|
İnşallah Moskova!

Bu satırları okuduğunuz zaman ben kısmetse Moskova''da olacağım. Dünya o kadar değişti ki, bazan Moskova yerine insan kendisini Suudi Arabistan''da bulabiliyor. Bir zamanlar Miami''ye giden Amerikan uçaklarını Küba''nın başkenti Havana''ya kaçırmak modaydı. Bir dönem Türkiyemizin Dışişleri Bakanlığı''nı da yapan Selim Sarper''in yeğeni bir gün New-York''tan Miami''ye uçarken hostese "Nereye gidiyoruz?" diye sorar, "Miami" cevabını alır, bunun üzerine gülümseyerek "Hayır! Havana''ya uçuyoruz" der. Ahmet Sarper adlı bu genç, Hürriyet Gazetesi''nin Birleşik Amerika muhabiriydi. Ufacık bir şakası, hayatına değil ama "meslek hayatına" mal oldu. Ahmet Sarper''in adına bir daha hiç rastlamadım. Hostesin şikayeti üzerine bütün yaşantısı alt-üst olup gitti. Bunu gözönünde bulundurarak artık hosteslerle hiç konuşmuyorum, geçmiş dönemlerde el-kol hareketleri yaparak tehlike anında hangi kapılardan çıkılabileceğini, denize düşüldüğünde üstüne oturduğumuz minderleri "cankurtaran" olarak kullanabileceğimizi anlattıklarında onlara ufak takılmalarım olurdu.

Hani bir gün Nasreddin Hoca "oduna" gidecekmiş, hanımı sormuş. O da "oduna" diye cevap vermiş. Karısı bu cevap üzerine "İnşallah de Hoca!" ikazında bulunmuş. Hoca ya bu kızmış. "Ne inşallahı hanım, işte şu gördüğün yamaçta biraz odun kesip döneceğim" demiş. Sen misin, "İnşallah" demeyen, Hoca, hikaye bu ya bir ayının hücumuna uğramış, canını zor kurtarmış, hava karardığında üstü-başı perişan eve döndüğünde de hanımı: "Kim o?" diye kapıyı çalana seslendiğinde Hocamız "İnşallah ben" cevabını vermiş.

Geçen hafta Budapeşte''de idim, Moskova''ya gidecek bir uçak Suudi Arabistan''a indirildi, bunu düşünerek ve Hocamızın öyküsünü hiç unutmadan ben de "Kısmetse Moskova''ya olacağım" diyorum.

Şimdi de sizlere geçen haftadan birkaç not sunayım: Budapeşte''de AIPS toplantısı vardı. Anadolu Ajansı Peşte muhabiri aynı zamanda orada Türkçe-Macarca aylık bir dergi yayımlayan Mehmet Başaran, AIPS ilgililerine telefon açarak, benim için "O benim hocamdır, alanda O''nu ben karşılayacağım" demiş, demiş ama Togay Bayatlı ile beni VİP''ten çıkardılar. Diplomatlarla sıradan yolcuların çıkış bölümleri birbirlerine hayli uzak, alanda Mehmet beni, ben Mehmet''i arayıp durduk. Teşrifatçılar bizi Peşte''ye 70 kilometre uzaklıktaki bir başka kente götürdüler, orada bin dönüm üzerine kurulu bir harada kaldık. Teşrifatçılar, "Geçmiş dönemde burası havaalanıydı" dediklerinde bir Fransız gazeteci "Evet, Rus havaalanıydı!" dedi. Mihmandar: "Hayır! Belki 1956 ayaklanmasında burası Ruslar''ın yatağıydı ama işte hepsi bu!" cevabını verdi. Dağ başında trafik gfürültüsünden eser olmayan bir harada 2 gün toplantı yapıldı. Toplantının açılışında en birinci masada oturan kentin belediye başkanını, akşam bizleri eğlendirmek için haraya gelen orkestrada "keman" çalarken gördük. Togay Bayatlı''yla birlikte "Bravvo Mayor!" diye bağırıp kendisine alkış tuttuk. Her ne hal ise bakalım bugün Moskova''ya mı yoksa Suudi Arabistan''a mı gideceğim, doğrusu ben de merak ediyorum.

BİR HAFTA

Bir dönemin en iyi güreşçilerinden olan Yesugay Aksakal, kardeşi Kubilay''la birlikte büyük gelecek vaad ederdi. Yesugay Aksakal, İskenderiye Turnuvası''nda bir zenciyle güreşmiş. "Bu yüzden güreşi bırakmışsındır" dedim. "Neden?" diye sordu, ekledim: "Zencilerin vücudu kokar." "Doğru" dedi ve bu maçtan sonra bir hafta yemek yiyemediğini ekleyen başarılı Emniyet Amir: "Bu yüzden minderlere veda ettim" dedi. Bu haftaki sütunumuz da fazla "kokulu" geçti, parfüm sıkmak gerekecek, kusurumuz varsa affola...

Yangın var

Budapeşte''de Mehmet Diktaş''ı da gördüm. Babası Orhan Diktaş, diplomasi tahsil etmişti ama ticarette karar kılmıştı. Hakkı Yeten, Gündüz Kılıç ve Şükrü Gülesin, sürekli Çorlu''ya gelip Orhan Diktaş''la konuşurlardı.

Mehmet Diktaş, babasından ne gördü ise uygulamaya çalıştı, önce Çorluspor Başkanı oldu, sonra ağabeyi Levent''in Çorlu Güreşleri Ağası olmasına çalıştı, başardı da. 1983 yılında Peşte''de Reşit Karabacak''ın altın madalya kazandığı Stadion Salonu, yılbaşı şenlikleri sırasında yanmış yıkılmış. 19-22 Nisan''da yapılacak Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası, bu felaket yüzünden bin kişilik idman salonuna alınmış. Macarlar şimdi harıl-harıl bu Avrupa Şampiyonası için çalışıyorlar.

Ve bir gerçek

Güreş Federasyonu Başkanı Osman Şansal, tv''lerden birinde canlı yayına çıkarken 5 yaşındaki oğlu Burak da yanındaydı. Yayın başladığında minik tuvalete gitmek ister. O kargaşa sırasında bunu ayakyoluna götüren çıkmaz. Antrenör Yakup Topuz, Osman Şansal ve oğlu Burak, bir arabaya binerek Esenboğa''ya doğru yol alırlarken Yakup, dayanılmaz kokudan rahatsız olarak, kendi kendisine "Acaba Başkan ayakkabılarını mı çıkardı?" diye düşünür. Müthiş kokudan etkilenen Osman Şansal da Yakup''tan şüphelenir ve bu arada Burak''ın paltosunu ikide bir çekip koklar. Alana varıldığında Yakup Topuz, Başkan Şansal''a veda ederken "O da ben de kurtulduk" diye düşünür. Ankara-İstanbul uçağında Reha Muhtar''la Fatih Altaylı da vardır. Reha Muhtar, Burak''ın yanına gelip takılır "Bu delikanlı ağır sıklet olacak." Burak''ın derdi başından aşmıştır ve Muhtar''a "Spiker Bey sen kendine bak!" cevabını verir. Şansal''la sohbet eden Fatih Altaylı: "Başkan, bu minik galiba altına kaçırmış" der. Eve varıldığında herşey ortaya çıkar. Osman Şansal, Yakup Topuz''un yanında olayı anlattıktan sonra "Uçağı bile iptal ederdim, o kadar insan arasında durumu sadece Fatih Altaylı farketti, helal olsun O''na" dedi. Sonra da ekledi: "Kırk yılda bir hanım bana Burak''ı emanet et ti, canlı yayın, şu-bu derken ben de emanete gereken ilgiyi gösteremedim." Şimdi şu sıralarda Burak Şansal pek popüler, Deniz Akkaya bile belki O''na çıkma teklifi yapabilir, ee, dünya bu!

23 yıl önce
İnşallah Moskova!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle