|
Bu kriz Türkiye"nindir

Olimpiyat Stadı"nda Pazar günü yaşanan ve aklı başında herkesi üzen, sporun varlık nedenine aykırı, konuşamadığı için dövüşmeyi seçenlerin çıkardığı olayların hemen ertesinde kriz iletişiminin "olmazsa olmazı" dediğimiz "hasar tespiti"nin ivedilikle yapılması gerekmektedir. Hasarın büyüklüğü, Beşiktaş"a, sonra sırasıyla Türk futboluna ve Türkiye"nin itibarına yönelik muhtemel zararı da belirler; stadlarda alınacak önlemlerin boyutunu da.

Öncelikle iki yerde yapılması gerekir hasar tespitinin: Biri Türkiye"de; diğeri yurtdışında.

Yurtdışıyla ilgili tespit, doğrudan Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü"nün işidir. Hiç vakit geçirmeden yurtdışında bir araştırmanın yaptırılması, hasar konusunda, dolayısıyla alınacak tedbirler hakkında bir fikir verir. Hasar, bizim tahmin ettiğimizin çok daha azı ya da çok daha fazlası olabilir. Bilemeyiz. (Gözlerimizi tavana dikerek tahmin yürütmekle bir yere varılabilir mi?) Bu ölçümleme taş çatlasa bir haftada biter. Hadi diyelim 10 gün... Sonrasında içerde ve dışarda nasıl reaksiyon verilebileceğini belirlemek biraz daha kolaylaşır. Ne ka hasar; o ka reaksiyon şiddeti!

Benzer bir ölçümlemeyi içerde de yürütmek şarttır.

Unutulmamalı ki, kriz iletişiminde psikolojik faktör tüm diğer etkenlerin önüne geçer ve kriz yönetimindeki başarı da bireysel refleks ve beceriler sayesinde sağlanabilir. Yine tekrarlayalım: Bireysel refleks ve beceri sahiplerinin önünde halledilmesi gereken ilk iş de, hasarın tespitidir.

Bu sadece Beşiktaş ya da Galatasaray"ın veya Türk futbolunun meselesi değil, Türkiye"nin itibarı ve algılanmasıyla ilgili bir meseledir. O nedenle "usulü veçhile amel edilmeli"dir.

"En büyük rakibiniz çalışanlarınızdır"

Domino"s Pizza"nın "30 dakikada teslim" sözünü yerine getiremediği müşterileri için başlattığı "hediye pizza" uygulamasından yararlananların, "Tüketicinin abisi", Erkan Çelebi"nin ifadesiyle "Bazı işgüzar çalışanlar" tarafından "beleşçi" olarak kayıtlara geçilmesi, Barbaros Talı kardeşimizin başlığa aldığımız o anlamlı tespitini aklıma getirdi. Domino"s Pizza üst yönetimince karar verilip uygulamaya geçilmiş, kusuru telafi eden hoş bir kampanyanın bir pizza kutusu üzerindeki müşteri adresiyle birlikte "Lütfen 30 dakika kuralına uyun. Beleschi. Dikkat!" notuna dönüşmesi için esprili olduğu kadar aklıevvel bir çalışanın devrede olması yeterli.

Onca emek, zahmetle çok fazla kişinin hayal edip, saatler süren toplantılarda üzerine kafa yorup hayata geçirdikleri, tüketiciden başlayarak ilgili herkesi memnun edebilecek bir "sahici iş"in, güne neşeli başlamış bir arkadaşımız tarafından berbat edilmesi türünden olaylara, özellikle bizim memleketimizde çok sık raslanır. Güzel başlayan işleri sağ salim tamamına erdirememek bir yana, henüz fikir aşamasındayken bile, bir daha beyin hücrelerimizde canlanamayacak hale getirip toprağa gömdüğümüz, üzerine de beton çektiğimiz kimbilir ne çok "doğmamış hayalimiz" vardır. Bu nedenle doğmuş olanların kıymeti de bir o kadar fazladır. Gözünün içine bakmamız gereken şık işlerimizin özellikle içimizden birileri tarafından üzerine bir çizik atılması hakikaten canımızı fena halde sıkar.

İçimizden birinin, kurumun iç iletişime verdiği önem derecesinde katılımcı ve paylaşımcı olabildiğini bugün bilmeyenimiz kalmadı. İç iletişimin kurumun itibarıyla olan yakın ilgisini ve etkileşiminin reel bir gerçek olduğunu da...

Kıyasıya rekabet ortamında marka konumlandırmalarını yeniden gözden geçirip stratejilerini güne uyarlamaya kalkışan tüm kurumların, çok büyük çabalar harcayarak oluşturdukları (mevcuttakini geride bırakacak) yeni mesajlarını asıl kurum içindeki elçileriyle paylaşmaları gerektiğini belirtmeme bilmem gerek var mı?

Unutulmasın ki, "stratejik iletişim" eğer değişim yaratarak bir sonuç verecek ise, tüm sosyal paydaşlar tarafından anlaşılmayı ve odaklanmayı gerektirir. Mum öncelikle, en yakınındakini, ışığın dibindekileri aydınlatmalı.

Doğru, ilginci her zaman döver

Şu iki reklama dikkat etmekte yarar var. "İlginçlik"le iş ve iletişim hedefine ulaşma (algılama boyutunda başarılı olma) konusunun nerelere uzanabileceğini görebilmek için.

Biri Yakın Doğu Üniversitesi"nin... Sonradan genç ve çekici bir kadın olduğunu anlayacağımız siyah dar elbiseler içindeki biri motoruna atlamış hızla sürüyor ve kapıdaki görevliye aldırmadan aynı süratle okulun kampüsüne dalıyor. O sıra büyükçe bir ana binanın önünde taş çatlasa 50 kişiden oluşan, kadınlı erkekli hoca grubu ve bir iki misafir, okulun açıldığı günü kutluyorlar. Kız, 1 saniye; ancak filmi durdurup burnunuzu ekranın içine soktuğunuzda görebileceğiniz bir kısacık anda, bir levhada yazılanları okuyor: "Öğrenci İşleri Yeni Kayıt AKKM"... (Bu arada AKKM"nin ne anlama geldiğini bileni bulamadım henüz...)

Siyahları çekmiş, jilet gibi öğrenci kızımız, tabelayı hızla geçip dalıyor hocaların arasına. Onları yararak kürsünün yanından motoruyla geçip merdivenlerin önüne bırakıyor aracını ve doğru büroya. Tezgâhtaki kıza doğru ilk lafı şu: "Benim tercihim Yakın Doğu Üniversitesi !" (http://goo.gl/Fl2gli)

Deniz Ülke Arıboğan hoca dayanamamış twitter"da şöyle bir mesaj atmış: "Profesörlerin üzerine motosiklet süren kız öğrenci konseptli üniversite reklamı :) Ne demeli bilemedim..."

Ben ne deneceğini biliyorum hocam, demek böyle hoca ve böyle öğrenci arıyorlar... O zaman mesele yok. Değil mi?

İkinci reklam ise bazı gazetelerin en arkasında tam sayfa yer aldı. General Electric reklamı... Onlar da önceki örnekteki gibi "çok çarpıcı" bulmuş olmalılar işi... Tam sayfada devasa bir uçak motoru... Yarı sökülmüş, bağırsakların bir kısmı dışarıda sayılır... Uçak korkusu olanları dehşete uğratacak bir manzara... Adamın biri alttan motoru tamir ediyor. Slogan şu: "Türkiye"nin çok sık uçanıyla tanışın!"

Emir kipindeki reklam sloganlarının (tagline dışında) pek işe yaramadığını bir kenara bırakalım. Bu ne biçim Türkçe arkadaşlar?..

Kıssadan hisse: İletişimin başarısı için "ilginçlik" yeterli unsur değildir.

11 yıl önce
Bu kriz Türkiye"nindir
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!