|
Bu dünyada kanatsız kuşlarız..

Aydın Menderes''i 1990''lı yılların başlarında tanımıştım.

Ben de ilk izlenim, babasının idam edilmesinin acısını kalbinin derinliklerine gömmüş gibi görünmesiydi.

Oysa, şöyle bir sallasaydınız, gözyaşlarının sel olup akacağını hissettiren de her daim parlayan gözleriydi.

O parlaklık aslında gözyaşlarının donarak billurlaşmış haliydi.

İslamcılığın çeşitli yansımalarına karşı son derece meraklıydı ve merakını bu çevrelerdeki insanlarla uzun sohbetler ederek gidermeye çalışıyordu.

Öyle ki Menderesin oğlunun İslamcılığa heves ettiği konuşulur olmuştu.

Bu dönemlerde elde etmiş olduğu birikimin sonraki dönemlerdeki “Milli Görüş” çizgisindeki partilerle yaşadığı ilişkileri etkilediği aşikar idi.

Kanımca, İslamcılığın çeşitli yüzlerini bir merkez sağ siyaset potasında meczetmeyi istemişti.

Siyaset meydanındaki gidiş gelişleriyle sizi sinirlendirebiliyordu ama kızgınlığınız da çok fazla sürmezdi.

Karşınızda babasını haksız ve zalimane bir hükümle kaybetmenin acısını derinleştirmiş bir çocuğun durduğunu hissediyordunuz çünkü.

Böyle bir çocuğa ne kadar kızabilirsiniz?

***

Aydın Menderes, hiçbir partiye sığmayacak ruhta bir adamdı ama müstakil bir siyasi kudreti sergileyemeyecek kadar da naifti.

Hep önde olmak isteyen ama hep ortalarda kalan bir adam portresi çiziyordu.

Babasının idam sehpasındaki fotoğrafları gazetelerde yayımlanan her çocuk illa biraz eksik yaşar hayatı.

1926''da “İzmir suikasti davası”nda siyaseten idam edilen İttihatçıların eski Maliye Bakanı Cavit Bey''in oğlu Şiar Yalçın''ın da yaşamı boyunca benzer bir travma yaşadığını Bilgesu Eranus''un “Böyle bir dünya” kitabında okumuştum.

Eranus kitabında Şiar Yalçın''ı şu sözlerle anlatıyordu:

“Bir babanın asılışını bir oğul kolayca unutabilir mi sanıyorsunuz? Mümkün diil! Zaman zaman duygulanır, bi elini boğazına götürüp nefes alamıyormuş gibi davranırdı, biz ne diyceğimizi, nereye bakacağımızı şaşırırdık.”

Aydın Menderes''in siyasi tutumlarındaki kırılganlıklarda babasının idamının sebebiyet verdiği çocuksu bir tedirginliğin etkisi olduğu söylenir.

Bir kazayla tekerlekli sandalyeye bağlı bir yaşam sürmesi belki de iç dünyasındaki siyasetin yorucu, bıktırıcı ve tehlikeli sularından uzak kalma duygusuyla birleşmiş de olabilir.

***

14 yaşında babasını kaybetmişti, delikanlılık yıllarını yaşının gerektirdiği ölçülerde yaşayamamıştı.

Bu naif, romantik, nazik adam ömrü boyunca babasının siyasal mirasını omuzlarında taşımakla malül idi.

Bu millet Aydın Bey''i babasından ötürü bağrına basmıştı ama zaten kendisi de bu milletin seveceği mikyasta bir adamdı.

Kimbilir belki de tek kusuru bu iki yönlü sevgiyi biribirinden ayırarak kendini ''kendi olduğu gibi'' gösterememesiydi.

“Bu dünyada kanatsız kuşlarız, öldüğümüzde uçacağız” mısrasında ifadesini bularak dünya denen mezelletten kurtulup Rabbine kavuşmuştur..

Allah rahmet eylesin.

Fransa Cezayir cuntasının arkasındaydı

“Ermeni soykırımı yoktur” demeyi yasaklayan kanunun çıkmasında başı çeken Valery Boyer, Sarkozi''nin partisine mensup bir milletvekili.

Yapılan yorumlara bakılırsa bu bayan milletvekilinin ailesi Cezayir''de “Harki” denilen Fransız işgalcilerle işbirliği yapan yarı-Fransızlaşmış Cezayirliler sınıfındanmış.

Bu yüzden Boyer''in “Fransa Cezayir''de katliam yapmamıştır” demesini kimseler yadırgamıyor.

Peki, Cezayir Hükümeti neden bu iddia karşısında sessiz kalıyor?

1961''de Paris''te 300 Cezayirlinin polis tarafından infaz edildiklerine ilişkin tartışmalar gündeme geldiğinde de Cezayir sessizliğini korumuştu.

Çünkü Cezayir''deki askeri rejimin arkasındaki en önemli destek Fransa''ydı.

1990''ların başında” İslami Selamet Cephesi(FİS)” seçimleri kazandığında Fransa da paniklemişti.

Seçimler iptal edildiğinde Fransa, bu kararı desteklemişti.

Fransa''nın sosyalist Cumhurbaşkanı Mitterrand, “Cezayir''e konomik yardımlar azaltılsın” türünden önerilere kulaklarını kapatmıştı.

Gerekçesi, “ekonomik yardımların azaltılması Cezayir halkının durumunu güçleştirir” şeklindeydi.

Oysa o yardımlar Cezayir halkı için değil, askeri rejimin güçlenmesi için harcanmıştı.

Fransa, muhaliflere yapılan zulümleri “Cezayir Hükümetinin terörizme karşı verdiği mücadeleyi destekliyoruz” cümleleriyle desteklemişti.

Mitterrand ve ekibi “FİS gelirse Cezayir İran olur” diyorlardı.

Fransız hükümeti İslamcılara anlayış göstermemek gerektiğini savunuyordu.

Mitterrand''a göre Cezayir hükümetinin yaptıklarını abartmaya gerek yoktu, zaten bütün üçüncü dünya ülkelerinde benzer bir durum sözkonusuydu.

Cezayir''de olan-bitenlerin “insan hakları” söylemiyle eleştirilmesini de fazlaca basit bir yaklaşım olarak görüyordu Mitterrand.

Cezayir''de askeri cuntanın işlediği cinayetlerde de Fransa''nın siyasal sorumluluğu var.

Başa dönersek, Cezayir Hükümeti''nin sessizliği Cezayirlilerin kanını donduracak nitelikte.

Yüzbinlerce evladını kaybeden Cezayirliler, hiç kuşkusuz bu sessizlik karşısında sessiz kalmayacaklardır.

Cezayirli tarihçilerden Mohammed El Korso bir gazeteye açıklamalarda bulunmuş.

Korso, Fransa''nın Cezayir''deki sömürgeci ve soykırımıcı geçmişini Cezayir''in sessizliği sayesinde unutturduğunu söylemiş..

Cezayirliler, Cezayir hükümetinin sessizliğine rağmen seslerini çıkarmaya başladılar.

Öyle anlaşıyor ki Cezayirliler bu sessizliği affetmeyecekler.

Sarkozi annesini hiç dinlememiş!

Başbakan Erdoğan “Eğer Fransa Cumhurbaşkanı sayın Sarkozy, bu soykırımı bilmiyorsa, gitsin babası Pol Sarkozy''e sorsun. Babası Pol Sarkozy, 1940''larda Cezayir''deki Fransız lejyonunda askerlik yaptı. Eminim ki oğluna, Cezayir''deki Fransız katliamı hakkında söyleyecek çok sözü vardır” demişti.

Aslında Sarkozi''nin annesine dair de bir soru sorulması gerekiyordu.

Sarkozi''nin annesi Andree Sarkoz Selanikli bir Musevi ailesinden geliyor..

Yani, bir Sefarad Yahudisi.

15. yüzyılda İspanya''daki Katolik Engizisyonunun “ya din değiştirin, ya ölün” ikilemiyle yüzyüze bırakıldıkları için Osmanlı İmparatorluğu''na sığınmış Musevilerden.

Diğer Osmanlı şehirlerinin yanı sıra Selanik de onbinlerce Musevi''ye sığınak olmuştu.

Anne Sarkozy de oğlu Nicolas''a soykırımdan kaçan İspanya Yahudilerine Osmanlı''nın nasıl bağrını açtığını anlatabilir.

Kuşkusuz anne Sarkozi, dedelerinden Osmanlı adamlığına dair sayısız hikayeler, şarkılar, ilahiler dinlemiştir.

“Lejyoner” babasından çok “Sefarad” annesinden öğreneceği çok şey vardı Sarkozi''nin.

Ama demek ki annesini hiç dinlememiş.

12 yıl önce
Bu dünyada kanatsız kuşlarız..
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu