|
O ne müstekreh bir "reklam" metnidir

Ö

nce abartılı bir şaka gibi geldi. Sonra biraz araştırdım. Bayağı ciddiler. ABD"deki uygulamalardan birebir kopya bir yöntem. Bugünlerde sizin de bilgisayarınıza düşebilir. "Reklam" metni aynen şöyle:

"GözümÜzerinde ile Personelinizin Bilgisayarını İzlemeye Alın

Çalışanlarınızın zamanlarının çoğunu iş ile ilgili olmayan internet sitelerinde ve iş ile ilgili olmayan programlarla geçirdiğini mi düşünüyorsunuz?

Her zaman gözünüz çalışanlarınızın üzerlerinde olsun. Çalışanlarınızın ister ofiste, isterse dışarıda olsun bilgisayarları ile yaptığı her şey kontrolünüz altında olacak.

GözümÜzerinde Hizmeti Ne Sağlar?

Nerede olursanız olun internete bağlı bir bilgisayar veya cep telefonundan personelinizin bilgisayarında neler yaptığını takip edersiniz. Gün boyu personelinizin bilgisayarında yaptıkları Gözüm Üzerinde veri bankasında saklanır. Siz hesabınıza girer ne zaman ne yapmış görürsünüz. Tüm klavye kayıtları kaydedilir. Çalıştırılan programlar kaydedilir. Gezilen internet siteleri kaydedilir. Belli aralıklarla ekran görüntüsü kaydedilir. Bilgisayar ne kadar süre boşta beklemiş kaydedilir.

Personelinizi 1 Ay Boyunca Takip Etmek Sadece 3 TL. Önce Kullanmaya Başlayın Ödemeyi Sonra Yapın. www.gozumuzerinde.com..."

Hani Oktay Akbal, kırklı yıllardaki ilk kitabıyla "Önce Ekmekler Bozuldu" demiş ya... Ya da "maneviyatımızı kaybediyoruz" diye uyaran Amerikalı entellektüellerin haklılığını akla getiren tuhaf bir zihniyetin, röntgencilik yapmayı matah bir tutummuş gibi gözünüzün içine sokması.

İş dünyasında İnsan Kaynakları anlayışı öyle bir noktaya yelken açıyor ki, çekin kuyruğundan gitsin... Gözler önünde bu türden akıllara durgunluk verecek reklam yazıları akıp geçerken biz de tutmuş, "İnsan, feodalitede meta olarak görülürdü; sanayi toplumunda kaynak; bilgi toplumunda ise tüketilen değil, sürekli yeniden üretilmesi söz konusu olan "kıymet" olarak görülmeli" diye bıkıp usanmadan yazıp anlatıyoruz...

Özel sektörün bu tür programları kullanmasını onaylayacaksın, sonra da devletin "bekasını" korumak adına mahkeme kararıyla teknik dinleme yapması söz konusu olduğunda bozulacaksın...

ABD"nin insanı alabildiğine aşağılayan en "müstekreh" yöntemlerini devralmaya çoktan başlamışız.

Yazık ki, ne yazık...

Bizim köftecilere "iletişim şart!"..

B

en 60"larda İstanbul Erkek Lisesi"nde öğrenciyken tanıştım Sultanahmet Köftecisi"yle. Ayrıca bir de Kadıköy Selamiçeşme"de şubeleri olduğunu bilirdim. Bildiğim bir şey daha vardı: Markalarını çok kötü yönettikleri...

Sultanahmet Köftecisi"nin "marka yönetimi" açısından gösterdiği performans, Bursa İskender Kebap"tan daha da sorunludur. Yavuz İskender, hiç değilse bir nebze olsun işe çeki düzen vermeye çalıştı. Orada da akrabalar arasında anlaşmazlık var ama, Sultanahmet"teki kadar karışık değil vaziyet...

Geçenlerde "Tarihi Sultanahmet Köftecisi İletişim Danışmanı Metiner Erdem" imzası ile bir e-posta aldım. (Bu iyi haber. Demek ki, iletişimi ciddiye alacaklar ki bu unvanı taşıyan birinin çabaları bizlere kadar ulaşabilmiş...) Arkadaş,"Tarihi Sultanahmet Köftecisi, 100 aşkın taklitçisi hakkında yasal işlem başlattı" diye yazmış...

İnsanın aklına hemen şu soru geliyor:

Köftecinin üçüncü kuşaktan sahibi olduğu söylenen Mehmet S. Tezçakın bey ve ahvadı, iletişim ve marka yönetimi için bunca zaman niye beklemiş? "Aman reklamımız olmasın! Biz işimize bakalım!" türü yaklaşımlar, serbest piyasa ekonomisinin değil, sanki gizlenecek bazı işleri varmış gibi içine kapalı davranan kişi ve kuruluşların hem kazanmak hem de dışa açılmak istemeyen, iki arada bir derede kalmış ruh hallerini yansıtır.

Basın bültenine göre, "Taklitler aslına yarar" diye düşünmüşler. Doğru. Yarar. Ancak eğer "asıl" olduğunu bilen tarafın iletişimi hiç kesmeden sürdürmesi koşuluyla.

Tarihi Sultanahmet Köftecisi"nin 3. nesil sahibi Tezçakın, dedeleri Mehmet Seracettin Efendi"nin hiçbir baharat kullanmadan et, tuz, soğan ve ekmeğin mütevazı birleşimiyle 1920 yılında keşfettiği lezzeti, nesillerin birikimiyle bugüne kadar taşıdıklarını söylüyormuş. Ya diğerleri? Sayın Tezçakın, eğer adında "Tarihi" ibaresi bulunmuyorsa, kuruluş tarihi olarak da "1920" belirtilmiyorsa, diğer köftecilerin asıl Tarihi Sultanahmet Köftecisi ile alâkası olmadığını, masaya servis edilen lezzetin adının da Sultanahmet köftesi olmadığını söylüyormuş.

Franchise yöntemiyle bir süre önce yurt içinde ve dışında başlattıkları şubeleşme çalışmalarını hızlandırdıklarını ifade eden Tezçakın, son olarak Bodrum Gümbet"te , ayrıca kardeş ülke Azerbaycan"ın başkenti Bakü"de şubeler açtıklarını bildirmiş.

Tamam da benim kafam hâlâ karışık...

Bizim yıllardır gittiğimiz Sultanahmet ve Selamiçeşme"deki iki dükkân, "Başka yerde şubemiz yok", diyor... Alışveriş merkezlerinde logosu çocuk grafiği gibi yazılmış bir başka Sultanahmet Köftecisi de var... Bir de bazı dükkânlardaki tabelalarda "Selim Usta" yazıyor... Hangisi, hangisi?.. İşin hukuki boyutunu çözmek tek başına bir mana ifade etmez... Eğitimdeki gibi: "İletişim şart!"...

Benim en favori köftecilerimden Köfteci Ramiz"de bile akrabalar arasında anlaşmazlıklar çıkmış. Sonuç; aynı kökten ikinci marka: Köfteci Rasim...

Bizim köfteciler acaba dünya üzerinde bu işi iyi yapan meslektaşlarının (Burger King, McDonald"s) şu marka işini nasıl yönettiklerine bir baksalar, "her şeyi en iyi biz biliriz" muhabbetinden kurtulup, PR"ı, reklamı "sarf" değil bir "yatırım" kalemi olarak değerlendirseler, nasıl olur acaba?..

11 yıl önce
O ne müstekreh bir "reklam" metnidir
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD