|
Usta-çırak

Güreşin bir numaralı töresi her ustanın en azından yerini alabilecek bir çırak yetiştirmesidir. Bir pehlivan ne kadar büyük olursa olsun, meydan ya da minderlere veda ettikten sonra çırak yetiştirmemişse ona iyi gözle bakılmaz. Pekala, her usta çırağına bildiği bütün teknikleri belletir mi?

8 asır önce bu konuyu Şeyh Sadi-i Şirazi de deşmiş:

"-Birisi pehlivanlıkta birincilik kazanmıştı. Bu ilimde 360 oyun bilir ve hergün güreş tutardı. Öğrencilerinden birini beğendi, ona 359 oyun öğretti. Geriye kalan tek oyun için çırağı "Usta şu son oyunu da belletsen" dedikçe, "Peki, peki" diye atlatırdı. Çırak, teknikte ve güçte son dereceye ulaştı. Karşısına kimse çıkamaz, gücüne kimse dayanamazdı.

Nihayet o dereceyi buldu ki birgün padişah huzurunda: "Ustam büyüğümdür, üzerimde hakkı var, bu noktalardan ötürü erdem sahibidir, benden üstündür, yoksa kuvvette ondan aşağı değilim, teknikte de ona eşitim" dedi.

Çocuğun bu terbiyesizliği padişahın hoşuna gitmedi: "Ustanla güreşeceksin" emrini verdi.

Geniş bir alan seçildi, devlet ileri gelenleri, saltanat ayanı, namlı pehlivanlar bu alanın çevresine toplandılar.

Çocuk güreş meydanına sarhoş bir fil gibi geldi. Öyle bir dehşetle geldi ki, eğer karşısındaki demir dağ olsaydı, yerinden koparırdı. Ustası anladı ki genç çırak kuvvet açısından ondan üstündür, ondan saklamış, ona öğretmemiş son oyunla onu sardı. Çocuk kendisini bilmiyordu. Nihayet ustası iki eliyle onu kaldırdı, başından yukarı götürdü ve yere vurdu.

...Çocuk: "Padişahım, ustam beni zor ile kuvvetle yıkmadı, benden esirgemiş olduğu bir oyunla yıktı" dedi.

Ustası cevap verdi: "Evet, o oyunu böyle birgün için saklıyordum. Hükmedene demişler ki: "Dostuna o kadar kuvvet verme ki sana düşman olacak olursa seni yenemesin.."

Şirazlı Sadi, Kilisli Rıfat''ın Türkçemize kazandırdığı "Gülistan ve Bustan" isimli eserinde güreşe hayli yer verir. "İsfehanlı Pehlivanın Hikayesi", ayrıca "Pehlivanla Hekim" başlıklı bölümler kolay kolay unutulamaz.

Bu sistem atasporumuzda çağlar boyunca sürdü. Modern minder güreşinde bize ilk hocalıkları Macar Paul Peter ile Finlandiyalı Onni Pellinen yaptılar. Biz güreşi bütün noktalarıyla biliyorduk ama Olimpik kapışmalar bizim bildiğimiz saf ve temiz güreş değildi. Bu bakımdan kuralları ve minder tekniğini belletecek yabancılara ihtiyaç vardı.

Raul Peter, üniversitede hocaydı. Onni Pellinen ise sadece Avrupa şampiyonasında dereceye girmiş, Helsinki''de garsonluk yaparak hayatını kazanan eski bir sporcuydu. Bu Finli pehlivanın 1936 Olimpiyat''larında Yaşar Erkan''ın kazandığı şampiyonlukta emeği vardır. Antrenörlüğü veda ettikten sonra Türkiye''den ayrılmayan Pellinen, Ankara''daki Fin Büyükelçiliği''nde şoför olarak çalıştı ve 1942 yılında Süfilis (Frengi) hastalığından öldü.

Yerli antrenörler

Koca Yusuf (Filiz Nurullah), Kel Aliço (Adalı Halil), Adalı Halil (Kara Emin ve Danimarkalı Peterssen), Kurtdereli (Çoban Mehmet), Hergeleci İbrahim (Kara Ahmed) ve Kara Ahmed de Koç Mehmed''i yetiştirdiler. Modern minder güreşinde yerli hocalarımızın başında elbetteki Nuri Boytorun gelir. Yaşar Doğu, Celal Atik, Nasuh Akar, Gazanfer Bilge gibi şampiyonlarda büyük emeği vardır. Çıraklar yetişince onu görevden aldırdılar, Hoca da İtalya''ya giderek 10 yıl oralarda kaldı. Güreş yaptığı yıllarda müthiş tekniğiyle göze batan Hüseyin Erkmen, en aydın sporcularımızdan biriydi. Grekoromenin belli başlı yarışmacılarında (1950-1960) katkısı vardır. Hüseyin Hoca''nın kardeşi Kemal Erkmen de uluslararası bir hakemdi. Eski kaşar, Hüseyin Hoca''yı devirme gayretinde olanlar, Kemal Erkmen kamptan et çalıyor iddia ve yalanıyla hocalarını yaraladılar o da Meksika''ya gitti. 1978 yılında Meksiko-City''deki evinde bir öğlen Ahmet Ayık''la birlikte konuğu olup yemek yemiştik. Hocamızın mezarı Türkiye''ye getirilmedi. Bu isimlerden sonra Adnan Yurdaer, Adil Candemir de vefakar ustalar olarak karşımıza çıkarlar. 1968 yılındaki kazan kaldırmadan sonra 25 yıl Dünya Şampiyonalarında madalya alamadık. O devrede canını-dişine takıp da çalışan Doçent Dr. Muharrem Atik''i eski pehlivan, geyik muhabbeti ve şahsi şöhretlerini tazelemekle zaman öldüren kebapçılar yedi. Yaşar Doğu, Celal Atik ve Nasuh Akar da canla-başla çalışarak gençlerin yetişmelerinde hissedar oldular.

Başkanlar neden küstü?

Geçmiş dönemlerin önemli pehlivanları "ipi gergin tutarak", spora veda ettikten sonra hiçbir hizmet yapmamış olmalarına rağmen şöhretlerini sürdürmeye çalışıyorlar. Bu çekişmelerden her federasyon başkanı rahatsız oldu ve adeta güreşten, nefret eder duruma geldiler. Halen hayatta olan eski federasyon başkanlarından Mehmet Akzambak (30), Alp Karabiber (25), Niyazi Civelek (25), Cemil Erkök (32), Zeki Avralıoğlu (26) ve Esat Güçhan''ı da (9) yıldan bu yana hiçbir güreş şampiyonasında görmedim. Eski ve bir grup şampiyonlar vicdanlarına ellerini koyup düşünürlerse bu yakıp yıkmada, bilerek ya da bilmeyerek rol oynamış ve oynuyorlar.

25 yıl önce
Usta-çırak
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke
Arapça tabelalar ve yeni CHP