|
Yargının kestiği acıyan parmak sayısı çoğalıyor

Daha önce bu köşeden yargı kararlarının ciddi bir nitelik kaybına uğradığından bahsetmiştik. Ancak, Yüksek Yargı mensupları dışında konunun çok fazla anlaşılmadığı görülüyor. Binlerce insanın mağdur olması maalesef çok fazla ilgi uyandıramamıştır.

Malum, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu''nda öyle bir değişiklik yapıldı ki, bu değişiklikle yargının kestiği acıyan parmak sayısı bir anda çoğaldı ve çoğalmaya da devam ediyor. Bu ifadeleri ezbere söylediğimiz zannedilmesin. Yüksek yargıda görev yapan tetkik hakimi veya üyelere konunun sorulması vahametin boyutunu ortaya koyacaktır. Maalesef yargı kararlarında sadece vicdanların esas alınması geride büyük bir enkaz bırakmıştır.

Yargı çoğu kez adaletin yerine kullanılmış ve adaletin kestiği parmağın acımayacağı iddia edilmiştir. Ancak yargı ile adalet her zaman örtüşmemektedir ve adil olmayan yargının kestiği parmak da acımaktadır. Yargı ile adalet arasındaki makas ne kadar açılırsa kesilen parmağın acısı da o kadar çok olmaktadır.

Bu çerçevede, yargı kuruluşları, her vatandaşın haksızlık karşısında sığınacağı nihai sığınaklardır. Verilen kararların isabeti ise adalete duyulan saygıyı pekiştirir ve haksızlığa uğrayanları rahatlatır. Aksi durumu ise açıklamaya dahi gerek yoktur.

Zaman zaman yanlış kararlar verilse de Yargıtay ve Danıştay"ın verdiği kararlar büyük oranda isabet kaydetmektedir. Çünkü, yüksek yargıda oluşan ihtisaslaşma ve buralarda verilen kararların kesinleşmesi kararların isabetini arttırmaktadır.

Ancak, yüksek yargının ilk derece mahkemelerinin ciddi hatalar nedeniyle iptal ettikleri kararları neticesinde oluşan mağduriyeti ise açıklamaya dahi gerek yoktur.

Acı bir örnek

Daha önce bu köşede, Ankara 3. İdare Mahkemesi tarafından verilen (06 Aralık 2013 tarihli ve E:2012/1069, K:2013/1816 sayılı karar) MEB"le ilgili bir karardan bahsetmiştik. Bu karara göre, bir öğretmenin KPSS"ye girmeden göreve başlatıldığı tespit edilmiş ve işlem iptal edilmişti. Ancak, kararla öyle vahim bir durum ortaya çıkmıştı ki bu karar bize, bağımsızlık isteyen yargının tarafsızlık ve adaletten ne kadar uzak olduğunu ve birilerinin hayatını nasıl kararttığını açıkça göstermişti.

Verilen karar o kadar garip bir içeriğe sahipti ki davacı Kamu Sen"in Başkanı İsmail Koncuk dahi karara itiraz etmişti. Koncuk yaptığı açıklamada "KPSS"siz öğretmen alımı yapıldığı iddiasıyla dava açmadıklarını ve açılan davanın konusunun açıktan atama yani istifa sonrası atamaya ilişkin olduğunu belirtmişti. Yani dava konusuyla verilen karar arasında uzaktan yakından bir ilgili yoktu. (Konunun detaylarını merak edenler "Bağımsız yargıya göre, MEB sınavsız öğretmen ataması yaptı" başlıklı yazımıza bakabilir). Bu, sadece basına yansıyan bir örnekti.

Davacının dahi itiraz ederek kabul etmediği Mahkeme kararı incelendiğinde bu kadar da olmaz denilecek bir içeriğe sahip olduğunu görüyoruz. İşin daha vahimi ise kararın temyizi dışında bu kararı veren hakimler hakkında hiçbir işlem yapılamamasıdır. İşte, tam sorumsuz ve tam bağımsız bir yargı örneği. Böyle bir işlemi yargı yerine yürütme yapmış olsaydı, o işi yapanların başına ne geleceğini hiç kimse tahmin dahi edemezdi.

Yargıtay ve Danıştay notları kalktığı için kararlar SOS veriyor

31.03.2011 tarihinde 2802 sayılı Kanun''un Yargıtay ve Danıştay notlarını düzenleyen 28''inci maddesi yürürlükten kaldırıldı. Yapılan düzenlemenin iyi niyetle yapıldığından kimsenin şüphesi olamaz. Ancak, geçen çok kısa süre içerisinde uygulamada ciddi sıkıntılar çıktığından da kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü, yüksek yargı ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararlardaki ciddi hatalardan dolayı kararları bozmaktan usanmış durumdadır ve ilk derece mahkemesine dönüşmüştür. Karar sonuçlanana kadar geçen süre zarfındaki mağduriyeti ise hiç dikkate almıyoruz.

Kaldırılan maddede neler vardı?

2802 sayılı Kanun''un Yargıtay ve Danıştay notlarını düzenleyen ve 6217 sayılı Kanun''un 31''inci maddesiyle kaldırılan 28''inci maddesinde; "...Yargıtay ve Danıştay daireleri yaptıkları temyiz incelemeleri sırasında tek veya toplu olarak karar veren hakimler ile cumhuriyet savcıları hakkında çok iyi, iyi, orta ve zayıf olmak üzere not verirler. Not verilirken; kararda sağlanan isabet, davanın hızla yürütülmesi, duruşmalara hazırlıklı çıkılarak gereksiz gecikmelere neden olunmaması, usul hükümlerinin eksiksiz ve zamanında yerine getirilmesi, dava konularının anlayış ve yönlendirilmesi ve gerekçeli kararın yazılış tahlil ve sonuçlandırılmasında gösterilen başarı, emsal kararların gözetilmesi gibi hususlar göz önünde tutularak değerlendirme yapılır ve buna göre fiş doldurulur" hükmü yer almaktaydı.

Madde metni ciddi bir şekilde incelendiğinde hakimlerin verdikleri kararlarında isabete nasıl zorlandığı açıkça görülecektir. Bu durum aslında hakları ihlal edilenler açısından önemli bir güvence niteliğindeydi ama bu güvence yerle bir olmuş durumdadır.

İlk derece mahkemelerinin vermiş olduğu isabetsiz kararlar neticesinde hiçbir yaptırım olmaması vatandaş mağduriyeti açısından kabul edilemez bir durumdur. Nitekim maddenin kaldırılmasının üzerinden geçen kısa süre içerisinde ortaya çıkan manzara dahi vahametin açık bir göstergesidir.

Kaldırılan Yargıtay ve Danıştay notlarının anlamı ve hakim bağımsızlığı

Yargıtay ve Danıştay"ın İdare Mahkemelerine ve Adli Mahkemelere göre ihtisas birimleri olduğu kuşkusuzdur. Her konuya bakan bir hakimle sadece belirli konulara bakan hakimin verdiği kararlar açısından nitelik farkı oluşacağı elbette bilinen bir gerçektir ve işin doğası da bunu gerektirir.

Eğer bozulan ve onanan kararlar neticesinde verilen not uygulamasını kaldırırsanız, amaç isabetli karar vermekten ziyade hızlı karar vermeye yönelecektir. Temyiz neticesinde yanlış verilen kararlar bozulsa dahi geçen zaman dikkate alındığında yaşanan mağduriyetin dozajı ona göre artacaktır. Ancak, verilen kararın isabetsiz olması halinde yaptırım olacağını bilen hakimler bozulacağını bildikleri bir kararı kolay kolay kaleme almayacaktır.

Yapılan düzenlemenin yargı bağımsızlığına kuşkusuz etkisi olmuştur. Hakim inandığı şekilde karar verecektir ve karar verirken de Yüksek Yargı çekincesi olmayacaktır. Dolayısıyla hakimlerin kararlarında bağımsız olmaları ve hiçbir çekince göstermeden karar vermeleri elbette önemlidir. Ancak, verilen karardaki kalite ve isabet daha da önemlidir. Haksız yere verilen bir karara hiçbir yaptırım uygulanmaması ise mağdurlar açısından telafisi imkansız sonuçlar doğuracağı gibi adalet duygusunu da yerle bir edecektir.

Sonuç olarak, hiçbir yaptırımı olmadığı için gerekli araştırma ve incelemeyi yapmadan karar vermiş olmak için verilen kararlar aynı zamanda Yüksek Yargı''nın iş yükünü de arttırmıştır. Sadece vicdanlara kalan sistemlerin geçen kısa zaman içerisinde sıkıntıları da ortaya çıkmıştır. Tabiidir ki bu anlattığımız hususlar hiçbir müdahale olmadığı normal şartlar altında verilen kararlarla ilgilidir. Eğer bir de ispatlanması mümkün olmayan müdahaleler neticesinde karar verilmişse vay garibanın haline. Adaletten de bağımsız bir yargının önüne geçilebilmesi için yargı paketinin içerisine eski düzenlemenin daha ağırının konulması gerekmektedir. Kanayan parmak sayısının azaltılması için buna gerek olduğunu düşünüyoruz. Aksi takdirde bu işe sebep olanların işi yapanlar gibi mesul olduğu kuralını ise hatırlatmak dahi istemiyoruz.

10 yıl önce
Yargının kestiği acıyan parmak sayısı çoğalıyor
Kışın müjdecisi ayva
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!