|
Abdullah Gül ve 367 meselesi...

Abdullah Gül''ün cumhurbaşkanı adayı olması Türkiye''yi önemli ölçüde rahatlattı.

Ne Baykal''ın sözleri ne emekli generaller tarafından yönetilen kimi “para-militer sivil toplum örgütleri”nin tepkileri ne de “Çölaşan tarzı kalemlerin feveranı” bu durumu değiştirmeyecek.

Abdullah Gül ağırlığı, kişisel ve siyasi özellikleriyle muhtemel bir meşruiyet krizini kanımızca şimdiden devre dışı bırakmıştır.

Daha ilk günden itibaren Gül''ün adaylığının sermaye çevreleri, basın ve genel olarak siyasi kesimde genel kabul görmesi, hatta desteklenmesi, bir anlamda, “kendiliğinden bir uzlaşı”nın ifadesidir.

Bu uzlaşı, Abdullah Gül''ün “etkili, hükümete karşı gerektiği ölçüde mesafeli ve toplumun tüm kesimlerini kuşatacak ve cemaatçi bir atama politikası izlemeyecek” bir cumhurbaşkanı olacağına yönelik “inanç”tan kaynaklanıyor.

Bu sadece Türk toplumunun bugüne kadar Gül''le yaşadığı deneyimden kaynaklanan bir inanç değildir.

Aynı zamanda bir temennidir...

Bu açıdan dikkate alınması gereken önemli bir nokta var.

Türkiye ve Türk demokrasisi kritik bir eşikten geçiyor.

Eşi tesettürlü bir siyasetçi, laik düzene hiç halel getirmeden Çankaya''ya çıkmaya hazırlanıyor. Uzun süre İslami kökenli addedilen bir siyasi parti ve siyasi aktörler siyasi merkeze tüm gücüyle damgasını vuruyor ve her geçen gün merkezi bir özellik kazanıyor. 1982 Anayasası''nın öngördüğü “iki başlı yürütme modeli”nin sonuna gelmiş bulunuluyor. Ülke emekli ve devlet dengeleri gözeten cumhurbaşkanı modelini de terk etmeye hazırlanıyor. Asker, kışla ile siyaset arasında huzursuz bir şekilde zihni ve siyasi gezintiler yapıyor. Bu çerçevede “laiklik elden gidiyor, karşı devrim gerçekleşiyor” üzerine kurulu ne karşıtı ne yandaşı itibariyle toplumsal karşılığı bulunan siyasi seferberlik çabaları “son ciddi kurşunları”nı atıyor.

Bu kritik eşiğin demokratik kurallar ve imkânlar içinde atlatılması son derece önemlidir ve bir o kadar da mümkündür.

Açık: Türkiye 82 modelinden doğacak boşluğu demokratik siyasi yollarla doldurabilir. Bu boşluk ihtimaline endeksli siyasi endişe ve korkular yine aynı çerçevede giderilebilir.

Türk kamuoyu ve Türkiye''de ekonomik, medyatik ve siyasi güçlerin beklenti ve tahmininin de bu yönde olduğunu sanıyoruz.

AK Parti tarafından Abdullah Gül isminin tercih edilmesi (ya da parti içi dengelerin Gül ismini zorunlu kılması) bir yanda, Gül''ün kimlik, kişilik ve deneyimiyle güçlü bir cumhurbaşkanı modeli oluşturacak olması öte yanda, bu beklentiyi arttırmış ve tahmini güçlendirmiştir.

Abdullah Gül''ün cumhurbaşkanlığının önünde şu aşamada tek bir engel kaldı.

O da 367 meselesidir.

Cumhurbaşkanının seçileceği oturumun açılışında 367 milletvekili bulunmazsa, CHP seçimi iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi''ne başvuracağını açıklamış bulunuyor. ANAP, DYP ve bağımsız milletvekilleri oturumlara katılmaz, Anayasa Mahkemesi de 367 oturum yeter sayısını şart koşarsa, seçim iptal edilecek ve Türkiye kriz seçimlerine gitmek zorunda kalacak.

Ağar ve Mumcu''nun ağırlıklarını krizden yana kullanacaklarını sanmıyoruz, muhtemelen 367 kişi oturumlara katılacak ve Gül CHP''nin itirazına imkan bırakmadan cumhurbaşkanı seçilecektir…

Buna rağmen tersi olur ve TBMM Cumhurbaşkanı seçemediği için fesh olur, erken seçimlere gidilirse, AK Parti yüzde 50''ye varan ezici bir çoğunlukla TBMM''ye geri döner…

Türk toplumu çatışma sevmez…

Bunalım üzerine siyaset yapanlar dikkat etmezlerse, Türkiye''yi gerçekten tek partiye mahkum ederler…

17 yıl önce
Abdullah Gül ve 367 meselesi...
Hayatımıza giren yeni kelime ve kavramlar
Paganlaşma, etnik "barbarlaşma" ve İslâmcılık
Yeni kovid dalgası mı?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!