|
İroniyi bırak, tarize bak!

"Habertürk" yazarı Balçiçek Pamir, Hıncal Uluç''un CHP''nin başörtüsü ve çarşaf çıkışını eleştirdiği yazısını eleştirmiş..

Yani Hıncal abisini kendi sözüyle (sıkmabaş gericiliktir) sözüyle vurmuş.. "Madem sıkmabaş gericilik, eşleri sıkmabaşlı olan yöneticilerin gazetesinde neden yazıyorsun" demeye getirmişti..

Balçiçek Hanım''ın Hıncal Uluç gibi düşündüğü şeklinde algılanmış bu sözleri..

O da "Ben ne yazdım, siz ne anladınız? Bir anda beni türban düşmanı yaptınız!" başlıklı bir yazıyla Hıncal abisi gibi düşünmediğini vurgulamış. Anlayacağınız "ironi" ile derdini anlatmaya çalışırken kendi olmuş ironi..

Eee tabii ironi yapmak da bir sanat..

Geçen bir okurum da, bir yazımda kullandığım ironi yüzünden beni eleştirmişti. "Aptallığımı kanıtlamak için kullandığınız zekayı metni anlamak için kullansaydınız keşke" diye cevap verdim. Müthiş bir mantık ürünüydü okurumun maili, ama bir ironiyi eleştirdiğinin farkında değildi.

İroni''yi anlatmak için 1841''de Soren Kierkegaard "İroni kavramı" başlıklı doktora tezi yapmış.. Tezin girişinde "herkes ironi sözcüğünün geleneksel olarak Sokrates''le bağdaştırıldığını bilir, ama bu demek değildir ki herkes ironinin anlamını bilir" demiş ve şöyle devam etmiş..

"Sokrates''in söylediği her şeyin aslında başka bir anlamı vardı. Dışı ve içi uyumlu bir bütünlük oluşturmuyordu çünkü dışı içiyle zıtlaşma halindeydi ve insan onu ancak bu çarpık açıdan kavrayabiliyordu."

Kierkegaard''a göre ironiyi anlatmak cini resmetmek kadar zor..

Felsefenin karanlık sularına girmek yerine kendi kültürümüze döneceğim. Mesela şair Naili''nin "Mestane nükuş-i suver-i aleme baktık/Her birini bir özge temaşa ile geçtik" beyitini alalım..

Anlamı şudur:

"Kendimizden geçmiş bir halde, alacalı dünya manzaralarına ve hallerine baktık; onların her birini bir başka türlü seyredip, her birinde bir başka şey görüp geçtik."

Bu da bizimkilerin hikmetli bakış açısı..

Divan edebiyatımızda ise büyük ölçüde "ta''riz"e tekabül eder ironi sanatı.. Dokunaklı söz söyleme sanatı diye tarif edilen ta''rizde öfke ve intikam gibi duyguların tesiri vardır.. Alaylı bir hava da vardır ayrıca.. Söylenen hedefini bulur, ders verir, azarlar, alay eder ama karşıdakine cevap imkanı bırakmaz.

Balçiçek Hanım''ın Hıncal Uluç''u taşlaması için bir sebebi var tabii. Vaktiyle bir röportaj için İran''a gittiğinde mecburen başını örttüğünden, "Nasıl kapatırsın? Çıplaklar kampına da çıplak git bari!" diye sıkı bir ayar yemiş Hıncal Abi''sinden.

Unutma Hıncal Abi, kadın unutmaz..

Bir ta''rizin güzelliği içerdiği nükteden gelir.

Balçiçek örneğimizde nükteden çok "tehekküm", yani "alaylı eğlenme" var. Ta''rizin nüktelisine bir örnek vereyim de söz hitamımı bulsun sevgili okurlar..

Şair-Şeyhülislam Yahya Efendi, aralarında her ne geçmişse Nef''i''ye "kafir" demiş bir şiirinde. İslam öncesindeki Arapların büyük şairi İbnül Kays''a benzetmiş Nef''i''yi ama Kays''ın kafirliğini de hatırlatmış. Eee Nef''i bu, altta kalır mı, bakın nasıl cevap vermiş:

"Bize kafir demiş müfti efendi/Tutalım ben ana diyem müselman/Varıldıkta yarın ruz-ı mahşere/İkimizde çıkarız o sözde yalan.

"Denizin sırrını yüksek sesle haykırdım"

Madem ironiden, tarizden söz ettik bugün, o halde divan edebiyatımızı etkileyen tasavvuf hakkında yazılmış derli toplu bir kitaptan bahsetmeme izin verin.

Tasavvuf felsefesi de çoğun şiir ile anlatılmıştır çünkü. Filozof Ludvig Wittgenstein de "felsefenin aslında şiir olarak kurulması gerekir" derken bunu kastetmemiş miydi? Witgenstein''in "Yan Değiniler"ini okuduğumda felsefeyi şiirle anlatmanın rahatlığını daha iyi anladım.

Sözünü ettiğim kitap Arthur John Arbery''in "Tasavvuf: Müslüman mistiklere toplu bakış" isimli bir çalışması. Ünlü müsteşrik Nicholson''un talebesi Arbery''in araştırmasını İbrahim Kapaklıkaya çevirmiş, Ağaç Kitapları basmış.

Şimdiye kadar İslam sufiliği üzerine okuduğum en derli toplu kitap. Arbery de araştırmasını sufiliği şiirlere dayandırmış daha çok. Böylece felsefe disiplinine sahip olmayan sıradan okurlar için karmaşık görünen bir olguyu şiir aracılığıyla kavranabilir hale getirmiş.

Arbery "Zahidler"i anlatmaya "Şimdi eski bir hikaye anlatacağım/Gör bak din nasıl başladı ve nasıl büyüyüp kemale erdi/Ve sonra nasıl solup da yıpranmış bir giysi haline geldi" şiiriyle başlamış. Son sözünü de "Gittikçe tuhaflaşan, zalimleşen, kötüleşen bir çağda/en acil ihtiyaç duyduğumuz şey göstermek imanımızı/Ve imanımızın akli burhanlarını" şiiriyle noktalamış.

Sufiliği ilk devirlerden itibaren ele alarak bozulmasına kadar getiren Arbery bu çalışmasıyla Sufilerin şiirlerinde kullandıkları dilin, kavramların, imgelerin, mecazların zenginliğinin farkına varabiliyorsunuz. Divan edebiyatımızda da sıkça kullanılan, gül, şarap, meyhane, kırmızı kadeh, dudak gibi gibi sözcüklerin arkasındaki anlam dünyasının kaynaklarını öğreniyoruz böylece. Mesela kırmız kadeh manevi mest olmayı ifade ediyormuş.

Arbery bakın ne diyor:

"Ayrıca bir de üçüncü tür bir mest olma vardır ki bu da aklın mest olmasıdır. Bunu başka bir yerde mantıksızlık felsefesi olarak ifade ettim. Hafız''ın ve büyük ihtimalle Ömer Hayyam''ın, şarab terminolojisini bu anlamda kullandıklarına inanıyorum."

Oysa Hayyam''ın şiirlerinde kullandığı şarabı, şarab olarak biliyorduk. Hayyam yorumcuları öyle anlatmışlardı.

İlk sufiliğin yüksek bir ahlak temeli üzerine oturduğunu, bu sufiliğin zararlı kafa karıştırma ve muğlaklaştırma türünden tamamen uzak olduğunu belirten Arbery, çözülüş döneminde mağlup edilen aklın yerine kabalizm ve büyücülüğün cazip bir muadil haline geldiğini vurguluyor.

Ben de yazımı Mevlana''dan bir şiirle bitirsem fena olmayacak..

"Mutluydum ben

İncinin kalbinde yatmaktan

Ta ki yaşamın artmasıyla savrulana kadar

Tıpkı bir dalga gibi koştum.

Denizin sırrını

Yüksek sesle haykırdım

Tıpkı kıyıya atılmış bir bulut gibi

Uyudum ve artık duruldum."

15 yıl önce
İroniyi bırak, tarize bak!
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon