Ateşten evvel ne vardı bilmiyoruz ama bilinen tarihe baktığımızda, insanların birbirleri ile ilk uzaktan haberleşme şeklinin ateş üzerinden sağlanan duman olduğunu yazar tarih kitapları. Tabii burada her ne kadar karşılıklı bir etkileşim olsa da tam anlamda bir bilgi alışverişinden bahsetmemiz imkansız.
Sonra ateşin yerini güvercin almıştır mesela. Bu sayede hem daha uzak mesafelerle iletişim kurulmuş hem de asıl önemlisi ayaklarına bağlanan ufak notlar sayesinde gerçek anlamda uzaktan iletişim sağlanmıştır.
Sonrası zaten yakın tarihe girdiğinden hepimizin aşağı yukarı haberi var gelişmelerden. Posta ve telgraf derken, takvimler 15 Şubat 1880 tarihini gösterdiğinde bugün kullandığımız anlamda telefonun öncüsü sayılan radyofon icat ediliyor. İcadın sahiplerinden birisinin Alexander Graham Bell olduğunu muhtemelen pek çoğunuz zaten duymuşsunuz peki ya diğer ortak Charles Sumner Tainter'ı?
Uzun bir süre boyunca ancak kısa mesafeler arasında işlemeye devam eden telefonun gelişiminde en önemli basamaklardan birisi, 1891 yılında araya operatör girmeden insanların doğrudan birbirine bağlanabilmesinin sağlanması oldu ki böylece de ilk kez şehirler arası görüşmeler yapılmaya başladı. Gelişmelerin peyderpey birbirini takip etmesiyle önce standart kablolar ardından su altı kabloları ve en nihayetinde de uydular aracılığı ile kıtalar arası görüşmeler yapılmaya başlandı. Bugün kullandığımız transistör tabanlı, elektronik sistemler ise 1965 yılında hayatımıza girdi.
Çok değil; bundan sadece 25 yıl önce ülkemizde telefon olan evler zengin evleri sayılırdı! Peki ya bugün?
Artık ev telefonlarının iptal edildiği, ankesörlü telefonların tarihe karışmak üzere olduğu bir döneme geldik. Düşünsenize, en son bir jeton göreli kaç yıl oldu? Halbuki 1990'ların sonlarında bile ankesörlü telefonların önünde metrelerce kuyruk olurdu. Ki düşünün ki İstanbul'dan bahsediyoruz. Muhtemelen daha ücra bölgelerimizde 2000'lerin başında da sürmekteydi aynı tablo. Evet, hepimiz halen sevdiğimize yanıyoruz ama kuşların konacağı telgraf telleri yok artık. Ne telgraf, ne teleks ne de faks... Artık her türlü haberleşme ihtiyacımızı halledebildiğimiz cep telefonlarımız var. İstersek konuşuyoruz, istersek mesajlaşıyoruz yahut e-posta atıyoruz. Dahası görüntülü video sohbetleri bile yapabiliyoruz.
Evet, bugün ülkemizin GSM teknolojisi ile tanışmasının üzerinden tam 21 yıl geçti. 1994 yılında ilk olarak İstanbul, Ankara ve İzmir'deki abonelere hizmet verilirken, 1996'da ilk olarak santrallar arası işaretleşme sistemi olan NO 7 ile ardından uzaya fırlatılan TÜRKSAT 1C uydusu ile ve akabinde de ilk ulusal internet altyapımız olan TURNET ile tanıştı ülkemiz. 1998'de ise GSM lisansı, 25 yıllığına Turkcell ve Telsim şirketlerine devredildi. Muhtemelen sonrasını pek çoğumuz biliyoruz zaten. İlk olarak Turkcelli ile Telsim'in yanına Aria ve Aycell eklendi sonra onlar birleşip Avea oldu ardından da Telsim yerini Vodafone'a bıraktı. Ve en nihayetinde bugünkü tabloya kavuştuk işte...
...cep telefonunun ülkemizde 21. yaşı şerefine biz de böyle bir haber hazırlayalım dedik. Tabii ki özetin özetinin özeti bile olamayacak kadar kısa biçimde geçtik ama maksadımız da zaten biraz da olsun merak uyandırabilmekten ötesi değil. Ne diyelim; umarız faydalı olmuştur.