Atina yakınlarında Delphi’deki kâhinlerin bulunduğu Apollon tapınağının girişinde şöyle yazıyor:

“Kendini bil” (Gnothi Seauton)

Chilon, Thales, Sokrates, Pisagor, Solon gibi eski Yunan bilgelerinden birine ait olduğu iddia edilen bu sözü, siyasi partiler için kullanırsak nasıl anlamalıyız?

Belki şöyle:

Siyasi parti sık sık, çeşitli araştırma şirketlerine ölçümlemeler yaptırarak bunların aralarında fark olup olmadığına dikkat ederek ve de kendilerini rakipleriyle ve de bizatihi kendi değişim, gelişim süreçleriyle kıyaslayarak yollarını çizmeliler.

Dün medyada Sonar araştırma şirketinin yayınladığı bazı rakamlar yer aldı. Bu rakamlara bakmadan önce belki aynı şirketin daha önce yayınladığı araştırmalara bir göz atmakta yarar vardır.

19 Mart 2014 tarihinde açıkladıkları yerel seçim sonuçları tahmini şöyleydi:

29.72 AK Parti, 33.27 CHP, 21.30 MHP

Bildiğiniz gibi 30 Mart 2014 yerel seçimleri üç parti için şöyle sonuçlandı:

43.13 AK Parti, 26.45 CHP, 17.76 MHP

Sonar’ın buradaki ‘çakılmasını’ CHP’ye olan düşkünlüğüne verip görmezden gelebiliriz tabiî... Peki ama buna ne demeli? Aynı Sonar, iki ay kadar önce, 29 Kasım 2014 tarihinde ile üç parti için sormuş: “Bugün seçim olsa kime oy verirsiniz?”

Sonuçlar şöyleymiş:

37.17 AK Parti, 27.01 CHP, 17.13 MHP.

Bir de dün yayınlanan son araştırmasında ise çıkan rakamlara bakalım:

38.1 AK Parti, 27.08 CHP, 17.6 MHP

Yani az bir farkla da olsa AK Parti oylarını, CHP’den de MHP’den de daha fazla artırmış... ‘Buyurun buradan yakın!’...

Bu tablolardan yola çıkarak medyada “AK Parti’nin oyları mum gibi eriyor” diye sonuç çıkaranlar ne kendilerini biliyorlar demektir, ne de siyaseti...

Elbette ‘taraflı’ olunabilir ama en kötü aldatma, insanın kendisini aldatmasıdır.

CHP’li kadrolara yapılabilecek en büyük kötülük onları yanlış yönlendirmektir. Çünkü bu son rakamlara bakılacak olursa 2015 seçimlerinden pekalâ bir CHP – MHP koalisyonu çıkacağı iddia edilebilir. Araştırma şirketlerinin büyük çoğunluğunun ortaya koyduğu sonuçlar, AK Parti’nin tek başına iktidar olacağını gösterirken, böyle bir ‘yanıltma atağı’ ancak yanlış siyasi strateji ve taktiklere yol açar.

Bütün olumsuz ulaşım koşullarına rağmen kendimi merakla Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki tesise attım. Bizim grubun çıkarttığı yeni bir derginin lansmanı vardı.

Adını çok sevdim: ‘Nihayet’

Adının üzerindeki ‘tagline’ı daha da çok sevdim:

“Bilgiye doymuş bir dünyada yaşama sanatı”

Müthiş bir marka vaadi. Biteviye söylenip durduğum üst yapı meseleleri, ‘Akıllı güç’ (Smart Power) konuları ve yıllarca ihmal edilmiş bir kadın dünyasının entelektüel bakışı ilk kez bir araya getirilmeye çalışılıyordu.

Her derginin ilk sayısı en kötü sayısıdır. Bu kez pek öyle olmamış. Tabii ki özellikle görsel konularda düzeltilecek pek çok ayrıntı var ama başlamak, bitirmenin yarısıdır. Genel Yayın Yönetmeni Fatma Barbarosoğlu hanımı, bu dergiye destek veren Albayrak Ailesi’ni ve de o gün o hava koşullarında bizzat davete icabet ederek desteğini esirgemeyen Başbakanımızın eşleri Sare Davutoğlu hanımefendiyi kutluyor, bir an önce kendisiyle yapılmış mükemmel bir röportajı görmek istediğimizi de ifade etmek istiyorum.

Dergiler, satıştan çok aldıkları reklamla yaşarlar. Reklamları getiren de derginin münderecatıdır. Bu dengeyi kurabileceklerine inanıyorum.

Yolunuz açık olsun arkadaşlar...