|
Krizde en yanlış tutum: Kafayı kuma gömmek...

Hem Diyanet İşleri Başkanı"nın "talihsiz, maksadını aşan" benzeri açıklamaları hem de Samsun Müftüsü"nün ortalığı yumuşatan ifadeleri yerindedir. "Yerinde" olmayan bu açıklamaları, bir tür "geri adım!" olarak yorumlayan medyanın "dediğim dedik" tavrıdır. Çünkü hatadan dönmek de hata yapmak kadar insana mahsustur. Hatada ısrar ve görmezden gelmek ise şeytana... (Errare humanum est, perseverare diabolicum)

Bir önceki günkü yazımızın başlığını Diyarbakır Emniyet Müdürümüz için de tekrarlayabiliriz aslında: "Her söylediğin doğru olsun; ancak her doğruyu (her zaman her yerde) söyleme!" Orada da bir mini kriz iletişimi gerekiyor şu sıra sanki...

Krizi adam gibi yönetip güçlenerek çıkanlara iki taze örnek verebiliriz. İki büyük marka sadece yaklaşımlarıyla markalarını içine düştükleri çıkmazdan kurtardılar. Hiç de geri adım atmadan... Biri, Toyota... Japon otomobil markası, Türkiye''de 2006 -2008 yılları arasında üretilen bazı Yaris, Auris, Corolla, Camry ve RAV4 araçlarını geri çağırmış. Aslında bu tam bir "geri çağırma" değil. Dünyada 7 milyon bizde ise 50 bin kadar aracı ilgilendiren bir açıklamaya göre, elektrikli cam aksamında yağlamada bir sorun olabilirmiş. O nedenle araçları "ücretsiz" olarak servise alıp kontrol edeceklermiş.

Mükemmel bir kriz iletişimi. Daha önce de bazı araçları geri çağırmış olan Toyota bu işten de güçlenerek çıkar.

Diğer kriz iletişiminin muhatabı da Samsung...

Tasarım benzerliği, patent ihlali gibi konular yüzünden ABD"nin Kaliforniya eyaletinde Samsung"a karşı dava açan Apple, uzun bir süre devam eden davayı sonunda kazanmış. Mahkeme, Samsung"u patent ihlalleri konusunda haksız bulmuş. Apple"ın ise Samsung"a ait hiçbir patenti ihlal etmediğine karar vermiş.

Neticede Samsung"un Apple"a ihlaller nedeni ile 1.049.343.540 dolar ceza ödemesine hükmedilmiş. Samsung cephesi kararı "ABD"li tüketicilerin kaybı!" olarak yorumlarken, Apple hisseleri tavan yapmış.

Samsung bu işten çok mu zararlı çıkmış? Hayır; tam tersine. Satışlarında da itibarında da bir hasar yok... Ne Apple"a saldırmış, ne de onun yöneticilerini aşağılayan laflar etmiş... Hukukun tecellisini izlemiş. Gereğini yapmış. Bu sayede tüm hedef kitlenin Apple"ın pek çok işini Samsung"a yaptırdığının iyice öğrenilmesini de sağlamış...

Kriz anında kafayı kuma gömmenin, avukatlarının sözünü dinleyerek "çıt çıkarmadan beklemenin" daha iyi olacağını sananların kulağına küçük küpeler...

İş İstanbul vizyonunun gücüne bakar...

New York, Londra, Barcelona, Paris derken nihayet Roma güzellemesini gecikerek de olsa izleme fırsatı bulduk. Woody Allen yine döktürmüş. Açıkça ifade etmeliyim ki onun çokbilmiş filmlerinden fazla haz etmezdim. Uzun uzun esprili ve entelektüalizmin doruğunu hedefleyen cümleleri arasından bir keçiboynuzu tadı alacağız diye kurdeşen dökmenin anlamı var mıydı? Ya da görev gibi izlemenin?

Bir tür "zeka teşhir sanatı" icra ederdi sanki. "Ustalık dönemi" diyebileceğimiz son dönem filmlerinde ise Woody sanki sadede geldi ve birbiri ardısıra olağanüstü eğlenceli filmler çekmeye başladı.

Bu büyük kentlere yapılan "Woody güzellemelerinin" tabii bir de uluslararası pazarlama boyutu var. Filmin sonunda perdeden akan isimlere, teşekkür ve katkı veren kurumların listesine bakacak olursanız işin boyutlarını ve gücünü de görürsünüz. Demek ki Roma, daha doğrusu İtalya, Woody Allen"a kapılarını ve bütçelerini ardına kadar açmış ve onu bağrına basmış. Karşılığını da fazlasıyla almış.

Woody Allen"ın en büyük özelliği red ve kabulu aynı anda sergileyip ortaya çıkan komiği, mükemmel bir düzeye çekebilmesi ve derinlik katmasıdır. Tam da bu omurga üzerinden İtalyan kültürüne ait ne ararsanız hepsi filmde var zaten. Örneğin olağanüstü bir opera hicvi var. Sonra yemekler... Şehrin en güzel mekânları... Mutlaka İtalya"nın pek çok yöresinin de bir şekilde adı geçiyor; fakat katiyen bir turistik propaganda algısı yaratmayacak bir üslupla... Çok gelişmiş eğlence kültürünün ihmal edilemez magazin basını ve paparazziler de unutulmamış. Tabii ki medyanın şöhrete nasıl da ihtiyacı olduğu...

İstanbul adına, belki bundan on sene önce Woody Allen"la temasa geçmemiz gerekirdi, diye aklımızdan geçiyor elbette. Hâlâ geç kalmış değiliz. Bir İstanbul filmi yapmasını sağlamakta büyük yarar olabilir. Zaten yakın zamanda kendisiyle yapılan bir röportajda "İstanbul"da da film çekebilirim" demişti. "Son derece egzotik bir kent" ifadesiyle de henüz bu şehri yeterince tanımadığının ipuçlarını da vermişti. Çok zor tabii... Tüm filmlerinde bir şekilde Yahudiliği ile de öne çıkan bir sanatçının bir İslam ülkesinin kültür başkentine güzelleme yapmakta zorlanmasından daha doğal ne olabilir? Ne demişler, "iyi para kötü parayı kovar". İstanbul markası için Woody Allen"la şimdiden temasa geçmek lazım. Roma filminde bir sonraki filmine de gönderme yapmış sanki. Galiba Uzakdoğu"ya gidecek. Bir ihtimal Tokyo olabilir. İstanbul neden araya girmesin ki? İstanbul markası ve ülke markası güçlenmeden, THY gibi bir iki istisna dışında, bizden marka çıkması zor.

12 yıl önce
Krizde en yanlış tutum: Kafayı kuma gömmek...
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı