|
Memurların evliyası veya memurların piri Server Efendi

Bugünkü yazımızda memurların evliyası veya piri olarak anılan defter emini Server Efendi’den bahsedeceğiz. Ser (baş) verip sır vermeyen olarak da anılan Server Efendi’nin kendisine emanet olarak verilen görev gereğince padişah tarafından usulsüz olarak istenen belgeyi vermediği için canından olmasının hikayesini anlatacağız.

Defter Emini Server Efendi

Kaynaklarda Server Efendi’nin “Defter Emini” olduğu belirtilmektedir. Görevine çok bağlı bir memur olan Server Efendi kaide-i kadime üzere hareket ederek kayıtların muhafazasına önem verir ve herhangi bir suistimale meydan vermemek için defterlerin dışarı çıkarılmasına izin vermezdi.

Toprak ve otlak sınırı yüzünden iki kasaba arasında çıkan ve çatışma ihtimali gösteren bir ihtilafın akşamın geç vaktinde saraya aksetmesi üzerine dönemin padişahı I. Mahmud arazilerle ilgili defterleri istemiş ancak Server Efendi “Fatih Sultan Mehmet Hazretleri’nin kanunnamesine göre Defterhane’den gece vakti defter çıkarılması men edilmiştir. Sultanımız af buyursunlar, defterleri çıkartamam” şeklinde bir cevapla bu isteği reddetmiştir.

Server Efendi’nin cevabı kendisine ulaştığında gazaba gelen Sultan Mahmud, bu memurun idamını ferman buyurur.

Sabah olduğunda huzura kabul edilen sadrazamın Server Efendi’nin davranışında haklı olduğunu sultana arz etmesi üzerine sultan, yeni bir ferman çıkararak idam kararının uygulanmamasını emretmiş, ancak iş işten geçtiği için Server Efendi idam edilmişti.

Görevi uğruna canından olan bu memura yaptığından pişman olan I. Mahmud, defter emininin Defterhane binasının bahçesine gömülmesini emretti.

“Ser verip sır vermeyen” Server Efendi’nin türbesi kutsal bir yer olarak kabul edildi ve Server Dede memurların evliyası ya da piri olarak efsaneleşti.

Server Efendi ismiyle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığı bünyesinde bir müze (salon) bulunmaktadır. Server Efendi hakkında yukarıda yer alan bilgilere de bu müzeden ulaşılmıştır. Ayrıca, bu müzede çok kıymetli eserler sergilenmektedir.

Defterhane ve Defter Emini nedir?

Has, zeâmet, tımar, mülk, vakıf gibi arazi türlerini tayin ve tescil eden ana defterlerin muhafaza edildiği ve bu defterlerle ilgili günlük işlemlerin yapıldığı Defterhâne, kaynaklarda Defterhâne-i Âmire, Defter-i Vilâyet, Defter-i Hâkanî, Defter-i Dergâh-ı âlî adlarıyla da geçer (İslam Ansiklopedisi).

Defterhâne’nin hangi tarihte kurulduğu tam olarak bilinmemektedir. Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerinde tımar sisteminin mevcudiyeti ve arazi tahriri yapıldığına dair daha sonraki tahrir defterleriyle Osmanlı tarihlerinde bilgi bulunması, müstakil bir halde olmasa bile Dîvân-ı Hümâyun’un bünyesinde böyle bir birimin mevcut olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Osmanlı devlet teşkilâtının oluşmasında büyük tesirleri bulunan İlhanlılar ve Anadolu Selçukluları’nda da Defterhâne’ye benzer müesseselerin varlığı bilinmektedir.

Defterhâne’ye dair ilk bilgilere Fâtih Sultan Mehmed’in Teşkilât Kanunnâmesi’nde rastlanmaktadır. Burada, Hazine ve Defterhâne’nin padişahın vezîriâzamdaki mührü ile defterdarın huzurunda açılıp kapanması hükmü yer almaktadır. Kanunnâmede ayrıca Defterhâne kâtiplerinden bahsedilmekte ve bunların bayramlarda el öpmelerinin kanun olmadığı belirtilmektedir.

Defterhâne’nin âmiri olan defter emininin teşkilâtta önemli bir yere sahip olması, Defterhâne’nin Fâtih zamanında bir daire şeklinde teşkil edilmiş olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Fâtih devrinde umumi tahrirlerin yapılması, mülk ve vakıf toprakların tımar sistemine dahil edilme teşebbüsü bu durumu desteklemektedir.

Osmanlı toprak sisteminin iyi bir şekilde çalışması için imparatorluğun gelir kaynaklarının ayrıntılı biçimde bilinmesi ve verilmiş olan timarların takip edilmesi zorunluydu. Bundan dolayı yapılan tahrirler Defterhâne’de saklanır ve bu defterlerle ilgili günlük muameleler de buradan yürütülürdü. Mufassal ve icmal olarak iki kısma ayrılan tahrir defterleriyle günlük kayıtları ihtiva eden rûznâmçe ve derdest defterlerinin saklandığı Defterhâne devletin hazinesi mesabesindeydi. Defterhâne, Osmanlı Devleti’nde her divan toplantısından sonra çavuşbaşı tarafından padişahın vezîriâzamdaki mührüyle kapanan ve toplantı günleri açılan üç hazineden birisi durumundaydı.

Defterhâne personeli pirlerinin yolundan giderlerdi

Defterhâne defter emini denilen bir memurun idaresi altında bulunuyordu. Nişancının maiyetinde görev yapan defter emini, XVI. yüzyıldan sonra nişancının yetkilerinin azalması ile onun üstünde bir mevki kazanmıştır. Bu sebeple bundan sonra nişancının yetkisinde bulunan tımar ve zeâmet işleri defter emini ve reîsülküttâb tarafından görülmüştür. Defterhâne’nin işleri, defter emininin idaresi altındaki memurlardan oluşan bir teşkilât vasıtasıyla yapılmaktaydı. Defterhâne’de hizmet eden kâtip, şâkird (kâtip yardımcıları) ve daha sonra ihdas edilen mülâzımların tayinleri ve azilleri defter emininin arzı ile olurdu.

Bu şekilde arzedilen kişiler, ruûs kaleminde tezkireleri yazıldıktan sonra işe başlarlardı. Defterhâne’ye alınacak
memurların seçiminde liyakata önem verilir, adayların sır saklama ve hesap işlerinden anlama vasıflarına sahip olmalarına dikkat edilirdi.

Defterhâne kâtiplerinin bir kısmı hizmetlerine karşılık ulûfe alır, bir kısmı da tımar ve zeâmet tasarruf ederdi. Kıdemli kâtipler ulûfe aldıkları gibi tımar ve zeâmet de tasarruf etmişlerdir. Ulûfeli kâtipler maaşlarını küçük rûznâmçe kaleminden almaktaydılar. Şâkirdlere timar ve zeâmet verilirdi. Mülâzımlar ise başlangıçta ulûfeli iken daha sonra kendilerine tımar verilmeye başlanmıştır. Defterhâne hizmetlerinin tasarruf ettiği dirliklere “gedik” denirdi. Gedikler belli ve değişmez sayıda olur, boş olan yere derhal başkası tayin edilirdi.

Defterhâne’ye ait dirlikler, tasarruf edenlerin ölümü veya emekli olmaları durumunda, kanun üzere kaleme devam etmek şartıyla defter emini arzı ile kâtip ve şâkirdlerin çocuklarına veya diğer hak sahiplerine verilirdi. Emekli olan kâtip ve şâkirdlere ise sâlyâne veya cebelü göndermek şartıyla tımar bağlanırdı. Ayrıca Defterhâne memurlarının kalemde yaptıkları işler karşılığında alınan harçlardan hisseleri vardı. “Kalemiye” adı verilen ve belli kurallarla alınan bu harçlardan bir kısmı berat tezkiresini yazan görevliye verilir, kalanı ise kalem kesedarı eliyle biriktirilirdi. “Orta akçesi” denilen bu paradan mücellit, odacı, imam, müezzin gibi görevlilere “şehriyye” adı altında maaşları verilirdi. Kalemin diğer masrafları da bu paradan görülür, kalanı Defterhâne’de hizmet eden bütün kâtip ve şâkirdlere birkaç ayda bir kesedar vasıtasıyla dağıtılırdı.

Defterhâne kâtip ve şâkirdleri, defter emininin yardımcısı olan kesedarın nezareti altında çalışırlardı. Kâtip ve şâkirdlerin defterlerden istenilen sûretleri çıkarmak, berat tezkiresi hazırlamak, Defterhâne’nin günlük işleriyle ilgili defterleri tutmak gibi vazifeleri vardı. Defterhâne kayıtlarında gizlilik esastı. Nitekim buradaki hizmetliler bile ancak uzun müddet çalışıp belirli bir dereceye ulaştıktan sonra defterler üzerinde yapılan işlemlerin sırlarını öğrenebiliyorlardı.(İslam Ansiklopedisi)

Kâtip ve şâkirdler, Defterhâne avlusunda gömülü olan Server Efendi pîrlerinin ruhaniyetinden feyiz alarak, “Ser (baş) vermek olur, sırrı ayân (açık) eylemek olmaz” düsturuyla hizmet ederler ve gizliliğe azami derecede özen gösterirlerdi.

Server Efendi başını vermeyi göze alarak kurallara aykırı davranmayı reddederek sadakatin zirvesine ulaşarak sadakatin sadece devlete olabileceğini açıkça göstermiştir. Padişahın emrine uyarak gözüne de girebilirdi ama kurallara uyma uğruna başından olmuştur. İşte memurların evliyası ya da piri olması bu davranışı sayesinde olmuştur. Ne diyelim Rabbim bütün memurları pirlerinin yolundan ayırmasın.

#Ekonomi
#Memur
#Kamu
#Ahmet Ünlü
1 yıl önce
Memurların evliyası veya memurların piri Server Efendi
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek