|
Bakalım bu kez "fîh-i mâfihi" ne zaman anlayacağız

Şu geçtiğimiz hafta içinde Financial Times"da yayınlanmış ve kısa sürede internet ortamında alabildiğine yayılmış kısacık bir okur mektubu, her tespiti yüzde yüz doğru olmasa da, durumun "fenomenolojsine" (görüngüsüne) bizce pek de iyi ışık tutuyor. Gazetenin yayın yönetmenine gönderilmiş olan mektup Londra"da yaşadığı söylenen KN Al-Sabah"a aitmiş. Bir yerlerde rastlamış olabilirsiniz. İsterseniz bir de buradan okuyun:

"Efendim,

İran Esed"i destekliyor. Körfez devletleri Esed"e karşı.

Esed Müslüman Kardeşler"e karşı. Müslüman Kardeşler ve Obama, General Sisi"ye karşılar.

Fakat Körfez Devletleri Sisi"den yana!.. Bu da, Müslüman Kardeşler"e karşılar demektir.

Obama Müslüman Kardeşler"i destekliyor, ancak Hamas ABD"ye karşı.

Körfez devletleri ABD yanlısı. Fakat Türkiye Körfez ülkeleri ile birlikte Esed"e karşı; öte yandan Türkiye Müslüman Kardeşler"den yana ve Sisi"ye karşı. Ve General Sisi Körfez devletleri tarafından destekleniyor.

Orta Doğu"ya hoş geldiniz! Gününüz güzel geçsin!.."

Gelin bu son derece endişe verici duruma bizim "4"lü Pencere"den bakmaya çalışalım: İçerik - Fenomen - Biçim - Öz...

Al-Sabah"ın -ya da hangi istihbarat servisi ise onun- ister istemez "müphemiyet" (belirsizlik) yaratan sözleri, aslında işin içeriğidir... İlişki ve iletişim yönetiminde "belirsizlik" her türlü melanete açık bir ortam yaratır. "İçerik Yönetimi"nin amacı ise, ya açıklık getirmek -ya da burada olduğu gibi- kafaları karıştırmaktır

Olayın fenomen"i ise, ortada bir çelişki ve çatışma olduğu; bunun da birbirlerine düşürülmüş ve düşman edilmiş İslam ülkeleri arasında cereyan ettiği olarak tespit edilebilir...

Kim hangi çılgınlığı yapacak? Nereyi, ne zaman bombalayacağı, işin biçimi"dir, diyebiliriz... Bir de işin özü var... Benim en çok merakımı çeken o. Hangi çıkar çatışması, hangi enerji, su meselesi, hangi çelişkilerle örtbas edilmek isteniyor?

Nasıl ki yıllarca 1"inci Dünya Savaşının çıkma nedeninin, bir suikast olduğunu öğretmişlerdi bize. Avusturya-Macaristan veliahdı Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Hohenberg düşesi, Saraybosna"da, genç bir Sırp tarafından üstü açık otomobillerinin içinde tabanca ile öldürülmüşler, savaş da onun için çıkmıştı...

Aslında dünyadaki dengelerin yeniden kurulmasına neden olan bu büyük çatışmanın kolonyalizm sonrası emperyalizme geçiş döneminde dünya kaynaklarının yeniden paylaşımı için tepişen ülkelerin çıkardığı bir savaş olduğunu öğrenmemiz için aradan bir hayli zaman geçmesi gerekiyordu.

Bakalım bu sefer, işin "fîh-i mâfihini" (içindekinin içindekini) ne zaman anlayacağız? (TV"lere bakarsak aslında benden başka herkes her şeyi çoktan çözmüş ve biliyor da, bir de biz, yazanı, çizeni, medyası, şu "özü" kavrasak, belki halk da anlar)...

"Her ağacın kurdu kendi özünde"

"Türkiye model ülkedir" derseniz, "ufak at civcivler yesin" bakışlarıyla karşılaşabilirsiniz. Türkiye"nin ciddi anlamda bir bölgesel güç olduğunu anlatmaya kalksanız, "hadi canım" diyen alaycı bir gülümsemeyle karşılaşmanız da mümkün.

Ülkemiz "keskin duruşları" seven insanların memleketi. Ya kibirden çatlarız, ya da aşağılık kompleksinden...

Bizim mutasavvıflarımızın irfan dünyasında akla kara olanca renk tonlarıyla birlikte görünür ve Fîhi Mâfih"e kadar uzananlar "Kur"anın suretini doğru okuyup da, manasından haberi olmayanlar"ı tüm açıklığıyla görüverirler. Doğu"nun özde mülkiyetsizliğe dayanan felsefi derinliğini (Ahmet Hamdi Tanpınar"ın ifadesiyle) "Eşyaya tasarruf ediş" tarzıyla, ("Eşyayı sanki tabiattan ödünç alır gibi", diyor.) Sokrates"in "Kendini tanı" ifadesinde anlamını bulan kadim zamanların çok katmanlı ve ufki bakış açıları, günümüzün postmodern gezegeninde kimbilir nerelerde saklanıyordur?

Klasik müziğin büyük bestecileri ve dev romancılar bu dünyadan elini ayağını çekmişler sanki... Büyük feylesoflar da kadir kıymet bilmezlerin hoyratlığından kendilerini koruyabilmek için "mağaralarına" geri dönmüş gibiler. Meydanı, sisteme tam anlamıyla (kılcal damarlarıyla) bağlanarak ve menfaatin en geniş anlamıyla kendi iktidarlarına ve bireysel dünyalarına irisinden küçüğüne her boydan "çıkar" sağlamaktan başkaca bir mana ifade etmeyen izan, irfan ve vicdan üçlüsünden yoksun, sistem içi düşünce ve üretim adamlarına terk ettiler. Hâlâ direnenler de var tabii ki.

Sanıyorum, tüm dünya görüşlerinin renk skalasında tek ortak ışık hüzmesi "Kalben mağdurların yanında olmak"tır ve mağdurun akıllısını, akılsızını ayırdedip, "Oh olsun, burnu sürtsün" yaklaşımı barış zamanlarının lüksüdür.

11 yıl önce
Bakalım bu kez "fîh-i mâfihi" ne zaman anlayacağız
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle