|
"Hüzün Yüzyılı"nda siyaset ve sanat atakları

27 Ağustos-6 Eylül tarihleri arasında yapılacak Venedik Film Festivali"nde Almanya doğumlu yönetmen Fatih Akın"ın filmi de yarışacakmış. "The Cut" adlı filmden daha once bu sütunlarda bahsettik. Yönetmen bu yıl, Nuri Bilge Ceylan"ın ödül aldığı Cannes"a katılmayı düşünmüştü de, jürideki arkadaşları (Hürriyet"in yazdığına göre) "Sen seneye katıl, bu sene ödüllük çok film var. Seneye gel" diye sanki biraz da garanti vererek olayı 2015"e erteletmişlerdi... Hürriyet"in haberi şöyleydi:

"İddiaya göre ünlü yönetmen, Ermeni soykırımıyla ilgili olduğu söylenen filmle bu yılki festivale katılmak istedi. Ancak Akın"ın isteği, yakın arkadaşı olan jüri başkanı Jane Campion tarafından reddedildi. Campion, Akın"a "Bu yıl çok fazla film var, "The Cut" harcanabilir. Sen bu filmle önümüzdeki yıl katıl" dedi."

1915 olaylarını konu edindiği belirtilen The Cut (Kesik), Almanya, Fransa, İtalya, Rusya, Kanada ve Polonya"nın da maddi desteğini esirgemediği bir ortak yapım aynı zamanda. Filmin, yukarıdaki işbirlikleri bilindiğinde pek de merak edilmemesi gereken diğer özelliklerine gelince:

Başrolleri Tahar Rahim, Akın Gazi, Simon Abkarian ve George Georgiou paylaşıyormuş. Filmin senaryosunu, Fatih Akın, Martin Scorsese"nin "Arka Sokaklar" ve "Kızgın Boğa" gibi ünlü filmlerinin senaryosuna imza atan, İran doğumlu Ermeni yazar Mardik Martin ile birlikte yazmış.

16 Ekim"de Almanya"da gösterime girecek olan film, Venedik"te dünya prömiyerini yapmış olacak.

Önümüzdeki yılın, dünyadaki tüm Ermeni lobileri için bir "100. Yıl festival sahası" olması da kimse için sürpriz değil. Bir başka sürpriz olmayan gerçek de, bazı Türkiyeli aydın ve sanatçıların kendilerini Hıristiyan Batı"dan itibar, destek ve kabul görmek için Türkiye ile ilgili ikircikli konularda konunun uzmanı bir tarihçi ya da sosyolog kimlikleri olmasa da, tartışmasız Türkiye tezlerinin karşısında pozisyon almak zorunda hissetmeleridir.

Hatırlanacağı gibi, Başbakan Erdoğan"ın 23 Nisan"da, 1915 olaylarına ilişkin 9 ayrı dilde yaptığı o çok etkileyici açıklama, tarihe ciddi bir kayıt olarak düşmüş ve biz de bu atağı, kamu diplomasisi adına tetikleyici bir Smart Power (Akıllı Güç) yaklaşımı olarak değerlendirmiştik. Başbakan"ın Batı basınını da hayli etkileyen bu yaklaşımının o yıllar olayların içinde olan tüm milletler için "Hüzün Yılı" dediğimiz bu dönemi doğru anlayabilmenin çok önemli bir adımı olduğunu yazmıştık. (24 Nisan 2014)

Cannes"da gösterilmeyen film, şimdi Venedik"te seyirci karşısına çıkacak. Sanatçı, elbette Başbakan gibi düşünüp yazmak ve "yönetmek" zorunda değil. "Zorunda" ne kelime, tam tersine çeşitli dünya görüşlerinin amigoları tarafından her tarafı didik didik edilmiş, istismara da çok açık böylesine hassas bir konuyu tamamen "harcıâlem siyasetler üstü" bir yaklaşımla çekmesi arzu edilmez mi?

10 Haziran 2014 tarihinde bu sütunlarda yazdıklarımızın her satırı, şu anda hissettiklerimizdir. Aradan çok fazla zaman geçmediği için belki de, tek cümlesine dokunmadan, bir kez daha, henüz görme şansını elde edemediğimiz şu filmle ilgili ön düşüncelerimizi yeniden yayımlamak isterim:

Bildiğiniz gibi sinema sadece sinema değildir, "yönetmenin hayatı okuma" yöntemidir. Ve elbette "okutma yöntemi"dir de aynı zamanda.

Yönetmenin yaptığı "terzilikte" çıkan iş"in ruhunu (Öz) besleyen üçlü"ye göz atarak Fatih Akın"ın bize neyi "okutmak" istediğini çözümlemek elbette mümkün:

Bir: Kumaşın cinsi ve renkleri, maddesi. (İçerik), İki: Kesimin ve dikişin tarzı, stili. (Fenomen) Üç: İnce ayar olmasına özenilmiş estetik dozu; bedendeki oturmuşluğu. (Biçim)

Ancak izlediğimizde bu üçlü"nün katmadeğeriyle, Fatih Akın"ın ne kadar "tarihi gerçekliğe ve vicdana" uygun bir kıyafet tasarlayıp sunduğunu hep birlikte göreceğiz. Fenomen ve biçiminden, estetik ve stilinden yana hiç kuşkumuz yok; mesele içerik"te, kumaşın kayganlığında, sıcaklığında ve elbette kıyafetin bedene yansıyan ruhunda, özündedir.

Campion"un "Bu yıl film çok" deyişindeki samimiyetine inanmak da hayli zor. Sanki gelecek yıl çok daha az film girecek yarışa. Campion"un bu tavrı ve Akın"ın öneriye uygun davranması insana neler düşündürtür? Şunları:

"Gelecek yıl Ermeni lobisi dünyayı ayağa kaldıracak. Böyle bir ortamda Osmanlı"yı ve Türkleri aşağılayan "sözde Ermeni" soykırımını abartarak anlatan hem de Türk işi, hem de "ecnebi Türk aydınlarından" büyük destek görecek bir yönetmen tarafından çekilmiş filmin ödül ve ödülün yanı sıra ticari başarısı garantiye yakındır. Filmi şimdiden yarışmaya sokup harcamayalım."

Sorulabilir tabii: Filmi görmeden nasıl bu kanaata varıyorsun?

Bir terzinin daha önce diktiği elbiseleri bilmek, bundan sonraki üretimini kestirmek için yeterli olabilir.

Seneye bu tahminimizde ne kadar haklı olduğumuzu göreceğiz.

"Seneye" değil elbette, önümüzdeki aya...

Filmi seneye bırakmamakla bence iyi etmişler.

Siz PR"ı aşağılamaya devam edin!...

Neymiş... Herkes topu Başbakan"a atmış. Karşı takım savunma yapacağına onun önünü açmış. Kaleci de onu attığı şutlarda kenara çekilmiş... Böyle futbol mu olur mu?..

Diyelim ki tespitler doğru... Bir küçük gerçeği atlamıyor muyuz? Bu bir "futbol maçı" değil. İletişim yönetimi, PR odaklı etkinlik, haydi söyleyelim en fazlasından bir "gösteri" maçı"...

Başbakan ve ekibi siyasi iletişim ve PR çalışmalarını hayli başarılı bir şekilde yönetiyorlar ya... Esas eşitsizlik, haksız rekabet dedikleri burada... 2002"de AK Parti"nin elinde fikir, ekip ve liderden başka ne vardı? Onlar "eşit olmayan" bir durumdan söz ve sürekli mızmızlanıp şikâyet etmeden çalışıp hedeflerini, projelerini anlattılar...

Kendi iletişimini adam gibi yönetmeye çalışmak yerine, reklamı, PR"ı aşağılamak kolaycılığı en sık rastladığım "kaçışlardan" biridir...

Başbakan"ın sahaya çıkıp üç tane de gol atmasını, Barcelona, Real Madrid kriterleri ile değerlendirmeye kalkmak ancak o "kaçışlara" hizmet eder, hedefe ulaşmaya değil...

Popüler kültürde, onu üreten sanatçılar, sporcular, siyasi tercihlerini açık ya da gizli ifade ederek tavır alırlar... ABD"de Cumhuriyetçi sanatçı ve sporcularla, demokrat sanatçı ve sporcular pek çok PR faaliyetinde boy gösterirler. Bizim medya da bu etkinlikleri ballandıra ballandıra anlatır... Hele örneğin Obama ya da bir başka siyasetçi bizimkilerden bir kaçını davet etse, arkadaşlar koştur koştur gitmezler mi?

Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş...

PR"ı reddederek, hatta dalga geçerek tezlerinizi anlatmanız mümkün değildir. Aynı bağlamda zaten bu arkadaşlar dünya âlemin İsrail"in tezlerine yakın durabilmesini de anlamakta zorlanmaktadırlar...

Bu vesile ile biz de tüm okurlarımızın, bir PR anlayışının bir adım ötesinde Ramazan Bayramı"nı en iyi dileklerimizle kutluyor, bize "fabrika çıkışı" (default), kopyala yapıştır, hiçbir kişisel duygu ve düşünce ihtiva etmeyen, mekanik, bu nedenle de hiçbir etkisi olmayan, tersine negatif tortu bırakan sıradan Bayram mesajları yerine emek verip şahsi mesaj yazan ve de arayan tüm dostlara şükranlarımızı sunuyoruz...

10 yıl önce
"Hüzün Yüzyılı"nda siyaset ve sanat atakları
Parıldayan cesur gözler
Hevâ ve hevesin sanatla ilişkisi üzerine
Nasıl olacak bu sokak hayvanları işi?
Mourinho’dan iyisi Şam’da kayısı, ama…
Katılım finansın fenomenolojik ontolojisi üzerine; Dünya için bir çıkış