|
"Duran Adam" marka et ürünü ister misiniz?..

Bu fantezi ancak bizi ülkemizde olur, dedirten cinsten bir "cinfikir" örneği… Önce "olaya" bir göz atalım…

İletişim hizmetleri alanında çalışan Mag PR ajansından Seçil Özer çok ilginç bir bilgi notu göndermiş. Notta Grup Ofis Marka ve Patent"in bir araştırma yaptığından bahisle "Gezi Parkı Direnişi" sonrasında Türk Patent Enstitüsü"ne yapılan başvurulara odaklanıldığı belirtiliyor.

"Direnişin Markalarına İlgi Artıyor" başlığıyla verilen habere göre; Gezi Parkı olaylarıyla ortaya çıkan ve dillere pelesenk olan kelimelere rağbet çokmuş… Yeni markalar yaratılacağına inanan bazı vatandaşlar, hemen koşup "Gezi Parkı" ve "Çapulcu" gibi kelimelerin marka tescili için başvuruda bulunmuşlar. Başvurular her geçen gün artıyormuş. Birinci sırayı içinde "Gezi" kelimesi geçen tamlamalar alıyormuş.

Açıklamada direnişin ortaya çıkardığı yeni terminolojinin ülke ekonomisine yeni markalar katabileceğinden söz ediliyor. (Şaka değil… Son derece ciddi…)

Haziran ayı boyunca Türk Patent Enstitüsü"ne yapılan marka tescili başvuruları arasında "Gezi Parkı", "Duran Adam", "Çapulcu", "Chapulling", "Diren Gezi" ve hatta "Biber Gazına Hayır" gibi sloganlar bulunuyormuş.

"Gezi Parkı" için altı farklı başvuru yapılmış. Bu adla; maden suları, kaynak suları, sebze ve meyve suları ürünleri ve radyo, televizyon yayın hizmetleri alanları hedefleniyormuş.

Ayrıca içinde "Gezi" kelimesi geçen "diren gezi", "#geziden" ve "gezi fonu" için bir, "geziparkı" için iki ve "gezipark" için üç marka tescili başvurusu yapılmış.

"Duran Adam"ın marka tescili için ise Haziran ayında iki farklı başvuru söz konusu olmuş. Bu başvurular bilimsel ve sınai inceleme, araştırma ve mühendislik hizmetleri ve, et ve her türlü işlenmiş et ürünleri için kullanılmak üzere hazırlanmış.

"Çapulcu" kelimesinden marka yaratmak isteyenlerin sayısı Haziran"da on üçe ulaşmış. Bu başvurulardan ikisi baş ve ayak giysilerini ve kâğıt karton ile bunlardan yapılmış malları kapsıyormuş.

"Chapulling" biri de "Chapullcu" kelimelerine rağbet 3"er adetle sınırlı kalmış…

Başvurular gerekli işlemler yapıldıktan sonra kanun hükmünde Kararname"nin 7. Maddesine uygunluk açısından incelenecek ve reddedilip edilmeyeceklerine karar verilecekmiş.

Cinfikir olmasına cinfikir de, marka yönetimi için sadece cin fikrin yeteceğine inanmak ve hedef kitlenin ciddi bir miktarına sırtını çevirmek, vahşisi ya da ehlisi hiçbir kapitalizmin ilgi alanına girmez. Bu cinfikirden medet ummak, en azından çağımızın en sofistike, en karmaşık çıktısı olan Marka Yönetimi"ni hafife almaktır. O da hiçbir zaman "hayırlara vesile olmaz"(!) …

Batı "batılılığını" yine yapıyor…

Hani akrebin kendisini sırtına alıp nehrin karşısına geçiren kurbağayı soktuktan sonra "N"apayım bu benim karakterim" demesi gibi, bu da her anlamda Doğu ve Güney"den beslenen Batı"nın karakteri…

Arap Baharı"nın Müslüman Kardeşler"i iktidara taşımasından en çok rahatsız olan ülkelerin başında Amerika"nın ve tarihi bağlarından ötürü İngiltere"nin geldiğinden yana kimsenin kuşkusu yok.

Türkiye"nin 1923"den bu yana el yordamıyla ama en önemlisi tamamen kendi insiyatifi ile oluşturmaya çabaladığı; debelenerek de olsa ille de bulmaya çalıştığı, 50"li yıllardan sonra da "çok partili" unvanına kavuşan demokrasi serüveni, bugün geldiğimiz yer açısından Ortadoğu"da belli bir itibar algısına mazhar olmuş durumdadır. (Nerelerden geçildiğinin en güzel kanıtı, rahmetli Mehmet Ali Birand"ın ülkemizin yakın tarihine dair çektiği tüm belgesellerdir. (12 Mart, Demirkırat, 12 Eylül, 28 Şubat vs.)

Şah Rıza Pehlevi"nin veya suikast sonucu hayatını kaybeden Enver Sedat"ın eşlerinin anılarını okuyanlar, kadın gözüyle ülkelerinin olmasını arzu ettikleri modern ve "Batılı" bir kimliğin, o topraklarda hayat bulup bulamayacağı üzerine de az çok bir fikir edinebilirler. (Farah Diba"nın "Anılar"ı Dünya Yayıncılık"tan, Cihan Sedat"ın "Piramit Yolunda Aşkın ve Devrimin Hikâyesi" Kaknüs Yayınları tarafından yayımlanmış.) Farah Diba da, Cihan Sedat hanımefendi de, o naif ve bir o kadar da zarif duygusal gözlemleriyle, siyaset arenasında kıran kırana mücadelelerin içinden geçmiş eşlerinin kendilerine ister istemez kazandırmış olduğu realist bakış açısını buluşturmuş ve naturalarına tamamen aykırı topraklarda iktidar olmanın avantajlarıyla ihtişam ve felaketleri tatmış iki "first lady"dir.

Batılıların, Nasır-Sedat-Mübarek dönemlerinden sonra Mısır"ı ne kadar anlamaya çalışırlarsa çalışsınlar, 80 yıllık gelenek ve görenekleriyle tahkim edilmiş dünya görüşlerinin eşliğinde günümüz siyasetini teoriden pratiğe indirmeye çalışan Müslüman Kardeşler"in iktidarını kabullenme konusunda ne kadar "demokrat" olabileceklerini aşağı yukarı tahmin etmek mümkün. Ayan beyan bir darbe"ye adıyla sanıyla "darbe" diyemediklerine, haber kanallarında söze "Şu şu şu nedenlerle iktidara el koyan ordu" diye girdiklerine bakılacak olursa, heyecanla karşıladıkları Arap Baharı"nın asıl şimdi çiçeklendiğini varsaydıklarını düşünmekte mazuruz. Sandıktan çıkan "Halk iradesi" ile "Medet ya ordu!" diye sokaklarda bağıranların iradesi şimdi karşı karşıya gelmiştir ve Hıristiyan Batı ile bizdeki "sosyal paydaşları" ecnebi aydınlarımızın gönlü bu kez ikincisinden yanadır.

Biz ise, Mısır üzerinden Türkiye göndermelerine maruz kalan tartışma ortamlarında sivil, seçilmiş iktidarın yönetimi ve güvencesindeki Türk Silahlı Kuvvetleri"ni zayıflatacak her türlü benzetme ve yorumun bu ülkeye kötülükten ve kendi ayağımıza sıkmaktan başka işe yaramayacağına inananlardanız.

Kararı Batılılar değil Mısır halkı verecektir ve Müslüman bir ülkenin demokrasiyle yönetilebileceğini düşe kalka da olsa öğrenmiş olan Türkiye"nin darbelerle dolu tarihinin içinden geçerek elde ettiği eşsiz deneyim sayesinde bugün dünyada edindiği itibar, onlara da örnek olacaktır.

Müslüman kültür ve değerlere sahip olup da "post modern tüketim demokrasisi" yerine sağlam bir demokrasiyle yönetilme arzuları güçlü olan tüm ülkeler için Türkiye olağanüstü bir örnektir.

11 yıl önce
"Duran Adam" marka et ürünü ister misiniz?..
Gelenek derken…
Tarikatlar eleştirilebilir mi, eleştirilmeli mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı