|
Ekonomik kriz kalıcı mı?

İçinde bulunduğumuz dönem bu sütunda sıkça belirttiğimiz gibi toplumsal, siyasal ve uluslararası bir çok kırılmaya aday.

Türkiye'nin dünden kalma "kültürel-siyasi-toplumsal-ekonomik nitelikli ciddi sorunları", örneğin AKP'yi iktidar yapan toplumsal çevre-toplumsal merkez gerilimi, her on yılda bir ciddi sarsıntılara yol açan çözümsüz kamu borcu sarmalı yeni biçimler üretiyor. Yeni sorunlarla iç içe girmeye ve zaman zaman farklı biçimlerle yeniden siyasileşmeye başlıyor.

AB-Türkiye ilişkilerinin gerilimi yanında, Irak'taki savaşla birlikte Türk-ABD ilişkilerinin oturduğu yörüngenin özellikle ekonomi merkezli bir "bağımsızlık ya da kendi kendine yeterlik arayışı temas"ını siyasileştirmesi, İslamcı, milliyetçi, solcu, liberal eğilimlerin yaşadığı yeni dalgalanma gibi yeni unsurlar eski sorunları, eski sorunların taraflarını kuşatıyor...

Bunlardan en belirgini, içinde türlü ideolojik, tepkisel ve sınıfsal unsurları barındıran, başka bir deyişle eski sorunlarla yeni sorunların etkileşimine "şemsiye" görevi yapan, bu çerçevede Türkiye'deki gücü, anlamı, derinliği, niteliğiyle tartışmaya açılan "piyasa" kavramı

Malum...

Türkiye, ekonomik istikrar özlemiyle, devleti küçültme ve enflasyonu düşürme vaatleriyle son 30 yılını harcadı. Hedeflere ulaşılamadı, umut bağlanan liderler düş kırıklığı yarattı. O gün bu gün ne işsizlik tırmanıştan, ne gelir eşitsizliği artmaktan, ne de borç yükü azmaktan vazgeçti...

Şu ise açık:

Türk ekonomisi ülkeye giren ve çıkan nakit para düzeyine ve akışa bağlı bir kırılganlık içinde seyrediyor... Nitekim uluslararası piyasaların olumlu koşulları bu kırılganlığı bir an için unuttursa da, gerçekler bir süredir yeniden karşımıza dikildi...

Ama krizlerin bazen getirileri de olabilir... Örneğin 2000-2006'ya uzanan dönem her şeye rağmen önemlidir. Zira bu dönem yeni bir farkında oluş unsurunu devreye sokmuştur,

Bu dönemde Türkiye'de piyasaların ne denli sığ ve spekülatif olduğu açıkça farkedilmeye başlamıştır. Piyasanın ülke sorunlarına ve toplum çıkarlarına ne denli uzak kaldığı, salt spekülatif kâr amacıyla hareket etmesi gibi oturmamışlıklar sokaktaki insana bile malolmuştur. Ve Türkiye piyasanın gerekliliği kadar piyasanın niteliğini de tartışmaya belki de ilk kez yüz tutmuştur.

Bu ruh hali tartışma ötesinde yeni arayışlara zemin hazırladı.

Başta hükümet olmak üzere, istikrar programına ek olarak, devlet regülasyonlarının daha önde olduğu, dayanışma merkezli, ülke kaynaklarının yeniden seferberliği üzerine bir ekonomik politika arayışı çeşitli çevreler tarafından bir dönem sıkça gündeme getirildi.

Günümüz konjonktüründe bunların üzerinde yeniden düşünmek gerekir... Yeni ekonomik dengelerin oluşma aşamasında bu tür arayışları doğal karşılamak, hatta katkıda bulunmak gerekir.

Bu çerçevede daha şimdiden bürokraside yaptığı değişikliklerle mevcut alışkanlıkları kıran, sanayi kesiminin bildiği bürokratlara işten el çektiren, farklı kaynak, kaynak transferi kullanma ya da imkan kullandıran, büyük sermaye ile KOBİ'ler arasındaki fay hattında hareket eden hükümet politikalarının Türkiye'deki güç dengeleri üzerinde, sınıfsal nitelikli bir dizi etkide bulunduğunu, merkez-çevre çatışmasına yeni bir ivme kazandırdığını görmek gerekir.

Dirilme çabaları gösteren yeni sol hareketlerin de, AK Parti'nin de en çok görmesi gereken budur.
18 yıl önce
Ekonomik kriz kalıcı mı?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle