|
Öp öpebildiğin kadar, nasılsa herkesin eli cebinde...

Nerede o eski bayramlar lafı artık komik geliyor bana… Traji komik tabii! Hüzün ve acı veriyor bana her seferinde! Çünkü artık bunu söyleyenin de yazanın da aklı fikri hep tatilde! Bayramlar bahane, tatiller şahane… Haftalar hatta aylar önceden yapılıyor rezervasyonlar… Arife bile tatilin ilk günü artık! Yetmiyormuş gibi bayram sonrası günler de ekleniyor bu fırsatçı keyfe… Bakın işte hala devam ediyor tatil. Bayram artık tatil fırsatı, anlamı ise sadece bip diyen telefonlarda! Hani şu teknoloji ürünü, iki tuşa basıp yollanan bir örnek mesajlar var ya… Yolla gitsin, ara bitsin! Garibime giden de kimden öğrendi acaba bu millet, bayramları böyle geçirmeyi? Biz kimlerden öğrendik acaba, bayramlarda el öpmesini? Şu gün gibi her cepte bir telefon olmasa da her evde vardı bir ahize ama açıp sorulmazdı bile "evdeler mi" diye… Büyükler hazırlığını yapar, küçükler ise o evlere doluşurdu. Eskiden her şey bayramda bir araya gelinecek o günler içindi ama şimdi tüm uğraş bir yerlere kaçıp gitmekte… Oysaki eskiden bayramlık kıyafetler günler öncesinden alınır, ziyaret planları yapılır ve eksiksiz bir araya gelirdi aile! Bayram namazı ile birlikte her öpülen el, saçı okşardı… Her öpülen el, çocuklarda bir harçlık büyüklerde bir keyifti! Şimdi bizler mi öğrendiklerimizi unuttuk, yoksa öğretenler mi bayramı unuttu? Artık bayramların sembolü olan kapıdaki çocuklar bile yok!… Çünkü artık öpülesi eller sadece Darülaceze''de… Neredeyse bir tek onlar duruyor yerli yerinde ama onların da çoluğu çocuğu ya uzakta ya da uzak ellerde tatilde! Bekleyen mi, gelmeyen mi yoksa giden mi aramayan mı kabahatli bilemiyorum ama ben öğrendiklerimden vazgeçmeyeceğim! Her öpülesi el, annen baban gibi olmuyor ama her öptüğün el bir anne ve babaya mutluluk oluyor işte…

Darülaceze''deki pamuk eller…

Hasan Amca, Veli Baba, Hüseyin Dede…

Hatice Ana, Nebahat Teyze, Hayriye Nine…

Hepsi nur yüzlü, hepsi gönül gözlü! Onlar koltuklarında, sandalyelerinde, gözleri kapıda ama birkaçı üç metreye kadar seçemiyor bile! Öyle hikayeleri var ki… Öyle öz eleştiriler yapıyorlar ki inanamazsınız! Kimi ben hak ettim bile diyor bu durumu… Ona üzüldüğünüz kadar gelmeyene kızıyorsunuz ama o sizin gelişinizle bayram yapıyor! Şikayet etmiyor… Kimi sizi oğluna benzetiyor, kimi kızına! Yakaladıkları her küçük çocuk onların torunu! Üç kuruşlarıyla büyük bağlar kuruyorlar 5 dakikada… Size ikram ettikleri bir şeker veya bir çikolatayla başlıyorlar anlatmaya. İlk anlarda dillerinden dökülenlerin çoğu hal hatır üzerine. Sizi merak ediyorlar. Nerelisin baş soru… Anan baban öncelikli merak konusu! Kendi hayatlarına benzer bir şey duydukları anda sazı alıyorlar ellerine… Mesela Hasan Amca! 70''inde bir Erzurumlu…. Müteahhitmiş bir zamanlar! 5 çocuğunun hepsine birer daire yapmış dünya gözüyle ama onun deyişiyle "harcını katı etmiş"!… Ne demek o Hasan Amca? dedim, güldü… "Ben hep sağlam bina yaptım evlat ama içini unuttum! Sevginin, parayla binayla kazanılmayacağını çok geç anladım. Onların evlerinin harcını katı yapmışım yani" dedi… Onların her şeyi varmış ama mutsuzlarmış. Hasan Amca kendini sorumlu tutuyor anladığım kadarıyla! Kaçmış yanlarından gelmiş buraya…. Hatice Ana ise tam bir laz hatun! 60''ını geçkin, Rizeli… 3 erkek çocuk anası ama O gelinlerini merak ediyor! Şaşırdığımın farkına vardı ve sormama fırsat vermeden rahmetli kocasına getirdi lafı. Hatice Ana, hiç istememiş ona varmayı! Rahmetli de, çocuklarına aynı şekilde kız almış! Kızlarda istememiş yani… Hatice Ana''nın da aklı gelinlerinde! Ben çok dayak yedim onlar yemesin istiyorum diyor ama "İstanbul nere, Rize nere" diyor iç çeke çeke…

Veli Baba, İstanbul beyefendisi…

Kırmızı ve desenli fuları, pos bıyıkları ve ekose ceketiyle huzur evinin sahibi sanki! Paşalar gibi vakur bir duruş ve derin bakışlar. Eldeki baston ise sadece aksesuar… Sohbetin bir yerinde, durup dururken "Sen de buralısın" dedi bana… Evet, nereden bildiniz deyince de, "İlk önce bana gelişinden belliydi, beni kendine yakın gördün" dedi ve "Ne yalan söyleyeyim, içimden şu delikanlı yanıma gelse keşke demiştim! " diye ekledi… Neden dedim? Oğluna çok benzetmiş beni! Mutlu oldum ve en çok da onun yanında kaldım. Tanıdıktı konuşulanlar… Ayrılırken "İstediğin zaman yine gel, ben hep buradayım, konuşuruz evlat" dedi. Anladı sanki beni!

Evrensel: Kimi ne kadar uzakta olsa da, hep yanında; kimi ne kadar yakınında olsa da bir o kadar uzağındadır aslında…

12 yıl önce
Öp öpebildiğin kadar, nasılsa herkesin eli cebinde...
Hayat dile yansır
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit