|
İSTANBUL"UN FETHİNİ GÖRENLER...
TİRAN, 1995

T iran''a geldiğimin ikinci günün sabahı erkenden otelden dışarı çıkıp etrafı dolaşmaya başlıyorum. Ana caddenin hemen arkasında bir pazar kurulmuş. Hayat ne kadar erken başlıyor. İnsanlar sabahın yedisinde bile tezgahlarını kurmuş, alışverişe başlamışlar bile. Sabahın erken saatinde pazarı gezen bir yabancı olarak hemen dikkati çekiyorum. Pazarın fakirliği satılan ürünlerden belli oluyor. Boş kasaları fotoğraflamaya çalışıyorum. İhtiyar bir kadın nereli olduğumu soruyor işaretleriyle. Türk''üm deyince verdiği cevabı hiç unutmayacağım: "Ben de Türk''üm."

Müslümanlık''la Türklük Balkanlar''da eş anlamlı olarak kullanılıyor. Etnik olarak hangi gruba ait olursanız olun siz aynı zamanda bir Türk''sünüz, çünkü Müslüman''sınız.

İSTANBUL, 1991

Telefondaki ses o bildik sesti: Beni hatırlıyor musun, ben "Noreddin." Çok beğendiği ismi Nureddin''i, özel bir vurgu yaparak Boşnak aksanıyla Noreddin''e çevirmişti. Akşam karanlığında Kartal''da verdiği adresi güç-bela bulduğumda kendimi adeta yabancı bir ülkede hissetmiştim. Boşnak göçmeni bir ailenin tüm yakınları toplanmışlardı. Çoğu uzunca bir süredir Türkiye''de yaşıyor olmalarına rağmen Türkçe''leri düzgün değildi ve aralarında hiç konuşamayanlar bile vardı.

Nureddin ev sahiplerine beni takdim ederken, Londra''dan arkadaş olduğumu söyledi. Yine o bildik Nureddin''di. Her an her türlü sürpriz yapmaya müsait haliyle beni bir kez daha şaşırtmıştı. Singapur''dan Yugoslavya''ya giderken İstanbul''a akrabalarına uğramış.

LONDRA

Hayatımda tanıdığım en ilginç insanlardan biri olarak hafızamda yer edecek Nureddin. Medeni cesaretle pervasızlığın bu kadar iç içe geçtiği bir insana hiç rastlamadım desem, yanlış olmaz. Bazen girişkenliği, medeni cesareti ile hayranlık uyandırırken kimi zaman da "Bu kadar da olmaz" dedirtecek kadar çevresine aldırmaz tutum sergiler. Hareketleri benim ölçülerime göre patavatsızlığa kaçtığı çok olurdu ama işini mutlaka hallederdi. Hiç beklemediğiniz bir anda, hiç beklenmedik bir hareketle sizi her an şaşırtabilir. Vize sorunu olduğu halde sık sık, dağılmamış haliyle son yıllarını yaşayan Yugoslavya''ya gider ve her seferinde beş parasız olarak Heatrow Havaalanı''ndan nasıl geçtiğini, memurları ikna ederek nasıl giriş vizesi aldığını anlatırdı.

Sancaklı bir Boşnak''tı. İri vücut yapısı, siyah saçlarıyla fizik görünümünde tipik bir Boşnak''ı hatırlatan çok az şeye sahipti. Her zaman giyindiği siyah deri ceketiyle onu mutlaka birilerini bir konuda ikna etmeye çalışırken görürsünüz. Bu girişkenliği sayesinde kısa sürede hiç bilmediği İngilizce''sini ilerletmeyi başardı.

Benimle konuşurken bir ara, Boşnakça''daki Türkçe kökenli kelimeleri keşfetmesi, uzun süre onunla konuşmamızın ana fikrini oluşturdu. "Türkçe''de kaşık ne demek" türünden, sonu gelmeycek gibi görünen bir konuşmaya her seferinde büyük iştahla sarılmaya başlamıştı.

Türkler''le ilişkili bir konu konuşulacaksa Sancak''ın nasıl İstanbul''dan önce Osmanlı toprağı olduğunu ve İslamlaştıklarını anlatır, Müslümanlık konusunda da öne geçtiğini düşünürdü.

O gün bir Arap arkadaşıyla tartıştıklarını anlatıyordu. ''Sen bu teze ne diyeceksin bakalım?'' dercesine sordu: Türkler iyi savaşçıydılar ama İslam''ı teblig konusunda çok zayıf kaldılar. Viyana''ya kadar gitmelerine rağmen onların eliyle Müslümanlaşan yeni ulus yok.

Cevabımı bekleyecekti ki dayanamadı ve küçümser bir eda ile devam etti: Aptal, tüm bunları bana karşı söylüyor...

25 yıl önce
İSTANBUL"UN FETHİNİ GÖRENLER...
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!