|
Her şeyi yine Başbakan"dan mı bekleyeceğiz?

Bir köşe yazısına bu kadar mesele kırıp, dökmeden nasıl sığacak hiç bilmiyorum. Uzatmadan olabildiğince yalın haliyle anlatmaya başlayalım. Açıkçası ''hele bir seçim dönemi geçsin, o zaman Ak Parti içindeki gariplikleri de uzunca konuşacağız'' motivasyonuna sahip binlerce kişiden birisiydim.

31 Mart''ta yazacağım yazının başlığı aylar öncesinden belliydi: ''Kriz anı geçti, şimdi özeleştiri zamanı''. Olması gereken de buydu. Bizi temsil eden siyasal karar vericileri zor zamanlarda kayıtsız şartsız desteklemek, savaş bittikten sonra ise daha hakkaniyetli ve adil olmaları için çağrıda bulunmak oldukça makul bir tercih gibi gözüküyordu.

Hâlâ da öyle düşünüyorum. ''Öleceksek adam gibi ölelim'' motivasyonunun devam edebilmesi, bütün bir İslâm coğrafyasının dualarına devam etmesi ancak bu yanlışlıkları düzeltmekle mümkün. Bunu da başarabilecek iradeye sahip sadece tek bir isim var: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.

Vicdanlı ve ferasetli insanların bunu talep etmesi gayet doğal. Bu minvalde yazılan bütün yazıların hepsi de oldukça samimi ve içten. Ancak bu talep edilen ''arınma süreci'' bir parti meselesi midir, yoksa başlı başına hükümetin üstünde yükseldiği zeminin çoğunluğunu teşkil eden İslâmi camianın bir sorunu mudur tam olarak emin değilim.

Ak Parti bizim hikâyemiz. Ak Parti''nin kadroları da bizim ortalamamız. Biz ne kadar temizsek, o kadar temiz. Biz ne kadar kirliysek, o kadar kirli. Biz ne kadar pragmatiksek, o kadar pragmatik.

Hâl böyle olunca, iktidar partisini çok daha hakkaniyetli, adaletli ve vicdanlı bir noktaya taşımak, ancak o milletin değerler silsilesinden çıkan çan eğrisinin, siyasal karar vericileri çok daha iyi olmaya teşvik etmesi hatta ve hatta zorlamasıyla mümkün.

Yıldıray Oğur, Markar Esayan, Etyen Mahçupyan ve daha nice akil demokratın hakkını teslim ettiği üzere ''Türkiye''deki değişimin ana dinamiklerini İslâmcıların enerjisi ve bu husustaki kabiliyeti'' belirliyor. Milli Görüş ile başlayan, bugünlere kadar gelen tecrübenin ortaya çıkardığı sonuçlar ortada.

Bu birikimin millete kazandırdığı kaliteli insan unsurundan, 30 yıllık savaşı bitiren, coğrafyasına umut veren, kimliğinden kompleks duymayan, kültürel mirasından vazgeçmeyen, iddialı, kucaklayıcı bir kadro çıktı.

Peki, bunu başaran İslâmi camia şu 12 yıllık süreç içerisinde neler yaptı?

Dümdüz ve daha net sorayım: Ak Parti özelinde Başbakan Erdoğan, sabah akşam gece gündüz çalışırken, biz üzerimize düşeni hakkıyla yerine getirebildik mi?

Faraza, yıllardır Ak Parti gençliğini eleştiriyoruz. Kariyerist, kravatlı, ukala hallerini genelleştiriyor içlerinde samimi olduğunu bildiğimiz birçok insanı da aynı torbaya atıp yumrukluyoruz. Geçen süre zarfında, bu kadar iğnelemenin, çekiştirmenin ve aslında birçok yerinde de haklı olduğumuz kırgınlıkların sonucu ne oldu? Hiçbir şey.

Özellikle 2004-2010 yılları arasında, Türkiye''yi ilgilendiren bütün önemli meselelerde bir şekilde risk alan ve ''liboş'' diye etiketleyip kenara attığımız Genç Siviller''e denk bir çalışma ortaya çıkarabildik mi?

Ayhan Ogan''ın inisiyatifiyle özellikle referandum sürecinde büyük bir özveriyle çalışan Sivil Dayanışma Platformu dışında, hayır bir şey yapamadık.

Ne yaptık peki? Ya büyüklerimiz, kendi altlarında çalışan ve gittikçe büyüyen bir gençlik çalışmasını görünce ''bunlar da fazla güçleniyor, yarın bir gün vakfımızı, cemaatimizi, derneğimizi elimizden almasınlar?'' deyip bizleri öğüttü. Yahut onlara gerek kalmadan, biz birbirimizin dedikodusunu, kulisini, çekiştirmesini yapa yapa kendi kendimizi yıprattık. Zira, hepimizin kendine ait bir planı vardı. Sivil toplum kuruluşlarını bir basamak olarak kullanıp, dışında kaldığımız ve sürekli eleştirdiğimiz gençlik kollarını aşarak milletvekili olmalıydık. Dolayısıyla herkes rakibimizdi.

İHH, Ensar, İnsan ve Medeniyet, Safa, İlim Yayma, Hakyol, Hüdayi, Hayrat, Anadolu Platformu, Birlik, TYB, BSV, Önder, AGD, Semerkant, Sadakataşı, Akabe, AKV, Gaye ve daha nicesi… Hepsinde müthiş çalışmalar yapan, samimi insanlar olageldi. O insanların ailelerine ayıracakları zamanı, ceplerindeki üç kuruş parayı bir kenara koyup, bizler için yaptıkları inanılmaz fedakarlıkları sayesinde yetiştirildik. Ancak bir türlü birlik olup, entelektüel derinliği, politik duruşu ve net ilkeleri olan bir yapı ortaya çıkaramadık. 12 yıl geçti, ''adam yok'' klişesinin bir adım ötesine geçemedik. Biz dururken paralel yapı çalıştı. Şimdi onlar gitti, ortaya çıkan boşluğu doldurabilecek bir sürü yetişmiş insan var. Ancak o insanları bulup çıkaracak, birleştirecek bir yapımız yok.

Siyasetle, kadınla, parayla ilişkimiz ne kadar sıkıntılıysa, entelektüel bilgiyle ilişkimiz de bir o kadar sıkıntılı oldu. Taha Özhan, Burhanettin Duran, Fahrettin Altun, Nuh Yılmaz, Taha Kılınç, Süheyb Öğüt, Leyla İpekçi, Hilal Kaplan, Nihal Bengisu gibi onlarca ismi istisna kabul ederek doğruyu ve gerçeği söyleyelim: Birikim sahibi yeni kuşak, eski kuşağın komplekslerini üzerinden atamadı. Kendisini herkese kabul ettirmek adına, varlığını başkalarının oluşturduğu akmaz, kokmaz, bulaşmaz zeminin üzerinde kurgulamaya çalıştı. Ortaya ''ontoloji, epistomoloji, logos''tan geçilmeyen afilli cümlelerle, Kemalizm ile savaşmanın ancak Foucault okumakla mümkün olacağını sanan aforizma kasan tipler çıktı.

Saydığım isimler gibi politik duruşu olan, ahlâklı ve ilkeli insanlara ise kendi arkadaşlarından lisan-ı hâl ile ''ay yoksa sen de mi '' Başbakan''ı yedirmeyiz!'' korosuna katılıp, basit bir avam olarak hayatına devam etmeye karar verdin?'' yollu mahalle baskısı yapıldı.

Bu kadar renksizlik doğal olarak görsel sanatlara ve mimariye de yansıdı. Yumurta-Süt-Bal üçlemesinin ötesine geçemedik. Semih Kaplanoğlu gibi dertli adamlar yapayalnız kaldı. Bir de tabi onlara değer verip, teşvik etmesi gereken insanlar maalesef oralı bile olmadılar. ''Bilge mimar'' rahmetli Turgut Cansever ise ortaya çıkardığı eserlerden ve düşünsel birikiminden çok, TOKİ eleştirisi için eleştiri malzemesi yapıp tükettiğimiz bir isim oldu.

Ve daha onlarca mevzuu…

Bunların hepsine tek tek el atmadığımız sürece Ak Parti''den daha iyisini beklemek pek de insaflı gelmiyor bana. Hak ettiğimizden daha iyi yönetiliyoruz.

Bu anlamda Başbakan''a olan sevgim, ''eğer bu işleri düzeltmezseniz artık size destek vermeyiz'' minvalli bir önkoşul taşımıyor. Bu zamana kadar ümmet için yaptıklarıyla, zaten ortalamamızın çok üstünde bir motivasyona ve ahlâka sahip olduğunu defalarca gösterdi.

İslâmi camiaya gelince… Bütün eksikliklerine rağmen, ben yine Türkiye''nin ve coğrafyanın geleceğine buradan çıkan hassasiyet sahibi insanların ortaya çıkardığı vizyonun damga vuracağını düşünüyorum. Burayı seviyorum. İnsanlarına saygı duyuyorum. Ve çıkış yolunun yine bu taraflardan geleceğini umut ediyorum.

Allah sonumuzu hayretsin.

10 yıl önce
Her şeyi yine Başbakan"dan mı bekleyeceğiz?
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı