|

JAPONLAR zâlim; pekiyi ya KANADALILAR?

National Geographic dergisi için çektiği muhteşem karelerle tanınan Yunan asıllı Amerikalı fotoğrafçı Louie Psihoyos'un 2009 yılının 'En İyi Uzun Metrajlı Belgesel Film' Oscarı'nı kazanan 'Koy'u, deşifre ettiği doğa katliamının olanca gerçekliği ve yürek buruculuğuna karşın, batı sinemasının bu gibi konulardaki ikiyüzlü tavrı hatırlanınca yine de bilinçaltında rahatsız edici bir çapak bırakıyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 6/06/2010 Pazar
Güncelleme: 02:20 - 6/06/2010 Pazar
Yeni Şafak
JAPONLAR zâlim; pekiyi ya KANADALILAR?
JAPONLAR zâlim; pekiyi ya KANADALILAR?

KOY
/ The Cove

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2009, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Doğayı koruma çabalarını destekleyici türde belgesel / 92 dakika
Yönetmen:
Louie Psihoyos
Görüntü Yönetmeni:
Brook Aitken
Özgün Müzik Bestecisi:
Joshua Ralph
Kurgucu:
Geoffrey Richman
Kamera Önünde Görev Alan Anlatıcılar:
Louie Psihoyos, Richard O'Barry, Joe Chisholm, Brook Aitken, Simon Hutchins, Charles Hambleton, Isabel Lucas, Kirk Krack, Mandy-Rae Cruikshank, John Potter, Roger Payne, Dave Rastovich, Paul Watson, Hayden Panettirie
İthalatçı Şirket:
NTV Yeşil Ekran
Dağıtıcı Şirket:
NTV Yeşil Ekran
İçerik Uyarıları:
Japon balıkçıların yaptıkları yunus kıyımını gözler önüne sererken, zaman zaman oldukça kanlı ve duygusal açıdan da sarsıcı görüntüler içermektedir. Bu gibi sahneler ilköğretim çağındaki çocukların ruh sağlığına olumsuz etkiler yapabilir. O yüzden, en azından aile eşliğinde izlenmesinde yarar vardır.
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:
İnternet Sitesi Kalitesi:
* * *
Yeni Şafak-Sinema Puanı:
* * *

Yunus eğitmeni Richard O'Barry, yaptığı işin doğanın yasalarına aykırı olduğunu fark ederek, duyduğu vicdan azabıyla bu kazançlı mesleği terk eder. Ardından da kıyılarında yunuslar ve balinaların yüzdüğü Japon köyü Taiji'ye ziyarete gelir. Dikenli teller ve yasak tabelalarıyla çevrilmiş olan bu körfezde karanlık bir gerçek yatmakta, milyonlarca doların döndüğü “evcilleştirilmiş yunus sektörü” ve seçkinlerin sofralarını süsleyen “yunus eti pazarı” buradan yönetilmektedir. O'Barry, mafyanın egemenliğindeki yörede, dünyada eşi görülmemiş bir katliama tanık olacaktır.

“Koy”, Shaun Monson'un 2003-2007 yılları arasında gerçekleştirdiği “Dünyalılar”dan (Earthlings) sonra, yeryüzündeki ekolojik dengenin insan eliyle bozulması ve doğal çevreye karşı sergilenen zalimâne davranışlara karşı manifesto niteliğindeki bir diğer çarpıcı yapıt olarak, belgesel sinema tutkunlarından peşin bir saygıyı hak ediyor hiç kuşkusuz… Ancak, aynı zamanda bir parça sorgulanmayı da!

Yıllarca yeryüzünün dört bir köşesinde National Geographic dergisi için doğa fotoğrafları çeken ve bu alanda büyük bir prestij kazanan Yunan asıllı Amerikalı fotoğrafçı Louie Psihoyos, sabırla ardına toplamayı başardığı kalabalık bir gönüllü ve teknisyenler ordusuyla birlikte, balina ve yunus etine bayılan Japonların tek kelimeyle ipliğini pazara çıkartıyor. Hele de şimdiye kadar (bölgeden bir-iki bilgi ve belge sızması haricinde) kendini gayet iyi kamufle etmeyi başarmış olan Taiji köyünün şimdiden sonra (tıpkı bizim “Geceyarısı Ekspresi” serüvenimiz gibi) bu yıpratıcı filmle birlikte anılacağını öngörmek için kâhin olmaya hiç gerek yok.

Evet, gösterime girdiği günden bu yana, balıkçısından başbakanına kadar, Japonları atom bombasından bile daha fazla huzursuz etti “Koy”… Öyle ki ülkenin son çeyrek yüzyılda hiç de fena olmayan uluslararası imajının yalnızca tek bir atış üzerinden tarumar olduğunu söylersek durumu hiç de abartmamış oluruz. Kendi adıma, Uzak Asya'nın şiddet ritüellerine fazlaca düşkün bu ulusuna çok da fazla bir muhabbetim olduğu söylenemez. Tam aksine, şiddeti kutsayan ve ondan “ulusal bir gurur”, bir tür “yüksek erkeklik” anlamı çıkartan yaklaşımlarının sinemadaki vahşi yansımalarından da son derece şikayetçiyim. 21'inci yüzyılın en kanlı, en pervasız korku filmlerinin yine onlardan çıkması bir tesadüf değil ve ben de Japonların bu sevimsiz yüzünü sayfamızda defalarca yerden yere vurmuş biriyim.

Ancak, genellemelerin, önyargıların azgın sel sularına kapılıp gitmeden, yeryüzündeki her olayı ayrı birer kaba koyarak değerlendirip mümkün olduğunca hakkaniyetle davranmak da yine “aydın vicdanı”nın bir gereği…

O yüzden, bazıları çok ciddi riskler alınarak gerçekleştirilmiş çekimleri, ortalama bir belgeselin standartlarını çok aşan kurgu ve müzik kalitesi, yanı sıra da ele aldığı vahşeti sergilerken takındığı o “gözyaşı avcılığı” yapmaya çalışmayan- (kanlı av sahnelerini mümkün olduğunca az tutması gibi) olgun tavra yönelik cömert övgülerimizi bir kenara koyarsak, “Koy”un insanı alttan alta huzursuz eden ikircikli bir duruşu var. Ki en az kendisi kadar etkili bir öncü belgesel olan “Dünyalılar” bana göre doğa sömürgenlerini doğu-batı ayrımı yapmaksızın eleştirme noktasında çok daha demokrat ve sertti. Psihoyos'un filmi ise zaten savunulabilecek pek bir yanları bulunmayan Taiji sakinlerini hazır yakalamışken, onlara “vurun abalı”ya misali bodoslama dalıyor. Bunu yaparken de insanoğlunun ister kara, ister hava, isterse de deniz canlıları olsun, doğaya karşı sergilediği yamyamlıkların aslında sarı ırk-beyaz ırk gözetmeksizin dünyanın her yerinde geçerli olduğuna yönelik dürüst bir alt-metinden hareket etmiyor. Bu “çekici”, dahası yürek parçalayan filmi ibretle izliyor, hüzünleniyor, ağlıyor ve netice itibarıyla da “gaddar Japonlar”dan biraz daha fazla nefret ediyoruz.

Pekiyi, Taiji köyünün maişet derdindeki balıkçıları sürgüne gönderilseler sorun çözülecek mi? Kanada'nın Newfoundland bölgesinde her yıl yavru fokları sırf derileri için çekiç ve çengelli sopa darbeleriyle bağırta bağırta katleden Kanadalı vandallar ne olacak pekiyi? Ya aynı şeyleri Danimarka sahillerinde katil balinalara ve yunuslara yapan pek beyaz Avrupalı avcılar? Ya, “fur” denilen kıymetli kürkleri için yabani tilkilerin derisini -onları öldürmeye bile gerek duymadan- canlı canlı yüzen Çinliler?

Bu dünya artık en doğudan en batıya kadar topyekün kirli bir yer ve yerkürenin vicdanını aklamak için milletler ailesi içinden savunmasız bir milleti özenle seçip onu kevgire çevirmek bana göre çok da ahlâklı bir yaklaşım değil. Bunu yaparken sinematografik olarak çok yüksek bir düzey yakalayabilirsiniz. Ki biz Türklere “modern zamanların en büyük barbarları” muamelesi yapan “Geceyarısı Ekspresi” de film tekniği açısından son derece başarılı bir yapıttı. Ancak, zâlimlik küresel bir olgu ve onu Japonya'nın gözlerden ırak bir köyündeki birkaç bin balıkçının boynuna yafta olarak asmakla hiçbir sorun çözülmüyor. Hele de perişanlık içinde yüzen Gazzelilere yardım malzemeleri taşıyan insanların Akdeniz'in orta yerindeki uluslararası sularda naklen yayınla kurşuna dizildikleri, sorumlularının da bundan dolayı yargılan(a)madıkları bir çağda!

Sonuç olarak, “Koy”, doğa koruma çabalarına destek veren vasat üstü bir belgesel olarak fırsat bulunursa mutlaka izlenmeli… Fakat, aynı zamanda sağduyulu bir tavır eşliğinde enine boyuna tartışılmalı da…



14 yıl önce