|
Çelişkisizliğin çelişkisi ve Dücane Cündioğlu…

Mimarlık, sanat ve sinemayı ''akıl ve gönül penceresinden'' izleyebilen bir gözün sahibi olduğuna inandığım Dücane Cündioğlu kardeşimin son 10 yılını verdiği çalışmalarının sonucu üç kitapta yayımlandı: Mimarlık ve Felsefe, Sinema ve Felsefe, Sanat ve Felsefe... Sinemaya, mimarlığa ve de sanata bakmak değil onları ''okumak'' isteyen her dünya görüşünden ''insan'' için bulunmaz bir duygu ve düşünce zenginliği…

Karpuz sendromuyla ortasından çat diye ikiye ayrılmış gibi görünen ''İki ruhlu Türkiye''nin ''derinlikli düşünce'' temelinde nasıl da biraraya gelebileceğinin en müşahhas örneğidir bu üç kitap. Çok iddialı bir cümle kurduğumun farkındayım. Hem de kitapların tamamını okumadan. O zaman bu cümlemin ne kadar iddia taşıyıp taşımadığını ortaya koyabilecek bir iki alıntıyla meramımızı anlatmakta yarar olabilir. Birincisi ''Mimarlık ve Felsefe''den:

''Bu mütereddit, bu endişeli, bu ikircikli hal Türkiye''nin gerçekte en büyük avantajı. Berzahta olmak onun yazgısı çünkü. Arafta kalmak. Bu nedenle doğu ile batı, geçmiş ile şimdi, din ile dünya, akıl ile kalb, kuram ile eylem arasında çırpınmak zorunda olmayı bir zaaf olarak görmemeli. İkisinden birini tercih etme, tatmin olma, huzura kavuşma kolaycılığına kapılmak yerine Türkiye bu kendine özgü çelişkilerin içerisinden dünyaya bakabilme ayrıcalığının hakkını vermeli. Diyalektiğin hakkını.''

Bakın çevrenize... Türkiye''nin sorunlarına ''arafta kalarak bakabilmeyi'' ve bu bakışın bize kazandırabileceği ayrıcalığı idrak edebilmiş kaç tane ''akıl, duygu ve düşünce zengini'' entelektüel görebilirsiniz? Sanıldığından fazla. Türkiye''nin derinliği de o kadardır zaten.

İkinci alıntı ''Sanat ve Felsefe''den.

''Kuşatmak zorunda değiliz. Zorunda olmadığımız o kadar şey var ki! Her şeyi avucumuzun içine almak mesela. Herkesi bir sıraya sokmak. Daracık kollarımızın kucaklayabildiğinin dışında, kenarda köşede el değmedik hiçbir şey bırakmamak.

Bu kadar mı zordur tereddüt etmek? Karar alırken bir kez daha düşünmek?

Devletin ilkeleriyle hükümetlerin tercihleri arasında birebir özdeşlik olması gerekmez. Hükümetlerin sanata, sanatın bir türüne, bir tarzına ihtiyacı olmayabilir, ama devletin öyle mi? Devlet adamlılığı sürekliliği gözetmeyi gerektirir; kalıcı ve sürekli olanı. Siyasetçilik ise günü ve/veya dönemi kollamakla sınırlı kalabilir. Örneğin kendini popüler sanata ilgi göstermekle sınırlayabilir. Devlet''in ise böylesi lüksleri olmaz. Yüksek sanata sahip çıkmak zorundadır, çünkü yüksek sanatın devlete ihtiyacından daha çok, bizzat devletin, bilhassa büyük devletlerin yüksek sanata ihtiyaçları vardır.

Yüksek siyaset, yüksek sanat olmaksızın icra edilemez.''

Dücane Cündioğlu, ''çelişkisizliğin çelişkisinin'' eşiğine gelmiş…

''Sanat ve sanatçı mı istiyorsunuz, dua edin de belalar yağsın üzerinize gökten! Açlıktan nefesiniz koksun! Hüznünüz olsun meselâ. Yoksunluklarınız. İncinmişlikleriniz. Güçsüzlüğünüz.

Kuşkunun pençesinde kıvranın. Dualarınız hep geri çevrilsin. Kahrolunuz. Kahrediniz. Yaşamı soğuk bir su gibi teninizde hissediniz. Uykuya hasret kalınız. Şefkat kokan bir nefes beklerken kürek kemiklerinizin ortasında hissedin yârin hançerini. Tadın ihaneti. Reddedilin. İnkâr edin ve edilin. Tereddüt edin. İncindiğinizi düşünün. Rüyalarınıza apansız doluşan bedbahtlara kendinizi anlatmaya çalışırken takatsiz kalın. Yaşayın yani. Çelişkiyi. Çileyi. Bakın o zaman nasıl da göğün kapıları açılıyor. Tanrı nasıl da sesinizi duyuyor. İlham perileri nasıl da dans ediyorlar çevrenizde.

VE işte o zaman sanatçı yaratmaya, ele geçirilemez olanı fethetmeye başlar. Ölmemek için. Biraz olsun nefes almak için. Hakikatin kokusunu sırf sevgilinin saç diplerinden duyabilmek için.''

Yabancı dillerde tek kelimeyle karşılığı olmayan ''irfan'' sözcüğünün kökleriyle kavramsallaştığı ve tarih boyunca içinden nice derviş gönüllü insanı yetiştirdiği bu ülkenin, Cemil Meriç üstadın ''Bu Ülke''sinin, olanca dinamizmiyle ve bir o kadar da hoyratça sonuçlarıyla birlikte dönüşen, acılarla birlikte geleceğin ortak ruhi şekillenmesini arayan bizim insanımızın, Dücane Cündioğlu''nun sesini duymaya ihtiyacı var.

O aslanı Acun bile zor kurtarır

-Acun, biri seni sordu.

-Biri beni sordu...

- Evet biri.

-Biri?... Kim?

-Birikim abi.

''Biriktirmeyen Kalmasın!'' yazısıyla birlikte kahkahalar... Kocaman Aslan, Acun''la kafa buluyor.

Bu aslanla ilgili fikrimizi söylemiş, ne kadar antipatik olduğunu vurgulamıştık. Şimdi ING Bank aslanı hiç değiştirmeden Acun Ilıcalı gibi toplumun tüm katmanlarınca sevilen bir ''ünlüyle'' aslanı ''yakın ve dost'' kılmaya, bir tür güven ortamı yaratmaya çalışıyor…

Acun''a tepeden bakacak bir boyut ve hacimdeki devasa aslan sevimli kılınmaya çalışılmış ve olağanüstü zekâsıyla temayüz eden Acun''un ''Biri-kim''li söz oyununa kanmış sıcak gülüşünden o garip hayvanın da payını alacağı varsayılmış. Neden ısrarlı olduklarını anlamak kolay değil. ING Bankçılar ekrandan taşacakmış gibi gittikçe büyüyen bir izlenim vermeye devam eden grotesk aslanı fazlasıyla sevmiş görünüyorlar. Oysa kendi amblemlerindeki aslan öyle mi? Çok farklı. Son derece güç ve güven duygusu yüklü… Birinci sınıf bir grafik tasarımla oluşturulmuş bir amblemi tamamlıyor.

Batı''dan farklı olarak hayvan simgesi bizde zaten zor tutar. O nedenle nemenem bir şey oldukları aslında pek de belli olmayan Selocan''lar, Vada''lar, daha revaçtadır. FB''liler kanaryayı pek kullanmaz. GS''nin aslanı, BJK''nın kartalı tedavülde değildir pek.

İnsan, ''Bir bildikleri olmalı'' diye düşünüyor. Herhalde Acun''un içtenliğiyle aslanın babacanlığı buluşursa sonuçtan hepimiz memnun kalabiliriz ve bu sorunu da çözmüş oluruz, diye düşünmüşler. Herhalde tersini, Acun''u büyük boyutlarda, dev aslanı da aslancık halinde kullanmayı denemişlerdir. Sonuç almaya niyetli bir çabanın olduğu kesin. Ancak o kahkahasıyla daha da garipleşen aslanı Acun''un bile kurtaramadığı apaçık ortada.

Sonuç: Acun belki Aslan''ı değil ama, çok şeyi kurtarmış. Çok doğru seçim olduğu kesin. Yavaş yavaş aslanı kaldırıp sadece Acun''la devam etseler en iyi çözüm olacak… Bir de tabii, eğer onu marka yüzü yapmayı düşünüyorlarsa, Ilıcalı''yla uzunca bir süre yollarına devam etmelerinde yarar var. Örneğin Telekom''un Cem Yılmaz''la yaptığı, İş Bankası''nın yapmadığı gibi…

11 yıl önce
Çelişkisizliğin çelişkisi ve Dücane Cündioğlu…
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle