|
Darbecilerin hayal kırıklığı

Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt''ın basın toplantısı gerek zamanlaması gerek vaat ettiği içerik itibariyle Türkiye''yi iki gün boyunca heyecanlandırdı…

Heyecan kimileri açısından "askeri çıkış endişesi", kimileri açısından ise "askeri müdahale beklentisi"nden kaynaklanıyordu. Türkiye''nin içinde bulunduğu koşullar, gerginlik ve tartışmalar veri alınırsa, korkulan gerçekleşmedi…

Hatta, tam tersine basın toplantısı "askerin hareket alanına ilişkin sınırlar"ı ortaya koydu.

Ordunun cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde geri planda duracağını vurgulaması bu toplantının en önemli mesajı, en önemli tarafıydı…

Büyükanıt''ın şu sözleri bu açıdan dikkate değerdi:

"TSK''yı Türk milleti yakından tanıyor. Bizim inandığımız temel değerlerimizi bilmeyen yoktur. Seçilecek cumhurbaşkanı aynı zamanda TSK''nın başkomutanıdır. Bu nedenle TSK''yı yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle hem cumhurbaşkanımız hem başkomutanımızdır. Cumhuriyetin temel değerlerine, laik ve demokratik sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı, ama sözde değil özde bağlı bir cumhurbaşkanının seçileceğine inancımı belirtmek istiyorum. Bunu umut ediyorum. Tabiî ki cumhurbaşkanının yasal mevzuatını biliyoruz, nasıl seçilir biliyoruz. Hem vatandaş hem TSK''nın bir personeli olarak cumhuriyetin değerlerine sahip birisinin seçileceğini umut ediyoruz. Karar bizim değil Meclis''indir. zaten hukuken de herhangi bir hakka sahip değilim…"

Askerin şu ya da bu şekilde kamuoyuna görüşlerini doğrudan bir şekilde açıklaması demokratik sistemlerin sınırlarını ciddi bir biçimde zorlar…

Her zaman bu kanıda olduk…

Bununla birlikte bugün içinde bulunduğumuz koşullarda, Büyükanıt''ın özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin sözlerinin gönüllü ya da gönülsüz bir şekilde gergin siyasi ortamın bir ölçüde havası aldığını, daha doğrusu böyle bir işlev yerine getirdiğini görmezden gelmek mümkün değildir...

Ordunun seçim sürecine müdahalesini bekleyenlerin hayal kırıklığı büyük oldu.

Bir süredir köşesinde halk adına sorular sorup, asker adına yanıtlar veren, dünkü toplantıda ''tarihi bir ana tanıklık edeceğini'' okurlarına duyuran Emin Çölaşan bu duruma açık ve tipik örnektir…

Bu tablo şaşırtıcı değil…

Tüm endişelere ve belirsizliğe rağmen, askeri otoritenin bir çok açıdan geniş bir eylem alanına sahip olmadığı biliniyordu…

Gerek andıç ve darbe tartışmaların yol açtığı yıpranma ve (Hilmi Özkök''ün devreye girmesiyle yeni bir boyut kazanan) iç tartışma, gerekse karargâhın toplumsal meşruiyet açısından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde eli kolu bağlı olması, orduyu "bekleme ve uygulamayı görme politikası"na sürüklüyordu.

Bu tahmin ve tespitler bir ölçüde doğru çıktı…

Anlaşılan o ki, Genelkurmay Başkanlığı bu basın toplantısıyla andıç, darbe günlükleri gibi kimi meseleleri bahane ederek, kendi kadrosuna ve kendisinden beklentisi olanlara yönelik bir açıklama yapma yoluna gitti ve bahar aylarına ilişkin duruşunu ana hatlarıyla tanımladı...

Dün şunları söyledik bu köşede:

"AK Parti siyasi hata yapmadığı, demokrasi çizgisinden dışarı çıkmadığı, demokratik etik ve kurumlaşma çıtasını yukarıya taşıdığı sürece, Türkiye adım adım siyasi normalleşmeye doğru ilerleyecektir… Önümüzdeki 1, 1.5 yıl normalleşme sancılarıyla, diğer bir ifadeyle rejim krizi ile demokratik düzen arasındaki git gellerle dolu olacaktır. Kritik nokta şudur: Türkiye her geçen gün adım adım daha sivil bir düzene doğru yol almakta, askerin hükümete doğrudan müdahale anlamında hareket alanı daralmaktadır. Yaşanan rejim krizleri ya da rejim krizi tartışmaları umutsuzluğu değil çıkış yollarını, darbeleri değil sivil gücün galip gelmesini akla ve gündeme getirmektedir…"

En azından bir açıdan, bu açıdan doğru istikamette seyrediyoruz…

17 yıl önce
Darbecilerin hayal kırıklığı
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!