperdedeki ilk büyük gövde gösterisi konumundaki “Yokedici-2”, zamanla sinema tarihine geçen bir “kült yapım”a dönüşecekti.
Günümüzde artık çocukların bile kendilerine yönelik filmlerde gözlerinin iyice alıştığı CGI (computer generated image) teknolojisinin öncül ürünü sıvı robot T-1000'in beyazperdede ilk boy gösterdiği zamanları unutabilmek ne mümkün! Hazırlandıkları döneme göre mucizevî sayılan görsel efektleriyle dünyanın dört bir köşesindeki sinemaseverlerin dibinin düşmesine neden olan o yapıt, bana göre öykünün de gerçek bitim noktasıydı aslında. Çünkü, insanoğlunun teknolojik gelişmeye yönelik aç gözlü iştahının onu er ya da geç yıkıma sürükleyeceği ana fikrinden yola çıkan “Yokedici”ye karamsar bir gelecek tasviri doğrusu çok yakışıyordu; o da bu tasviri çağının en yüksek sinema diliyle yapıp beyazperdedeki misyonunu tamamlamıştı.
“Yokedici-4”, en uç sinemasal hayâlleri bile mümkün kılan çağdaş animasyon teknolojilerinin eşliğinde ilerlerken, zaman zaman gerçekten göz kamaştırıcı görsel atraksiyonlar içeren, ancak ilk iki filmdeki o benzersiz entelektüel derinliği içermeyen orta hâlli bir seyirlik… Seriyi başlangıcından bu yana dikkatle takip edenler, 2000 ve 2003'de iki ayrı “Charlie'nin Melekleri” uyarlamasına imza atmış bulunan hızlı kurgu tutkunu yönetmen McG'nin çektiği bu gösterişli final bölümüne de kayıtsız kalmayacaklardır hiç kuşkusuz. Video klip yönetmenliğinden gelen ve çalışmalarında görsel cambazlıklara özel bir önem veren McG'nin, bilim-kurgu sineması tarihindeki en özgün senaryolardan birinin hatırına rahatlıkla izlenebilecek bir yapıt ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu zorlama devam filminin, bütün iddiasını vaktiyle çok sağlam atılmış temelinden aldığı da yadsınmaz bir gerçek. Ardında böylesine çekici bir sinemasal miras olmasaydı, hiç kimse bu filmi öncüllerinden bağımsız bir yapım olarak ciddiye almazdı doğrusu…
O yüzden, ilk iki bölümde, önce hedefini yok etmeye, sonra da onu kurtarma operasyonuna programlanmış bir robotu canlandıran Schwarzenegger'in unutulmaz repliği “I'll be back!”ten (Geri döneceğim) hareketle yapımcılara şu ricada bulunmak elzem oldu:
“Artık yeter! Lütfen bir daha geri dönmeyin ve bu güzel öyküyü tadında bırakın!”