|
F1’den ‘cayır cayır’ Türkiye tanıtımı

Böyle diyor gençler: Cayır cayır… Hakikaten de durumu iyi ifade ediyor…

Ülkemiz dokuz yıl aradan sonra Formula 1 Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak. Sıralama turları bugün, yarış ise yarın…

Çok da başarılı bir hazırlık süreci geçirdik. Cumhurbaşkanlığı’nın himayelerinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın koordinasyonuyla dev bir organizasyona hazır hâle geldik…

F1 için hayati unsur elbette pistin kusursuzluğu ile güvenli sürüşe imkân vermesiydi. Bu kalitede asfaltın yenilenmesi işi Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan başkasına teslim edilemezdi. Netice, kılı kırk yaran, bin dereden su getirten komiteyi tatmin edecek sonuca bu sayede erişildi. Yürekten tebrik ediyoruz…

Tüm dünyadan milyonlarca izleyicinin takip ettiği F1’i ülkemize döndürmenin yanı sıra hazırlık sürecini de başarıyla tamamladığımıza göre şimdi sıra, işin kaymağını yemeye geldi…

Başlıktaki ifademize geri dönelim… F1 hakikaten de ‘cayır cayır’ Türkiye tanıtımı yapıyor… İstanbul sokaklarında gezinen Formula 1 araçlarıyla hazırladıkları reklam filmi televizyonlarda ve internette dönmeye başladı…

Tabii organizasyona yıllardır astronomik rakamlar harcayarak destek olan RedBull da bu tanıtımlardan nasibini alıyor. Sponsorluk ve konu yönetimini iç içe geçirerek yöneten marka açısından şaşırtıcı olmayan bir başarı…

Formula 1 ile erişilen uluslararası tanıtım kapasitesi, bazen tam da anlaşılmadığını düşündüğümüz kavramlara açıklık getirecektir. Bu, kamu diplomasisi odaklı bir algı operasyonudur… İletişim çalışmalarının en üst düzeyde tezahürüdür… Algı operasyonunu gizli kapaklı işler, bilinçaltına sızılarak yapılan bir tür ajanlık zannedenlere derdimizi, belki Formula 1 örneğiyle daha iyi anlatabiliriz….

Tüm bunlar toparlanınca organizasyonun ülkemize soft power (yumuşak güç) anlamında ciddi katkılar sunacağı görülüyor. Umarız F1’in kazandırdığı tanıtım değerini anlamaya çalışırken eski alışkanlıklara yönelip de sütün, santim, saniye bazında reklam eş değeri hesaplamalarına gidilmez… Çünkü milyarlar da harcasanız buradan sağlanan iletişim değerine erişmek mümkün olmazdı…

Vaat ve düş kırıklığı

Reklam prodüksiyonu konusunda çok ileri düzeyde işler yapıyoruz. Harika reklam yönetmenlerimiz, prodüksiyon şirketlerimiz ve çok ‘iyi’ fikirlerimiz var. Üstelik bunlar uygulamaya da yansıyarak kaliteli işler ortaya konuluyor…

Ancak… Bazen atlanan bir husus nedeniyle izleyiciyi algılama boyutunda hiç de arzulanmayan bir noktaya taşınabilir… O da bütün emekleri boşa çıkarabilir…

Şekerbank’ın Sürdürülebilir Bankacılık reklam filmi tam da buna örnek… Filmi izlerken ‘marka vaadi’ bu kadar yüksek kim olabilir diye düşünmeye başladım… Şu vaatler açıkça dile getirilerek sıralanıyordu: “Kaynaklarımızın sürdürülebilirliği; yoksulluğun azaltılması; herkese eşit yatırım fırsatı; kendi kendimize yetebilme…”

Bunu ülkemizde olsa olsa Cumhurbaşkanlığı yapabilir diye geçirdim içimden… Çünkü sıralananlar ancak devletin görev ve hedefleri olabilir… Veyahut Türk Hava Yolları gibi bir kurum bunun altından kalkabilir… Sonunda gördük ki bu vaatler Şekerbank’a ait…

Reklam filmi teknik ve fikrin uygulanması yönleriyle o kadar başarılı ki firmanın reklam ajansı Concept’in kurucusu ve CEO’su, aynı zamanda Reklamcılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı da olan Volkan İkiler’i tebrik edemeden geçemedim. Ancak şu tehlike konusunda kendisini de uyarmadan geçemedim:

Vaatte bulunmayan, geleceğe dair bir umut aşılamayan, “Bizimle daha iyisine erişeceksiniz” demeyen bir firma olmaz elbette… Yine de yapabilecekleriniz ile vaatleriniz arasında bir denge olmalıdır. Çünkü vaadinizi yerine getiremezseniz önünüzde sizi bekleyen ‘derin bir uçurum’ var demektir…

Sunumlarımızda verdiğimiz bir örnek açıklayıcı olabilir: Eşiniz size telefon ediyor ve “Akşam için hazırlan, seni unutamayacağın bir yere götüreceğim” diyor… Akşam olunca beraber yola çıkıyorsunuz ve o yere varıyorsunuz… O yer, sıradan bir çorbacı…

Sonra? Sonrasını biliyorsunuz… Beklentinin çok yukarı çekildiği durumdalar yaşanan kaçınılmaz son: Hoşnutsuzluk, düş kırıklığı, belki de tartışma…

Hâlbuki vaat daha ölçülü tutulup da “Bu akşam seninle çorbacıya gidelim mi?” ya da “Sohbet edebileceğimiz salaş bir yerde yemek yiyelim” denilseydi, iletişim süreci düş kırıklığı yerine ‘tatmin’ ile sonuçlanabilirdi…

Şimdi, vaadini bu derece yüksek tutmuş Şekerbank’ın önünde iki ihtimal var: Birincisi, vaadine uygun yapılanma ve hizmet anlayışıyla ortaya çıkmak. İkincisi ise inanılmaz bir düş kırıklığı…

Bekleyip göreceğiz…

#Formula 1
#Yarış
#Türkiye
3 yıl önce
F1’den ‘cayır cayır’ Türkiye tanıtımı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle